Televizyon dünyasının acımasız kıyımcısı ‘reyting’ olayı güzel projelerin kellesini uçurmayı sürdürüyor. Aslında ekranların kuralı da tıpkı hayat gibi… Nasıl ki yaşamda çokça emek sarf edenler, farklılık yaratmaya uğraşanlar kendi halinde kös kös dururken onun bunun emeğinden araklayanlar, bedavacılığa yatanlar baş tacı ediliyorsa… Televizyondaki tablo da aynısı. Yükselmeye layık olanlar arka planda kalıyor; kapsamlı konusuyla hakkı olan ilgiyi bulamıyor. Sıradan konuların rutinine kısılmış, aşkların komediye dönüştüğü vasat değerdeki diziler de zirvelerde geziyor.
Bu sistemin, reyting mantığına bağlı kalarak dizilerin değerlendirilmesinin yanlışlığını hep söylüyoruz. Ama kimin umurunda! Reyting eşittir reklam olduğu sürece, reklam eşittir gelir denklemi hep ağır basacağından getirisi düşük işlerin ekrandan mendil sallaması da kaçınılmaz olacaktır. Nitekim yeni dizilerin beklenen verimliliğe ulaşamadığı sezonda yılsonuna yaklaşırken fireler verilmeye başlandı bile.
Bilindiği üzere bunlardan biri de ‘Son Çıkış’… Bana göre kesinlikle ekranda olmayı hak eden işlerdendi. Peki, ne oldu da tüm toplumu ilgilendiren ana temasına karşılık izleyiciyi yakalayamadı ve onca emeği bir çırpıda silen reytinge yenik düştü? Bakalım…
‘SON ÇIKIŞ’, BAŞTAN YEDİ DARBEYİ
Kısa süre önce oyuncularından bazılarıyla röportajlar yaptığım ve çok doyurucu cevaplar aldığım ‘Son Çıkış’ dizisinin yapımcısının da görüşlerine yer vermiştim bu köşemde. Dizinin senarist değişimi üstüne açıklamalarda bulunan Estet Film’den Ömer Kalli Bey’in sözleri içimizi ferahlatmıştı bir nebze. Zira bu proje ‘sosyal sorumluluk’ kıvamında bir işti ve TRT 1’in reyting kaygısına düşmeden devam ettireceği umudumuzu güçlendirmişti.
Aslında devletin televizyonu olarak özel kanallardan ayrı bir yere konulması gereken TRT 1’in kaliteli ve yapıcı olan hiçbir işte reyting kaygısına düşmemesi gerekirdi ya… O da ayrı bir konu! Biz dizinin devamına dair güvence verir gibi satırlar döşeneduralım, bu yazının üstünden henüz bir ay geçmişken final haberi geliverdi. Çok yazık oldu, diyorum.
Öte yandan orta yerde duran bazı gerçekleri de görmezden gelmemek lazım. Evet, ‘Son Çıkış’ harika bir amaçla çıkmıştı yola… Gençleri uyuşturucu bağımlılığına karşı uyarmak, onların sorunlarını masaya yatırmak, üstelik bunu gel geç sahnelerle değil doğrudan projenin odak noktasına alıp ana fikir olarak beyinlere işlemek çok isabetli bir girişimdi. Dahası ,bunu Yeşilay gibi ciddi kurumların görüş desteğiyle yürütmek projenin değerini gösteren bir detaydı. Kısacası; ‘Son Çıkış’ projesi ekranlarımız adına çok iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsattı.
Ancak bu fırsat, birtakım basit yanlışlıklarla baştan kaçırıldı. Misal; ‘sosyal sorumluluk’ projesi gibi görünmemek, özendirmemek kaygısıyla ilk bölümde hayli karanlık bir atmosfer ve itici bir akış dili kullanıldı. Oyuncular kaliteliydi ama karakterlerin dizaynı hiç samimi durmuyordu. Senaryonun gençleri ön plana çıkartmak yerine aşk ve ihanete odaklanarak diziyi başlatması da ayrı bir hata olmuştu. Oysa daha o zaman da yazdığım gibi, böyle bir konuda ve kadroyla ortaya konulabilecek pek çok çekicilik mevcuttu. Ama bunlar akıl edilmediği ya da önemsenmediği için ilk bölümden gençlerin ilgisi kaybedildi ve hedefe giden yolda kendi kendine engeller yaratanlar sayesinde ‘Son Çıkış’ kökten tıkandı.
‘Sosyal sorumluluk’ hatırına bile olsa bu tabloyla ne kadar dayanabilirdi bir yapım? Her an kaldırılmasını beklerken bir de baktım ki içerik kendini toplamaya başlamış. Hemen ‘‘Son Çıkış’ta taşlar yerine oturuyor’’ başlıklı yazımla vurguladım bu gelişimi… Fakat akabinde aldığım maille öğrendim ki, diziyi toparlayan yeni senaristlerin de yapımla yolları ayrılıvermiş. Bir darbe de buradan geliverdi tabii… Hem de okkalı biçimde! Gerçek şu ki; İstenildiği kadar kabul edilmesin, dere geçilirken at değiştirilmezmiş. Kuşkusuz bu değişimlerin de dizinin performansını olumsuz etkilediği ve izleyici ilgisini daha ötelediği ortada. Umarım aynı olumsuzluk, senaristi Altuğ Küçük’le yollarını ayıran ‘Filinta’nın da başına gelmez!
İlaveten… Reyting kaygısında, özellerle at başı yarışa giren TRT 1’in dizilerinin izleyici dikkatine pek sunulmaması, ‘Diriliş’ hariç tanıtımlarının yeterince yapılmaması apayrı bir dezavantaj. Gariban gariban kendi hallerinde veriyorlar, ekrandaki varlık savaşını. Yoksa ortalık kıyamet gibi onların reklamlarıyla dolu da biz mi görmüyoruz? Ne diyelim… Vardır elbet bir hikmeti.
Neticede; İzleyicinin ekranda yakalayabileceği bir fırsatın boşu boşuna heba edildiği, genç oyuncuların gençlere hitap etmesini sağlamaya müsait bir işin gölgede bırakıldığı, profesyonellik yerine amatörce yol alınan hasbelkader bir süreçle ekrandan yollandı ‘Son Çıkış’. Emek verenlerin yolları açık olsun.
Biliyoruz. Giden geri gelmez. Ancak gidişe sebep olan hatalardan da, gelecek olanların ders alması gerek. Olur ya, gün gelir benzeri bir proje çıkar ortaya… Sakın ola, sosyal sorumluluk kaygısının cenderesine düşülüp benzeri bir söylem diline başvurulmasın. Aksi takdirde tıpkısının aynısı bir son kaçınılmaz olur. Olan da, o diziye bel bağlayanlarla farklı bir iş izleme hevesine kapılanlara olur yine. Bakış açımızı, yaklaşımlarımızı değiştirelim ve güzelim projeleri heba etmeyelim artık! Mümkünse…
Anibal GÜLEROĞLU