Yunan mitolojisi ve Olimpos Dağı’ndaki yüce tanrılar… Macera delisi çocukluk dünyamın büyük tutkuları… Orijinal sayıları ilginç bir biçimde tüm dinlerde yeri olan 12’ye tekabül eden bu tanrılardan bahseden öyküleri nasıl da büyük bir keyifle okur, filmlerini tutkuyla izlerdim.
İskeletor ordusunun savaşı, çok başlı ejderhasıyla ‘Jason And The Argonauts’… Ursula Andress’li ‘The Clash of the Titans’... Koca koca tapınakları kas gücüyle yıkan ‘Hercules, Samson And Ulysses’in çekiciliği…
Şimdi ismini sayamayacağım geçmişteki örnekler, teknolojik efektlerden ziyade insani performanslardan yansıyan güzelliği hissettirdiklerinden, mitolojik filmler kategorisinde benim için daima ayrı bir heyecan kaynağı olmuşlardır. 1992’de TV serisi olarak yaratılan, 1997’deyse Armand Assante’nin başrolündeki dev yapımla sinemaya geçen ‘The Odyssey’ bu konudaki favorim…
***
Bu filmlerdeki samimiyetle, yakın tarihlerde ‘Ölümsüzler’, ‘Tanrıların Öfkesi’ gibi teknoloji sayesinde şişirildikçe şişirilen ve seyirciyi kavramaktan iyice uzaklaşan örnekleri kim kıyaslayabilir ki?
Öte yandan postmodern kültürün bir garipleştirdiği jenerasyonla beslenirken, bir yandan da onları motive eden günümüzün şehirli mitolojik ürünlerine de tam anlamıyla sırt çevirmek hata olur. Zira geçmişin anılarında hatıralara dalarken bir yandan da yeniliklerle bütünleşip geleceğe bakabilmek yaşamın kaçınılmaz kuralı.
Üstelik nasıl ki techno müzikle, klasik eserlerin buluşmasından yaratılan Classical techno parçalar keyifle dinlenebiliyorsa, mitolojinin postmodern yansımaları da hoşa gidecek örnekler ortaya çıkartabilir.
Rick Riordan tarafından 2006 yılında yaratılan 17 ödüllü kitap dizisi ‘Percy Jackson ve Olimposlular’, bu kural dâhilinde değerlendirmemiz gerekenlerden!
***
Bu yapımda geçmiştekilerin aksine, mitolojiye ve tanrılara karşı bambaşka bir açıdan yaklaşılmakta… Modern dünyanın yaşam standartlarında karşımıza çıkan tanrıların melez çocukları, herhangi bir gençlik filmindekinden farklı değil aslında. Hastalıkları, zaafları, alışkanlıkları ve kıskançlıklarıyla arkadaşlığı ve düşmanlığı bir arada yansıtan iyi-kötü kahramanların, arada bir gösterdikleri güçleriyle mitolojiyi hatırlatan tanrı babaları da olmasa, 18 yaş altı bu çocukların insanüstülükle ilgilerini hiç mi hiç anlayamayacağız.
Kısa süre önce FOX TV ekranından da yayınlanan ‘Percy Jackson ve Olimposlular: Şimşek Hırsızı’ filminin ardından vizyona giren ‘Percy Jackson: Canavarlar Denizi’, Olympos'un Deniz tanrısı Poseidon'un oğlunun Altın Post peşindeki macerasına odaklı…
‘Başardığın şeyin aslında senin başarın olmadığı duygusuna hiç kapıldın mı’ sorgusuyla başlayan ve bunu film boyunca hissettiren macera, baba Poseidon’un kendisine el uzatmadığından yakınan Percy’nin kendini ispata çalışmasıyla gelişmekte.
Yine baba mağduru olan ve Kronos’a bağlılığını açıklayan kötü melez Luke ile serpilen kötülük tohumlarının kökünü kazımak ve Titan Lordu Kronos’un dirilmesini engellemek için arkadaşlarıyla birlikte Canavarlar Denizi’ne yollanan Percy, bu bölümde bir öncekine nazaran daha çok ‘Harry Potter’ havası solutmakta!
Farı düşen, kapısı kendiliğinden açılan uçan arabayla yolculuk, Percy ile ilgili geçmişten gelen kehanetin varlığı, iyi ve kötü melezlerin bir arada bulunup eğitim aldıkları kamp, Percy’ye akıl veren yönetici Bay D, biraz şaşkın ve komik arkadaş Kıvırcık, her zorluğa anında çare üreten kız arkadaş Annabeth, şaka yapmaya bayılan Travis ve Connor kardeşler, insanların dünyasında kamuflajla yer alan tanrılar ve melezlerin yaşam alanları gibi ayrıntılarla sihir dünyasının Yunan mitolojisine adaptasyonu olarak gördüğüm ‘Percy Jackson ve Olimposlular’, ne yazık ki onun düzeyine ne kitaplarıyla ne de filmleriyle hiç erişemiyor. Çünkü ‘Percy Jackson ve Olimposlular’ hem daha sonradan ortaya çıktığı için taklit şeklinde algılanmakta, hem de Harry Potter’daki özenli yaratıcılığa sahip değil.
Film uyarlamalarının kitaplara nazaran olayları daha kestirme işlediğini düşünürsek bu olumsuzluklar daha da sırıtmakta.
***
Beyaz Saray’ın, ‘Sadece kendilerini düşünen güç delisi adamlarla dolu bir yer’ sözleriyle tanımlanarak Olimpos’taki Zeus’un sarayına benzetilmesi… Hermes’in lojistik şirketindeki saptamaları… Cafe’lerde çalışanların on kollu gibi seri hareketlerle hizmet etme marifetine sahip olmaları gerektiğini hissettiren sahne… Ve ‘Dış görünüşe aldanmamak gerektiği’ vurgusu… ‘Percy Jackson ve Olimposlular’ın dünyasından insanların dünyasına yansıyan mesajlar!
‘Bazen yapılması gereken tek şey yardım istemektir’ mantığıyla finale giden ve bu doğrultuda Harry Potter başta olmak üzere farklı gençlik yapımlarının tarzından çokça yardım aldığı gerçeğini de hissettiren filmde, Logan Lerman’ın varlığı da aslında çok bir katkı sağlamamakta. 21 yaşında olmasına karşın 15’lik Percy’yi canlandırarak bizdeki okul dizilerinin yaşı geçkin oyuncularını hatırlatan Lerman’ın kayda değer en iyi canlandırması, şaşkınlık halleri.
Netice itibariyle; insanların Bermuda Şeytan Üçgeni dediği sahnede yaşananlar da dâhil olmak üzere heyecan konusunda kıl kıpırdatmayan aksiyonu ve kestirmeden gidilen finaliyle çok üstünkörü bir çalışma olarak duran ‘Percy Jackson: Canavarlar Denizi’, bir mitolojik film düşkünü ve Harry Potter tutkunu olan şahsımı tatmin edemedi doğrusu!
Nerede Hogwarts’ın büyücülükle beslenirken buram buram özgünlük yayan dünyası, nerede Melez Kampı’nın cılız tanrısal güçlerle donatılmış karakterlerinin sözüm ona heyecanlı macerası? 3D yetersizliği de ekstrası.
İster istemez kıyasladığım bu iki eser arasında Olimpos Dağı kadar fark var. Belki devam filmi daha iyi işlenir de bir parça mitolojik esinti yakalayabiliriz.
Anibal GÜLEROĞLU