Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Sinan Çetin’den farklı bir savaş yorumu

Havva’nın elinden, yasak meyve elmayı yiyip gözü açılan Âdem’in oğulları, kötülüğü öylesine benimsemiş ki o gün bugündür Tanrı’nın armağanı hayatı, nihayetinde gidilecek yer olan toprak uğruna, gözünü kırpmadan cehenneme çevirir olmuş.

İster ‘Allah’ diyerek uzatsın ellerini semaya, ister ‘Tanrı’ desin kendini yaratana… İsterse de ‘My Lord’ veya ‘God’… Her milletten genç insanlar, tarih boyunca yaşlıların kurdukları savaş oyununda, piyon görevini üstlenip toprakları kanlarıyla sularken, onları nutuklarla motive edip birbirine kırdırtan şahlar, vezirler savaşın ganimetlerinden alabildiğine sürdürmüş faydalanmayı. Savaştan, anti savaş bir öykü çıkartan ‘Çanakkale Çocukları’ da vazife edinmiş bu gerçekleri yansıtmayı.

Haberin Devamı

Dik mesajların gerçekçiliğiyle masalı buluşturmak

Cennet’ten kovulmaya sebep olup kötülüğün simgesi durumuna gelen ‘elma’ ile açılışını yapan ‘Çanakkale Çocukları’, savaşın gerçek yüzünü kabaca göstermeye çalışan ve baştan sona Sinan Çetin kokan bir yapım. Aslında aile fertlerinin rol aldığını düşünürsek, ‘Aile boyu Çetin’ bir film demek daha doğru olur.

Planlanma aşaması üç yıla yakın süren ve gerçekleşmesi imkânsız bir masal edasıyla işlenen ‘Çanakkale Çocukları’, ‘Vatanın bedeli kanla ödenmeli’ diyen Kasım ile buna karşı durup kaderi yenmeye çalışan karısı Kathy’nin hayata yönelik fikir düellosu gibi!

Farklı din ve kültürden gelen bu iki insanın evliliklerinin ürünü olan Osman ve James’in vatan tercihlerini araç olarak kullanıp anti savaş söylemine giren ‘Çanakkale Çocukları’, Kathy rolünü üstlenen Rebecca Çetin’in oğullarının geleceğiyle ilgili kâbusunu aktararak başlangıcını yapıyor. Bu kâbustaki görüntüler çok kullanılmış motiflere dayalı gibi algılansa, Rebecca’nın bakışları abartı gibi dursa da bunlar içeriğin özünü yakalayabilmek için gerekli canlandırmalar.

Karakterlerin tamamının bir araya toplandığı açılışta; kana bulanan elma ve beyazdan kızıla dönüşen çarşafların arasında koşturan beyazlı anneyle yaratılan atmosfer, filmdeki doğaüstülüğün, annenin inanç vizyonunun, Tanrı’yla kurduğu ruh bağının ve insani boyuttaki çatışmalara rağmen savaşmama yönündeki mesajların bütününü hissettirmeye yönelik. Masumiyetin hırsa dönüşümünde iyilik ve kötülük, estetik ve kabalık yan yana…

Haberin Devamı

Filmi, uzaklara gitmek yerine kendi yakınında çekmeyi tercih eden Sinan Çetin, filmini gerçekleştirirken öyküsündekine benzer şekilde, zıtlıkları birlikte sunma yoluna gitmiş.

Dolayısıyla, tıpkı beğeniyle izlediğim bürokrasiyi taşlayan ‘Kâğıt’ filmindeki gibi, küçük bir mekândan büyük iş yaratmaya soyunan ve mesajlarını dik dik veren yapımda, sanatsal zarafetteki açılışı, sinemasal kaygılardan tamamen arınmış bir dilin hovardalığıyla sürdürmüş. Öyle ki, ‘Çanakkale Çocukları’nda dış sesin anlatımı haricinde karakterler arasında yaşanan konuşmalar gayet kısa, sert ve bazen göze batacak derecede yalın!

Bu aktarım, içerikteki anne hassasiyetinin daha zarif bir tarzda verilmesini bekleyenler için hayal kırıklığı yaratabilir. Ancak film o yolu izleseydi bu sefer de ortaya duygu sömürüsüne kayan rutin bir çalışma çıkacaktı. Onun da anti savaş söylemi, eminim bu derece etkili ve dikkat çekici olamazdı! Bir de her yapımında farklı iş ortaya koyan Sinan Çetin imzasını taşımazdı.

Haberin Devamı

Onlar ne gâvurdu ne de Türk… ‘Çanakkale Çocukları’ydı!

Allah’ın verdiği hayatı insanların alamayacağı mantığıyla,‘Uğruna ölünecek bir şey yoktur, evlatlarımızın dışında. Nerede mutluysanız orada yaşayın’ mesajlarını vererek tabuları yıkan ‘Çanakkale Çocukları’nı öne çıkartan olgu, vatan kavramı ve savaş konusundaki tutuculukla zıtlaşması.

Bu öyle bir zıtlaşma ki, bir yanda kahramanlık türkülerinde yer alan ve sayısı kesin olarak bilinemeyen yüz binlere mezar olan Çanakkale Destanı’nın dokunulmazlığı var… Diğer yanda da bilgileriyle insanlığa daha faydalı olacak sayısız gencin ‘Emir demiri keser’ anlayışına kurban gitmesinin ağıtı!

Oyuncularına kısa misyonlar yükleyip, odak noktasına anneyi ve gerçekleri masallaştıran dış sesi koyan yapım; kendi evinde, kendi dilinde, kendi şarkılarını söyleme özgürlüğünü oğluna yasaklama diktatörlüğündeki babaya karşı evlatlarına koşulsuz sevgisini sunan annenin, sıcak yaz günü kar yağdıracak kadar güçlü duygularını seyirciye sunmakta. Bu ütopyada annenin çığlıkları sadece savaşları yazan tarihi yenemese de, bu filmi izleyenlere hiçbir savaşın kazananı olamayacağını göstermeye yeterli.

Filmin bana göre en büyük yanılgısı, İngiliz komutan için yürütülen ‘Onun çocuğu yok seni anlayamaz’ yaklaşımı! Savaşların geneli çocuksuzlar tarafından çıkartılsa da günümüzde çocuk sahiplerinin sebep oldukları anlamsız savaşlar unutulmamalı.

‘Hayattan daha büyük bir amaçtan söz eden olursa gülüp geçin’tavsiyesine, beyinleri propagandalarla yıkanan ve bize hediye edilen hayatın değerini sorgulayamaz hale gelenler ne derece olumlu yaklaşır? Kim, yüreğinde bastırdığı ‘Evlatlar da sağolsun’ cümlesini yüksek sesle haykırma cesaretini gösterir? Ya da bu kadar ölüyü tarih bir daha yazar mı?

İnsanları ne gâvur, ne Türk, ne de başka kimlik ayrımına tabi tutmadan sadece Allah’ın yarattığı ‘insan’ sıfatıyla algılayabilen herkesin özüne varabileceği ‘Çanakkale Çocukları’, bu soruların cevaplarını veremese de macera hevesiyle savaşa koşan gençlere, cephenin masallardaki gibi olmadığını gösterme çabasıyla dahi kayda değer.

Kıssadan hisse…

Ölmüşlerle yer değişmeye can atan kahraman adaylarının ölecekleri gerçeğinde, savaşmayı erkeklikten sayan babalara ‘Kahramanlık her zaman ölmek değildir’ uyarısını yapan; çocukları için babalardan daha çok yanan annelere ise ‘Bütün anneler savaş meydanına koşup evlatlarını almak isteselerdi savaşlar olmazdı’ bilinciyle seslenen ‘Çanakkale Çocukları’na kuşkusuz eleştiriler gelecektir. Onlara, en pratiğinden anti savaş filmi yapan, Sinan Çetin’in peşin cevabı ‘Hoş gelsin’!

Hoş gelenler, beş gidenler bir yana benim önerim; ‘Neden’ sorgusunu, millet ayırmadan savaşın gereksizliğine yönlendirip; dar alanda paslaşılan savaş canlandırmalarındaki mekân ve oyunculuk detaylarını da bir tarafa bırakarak ‘hayat’a odaklanılması…

Nihayetinde, kedi-köpeklere dahi yaşam hakkının çok görüldüğü dünyamızdaki savaşçılığı eleştiren ‘Çanakkale Çocukları’, Sinan Çetin’in masalı... Ama her masalın da bir kıssadan hissesi olduğu unutulmamalı.

Bununki; ‘Evlatlar da sağolsun’!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal