Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Ekranlarda ‘çocuk’ ağırlıklı diziler üstünden işi götürme meyli son dönemlerin tutkusu haline dönüşmüşken internetin yarattığı avantajlarla virüs gibi dünyayı saran ‘çocuk pornosu, tacizi’ de türlü yollarla üstüne gidilen konulardan olmakta.

Dizicilerimiz çocuk ve gençleri, daha çok komediye ve aile içi çatışmacılığa malzeme yaptıklarından ne yazık ki ekranlarımızda henüz bu konuya tam eğilen bir iş bulunmamakta.

'Suskunlar', hapisteki çocuk hallerini, 'Karadayı' da yetimhanede müdürün kız çocuğa taciziyle olaya bir parça değindi ama ana konu edinip derinliğe inen olmadı. Keza sinemamızın da durumu pek farklı değil. Oysa yabancılar bu tarz toplumsal önem taşıyan konuları senaryolaştırmaya bir hayli önem vermekte. Çocukların küçükken kaçırılıp birileri tarafından yıllarca alıkonulması ve onların cinsel amaçlı istismarı, farklı yapımlarla sinema seyircisine sunulmakta.

Haberin Devamı

Gerilim filmlerini ustaca yorumlayan Atom Egoyan’ın vizyondaki yapımı ‘Kayıp Çocuk/The Captive’ de, pedofiliye farklı bir bakış açısından yaklaşarak toplumların ve yetkililerin gözünü açmaya niyetlenenlerden.

Atom Egoyan’ın David Fraser ile birlikte kaleme alıp psikolojik süzmeler ve akıl oyunlarıyla taşlarını dizdiği ‘çocuk pornosu’ yolculuğunun analizine geçmeden ‘Kayıp Çocuk’ filminin konusuna kısaca bir göz atacak olursak…

***

Günümüzde çocukların ve gençlerin aniden ortadan kaybolduğu, kimilerinin ölü veya diri bulunurken bazılarının da hiçbir biçimde izine rastlanmadığı gerçeğinde, hayli dikkat çeken bir konusu var ‘Kayıp Çocuk’ filminin diyebiliriz.

Buz patenine meraklı olup çiftlerde ödül kazanan küçük kız Cass’in bir antrenman dönüşü, arabada yatıp babasının pasta almasını beklerken aniden ortadan kaybolmasının yıllara yayılı öyküsünü seyirciye sunan yapım, mutlu yaşamları bir anda tersyüz olan baba ve annenin yaşadığı gerilimi aktarırken farklı boyutlara pencere açıyor. Sadece aileye odaklanmakla kalmıyor bir yandan polis örgütünün çaresizliğini, bir yandan da kaçırdıkları kızı çocuk pornosu emellerine alet eden çetenin, süreç içinde yaşı büyüyen Cass’i internetten başka küçükleri avlamak için kullanma yoluna gidişini aktarıyor.

Haberin Devamı

***

Kanada’nın karla kaplı atmosferinde, Ryan Reynolds’un canlandırdığı baba karakterine yoğunlaşarak ilerleyen yapım dokuz yıllık bir sürece yaydığı öyküsünde; kaçırılan çocuğun yaşantısını, farklı yollara dağılan ailenin çöküntüsünü, kızı arayan dedektiflerin yıllar boyu olaya odaklanmasını ve kaçıranların yaşamsal gidişatını bir potada harmanlamakta…

Atom Egoyan’ın bu ilişkiler yumağında öne çıkarttığı detay, ailelerin çocuklarının ‘internet’ arkadaşlıklarına dikkat etmesinin gereği ve onları küçükken her durumda ‘tek başına’ bırakmamalarının önemi!

Küçük kızı kaçıran ve yaşamında normal bir erkek-saygın işadamı kimliğiyle dolaşan klasik müzik meraklısı Mika’nın üstünden, insanların masum görünen yüzlerinin ardında bir şeytan saklı olabileceğini vurgulayarak kimseye kanmamak gerektiğinin altını çizen film, bu karakteri aynı zamanda kaçırılan Cass’in annesinin ruh hallerini sunma noktasında da kullanmakta.

Haberin Devamı

Atom Egoyan, Mika’nın ‘Biri bizi gözetliyor’ misali her yeri kamerayla donatıp yaptığı psikolojik ölçümleri öylesine yoğun ve akışına sunuyor ki, kızını kaybeden annenin sürekli izlenmesi üstünden insanların kurbanlarının tepkilerini gözlemleme sapkınlığını da ‘Kayıp Çocuk’ta bir güzel hissediyorsunuz. Tabii bu ortamda kurbanın içinde bulunduğu durumun çaresizliğinin bilinciyle gelişen tepkisizliği de önemli bir ayrıntı. Burada, hem robotik bir rutin geliştiren annenin karşılaştıklarını sorgulamayışı, hem de büyümesini ‘istenmemek’ ile özdeşleştirip akıbeti konusunda kaygıya düşen kızın soğukkanlılığı açığa çıkmakta. Özlemle kabullenişin bir arada hissedildiği ve yalnız bıraktığı için kusurlu görülen babaya karşı gelişen öfkenin bütüne hâkim olduğu bu suskunlukta kilit noktası, bir anlık ihmalin maliyeti!

***

Gerilimini sadece tek bir karaktere odaklamak istemeyip bütüne yayan Atom Egoyan, ‘Kayıp Çocuk’ ile adeta bir çocuk pornosu kılavuzu hazırlamaya yeltenmiş…

İnternetten nasıl iz sürülebileceğini gösterirken polis teşkilatı, savcı, hâkim gibi adalet çarkındaki birimlere pek güvenmemek gerektiğinin de altını çizmekte bu kılavuzda. İçerikteki ‘Asıl güvenmemeniz gerekenler onlar’ sözüyle sabitlenen bu gerçeğin yanı sıra çocuk birimlerindeki görevlilerin tahammül edilemeyecek çirkinlikteki durumlara dayanma gücüne sahip olmaları gerektiği de vurgulanmakta.

Çocuk birimlerinde çalışan polislerin, dikkat etmedikleri takdirde özel yaşamlarındaki kaygıların görevlerine nasıl olumsuz yansıyacağını farklı açılardan veren ‘Kayıp Çocuk’ta, Atom Egoyan, çok yönlülükten tek hedefe varmak için çabalarken bilinçli olarak bazı boşluklar da açığa çıkarmakta. Misal, çocuk pornosundan yakalanan birinin ziyaretçisinin takibe alınmaması… Ya da çocukluğunda kaçırılma travmasını yaşayan kadın polis Nicole’ün polisliğe yakışmayan duygusallık amatörlüğüyle internette sürülen izin içine etmesi gibi! Yönetmen bu yolla resmi makamların olayları nasıl savsakladığını ve gidişatı kötüye çevirdiğini gösteriyor.

***

Nihayetinde; çocuk pornografisine Atom etkisinde durum çok net! Fazla derine girmeden ilerleyen Atom Egoyan’ın en doğal halleriyle yaratmaya çalıştığı karakterlerin psikolojik yansımalarıyla gerilimini ortaya çıkartan ‘Kayıp Çocuk’, çocuk pornosuna karşı hassasiyet geliştirmek ve ebeveynleri uyarmak isterken, bir yandan da ‘Mağdur olan öncelikle kendi akıl ve gözlemlerine güvenip yılmadan olayın takibini yapsın’ demekte…

Yani bir anlamda ‘Cezayı, adalet ve kanun sistemine bırak ama suçlunun peşine sen düş’ öğüdü veriyor. ‘Kayıp Çocuk’ bu özelliğiyle, mağduriyetlerin ancak ‘kendi işini kendin gör’ felsefesiyle ortadan kalkabileceğinin ispatı. İnsanlığın yüz karası olan ‘çocuk pornosu’ detaycılığı da Atom Egoyan imzalı güzel bir yapım izlemenin cabası.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal