Televizyon dizileri neden bir sezonda biter? Ya, orijinalini bozmamak gibi gerekçelerle, sınırlı bölümle yayına sokulur… 28 Nisan’da 20. bölümle final yapmaya hazırlanan ‘Keşanlı Ali Destanı’ gibi! ‘Tadında bırakmak’ bahanesini de geçer akçedir… Örneği; Bloomberg HT’deki ‘Yerli Dizi’ programında, Caner Cindoruk’un ‘Firar’la ilgili sözleri… En sık rastlananı, özensizlik, pasiflik vs. sonucu düşük reyting alıp erken finalle postalanmaktır. Dingin anlatımı ve yaşamın gerçeklerini yakalayan konusuna rağmen yükselişe geçemeyen ‘Koyu Kırmızı’ misali!
Dizileri mezarlığa yollayan mekanizma böyle işlerken, hem ‘Koyu Kırmızı’ya veda için hem de benzeri haksızlıklara ön tepki olarak Murat Sarı adlı okurun satırlarını aktarmak yerinde olacak…
‘Koyu Kırmızı’nın başladığı gün itibariyle izleyiciye kan vermeyi hatırlatıp böbrek yetmezliğinin ne menem bir şey olduğunu, organ bağışının önemini, organ mafyasının nasıl çalıştığını gösterdiğini belirten Sarı, dizinin aynı zamanda şimdiki gençlerin ağzında oyuncağa dönen ‘Seni seviyorum’ sözünün derin anlamını yansıttığını da vurgulamakta. Sarı’nın reytingle ilgili saptamalarıysa şöyle:
‘Abi-kardeşliği, dostluğu, sevgi açlığını, sevdiklerimizi satmak yerine onları korumamız gerektiğini hatırlatan bir diziyi nedendir ki yaklaşık 72.752.325 kişinin yaşadığı bir ülkede yeterli reyting yok diye bitiriyorlar. Buraya dikkat edin ( yeterli izleyen yok demektir)!
Peki, izleyenler kimdir? Sbt analiz tarafından Türkiye'de 12 bölgeden 15 ildeki tesadüfi seçilen 2684 aile! Sosyoekonomik durumları nedir; görüş ve bakış açıları nelerdir? Tanımadığımız bilmediğimiz insanlar bizim hangi diziyi izlememize nasıl karar verebiliyorlar?
Yani bir diziyi severseniz, 2684 ailenin o diziyi izlemesi için dua etmeniz gerekiyor. Aksi halde onların zevklerine uygun değilse dizi reyting azizliğine uğruyor. 2684 aile, her ailede 3 kişi varsa, 8052 kişi eder. 72.752.325 - 8052 = 72.744.273 kişi, bu 8052 kişinin zevkine göre izlemek zorundalar. Ne kadar demokratik bir ortam! Bu yüzden günümüz dizilerinin %50'sinin ahlak seviyesi ortada; kimin eli kimin cebinde belli değil. Peki, bu 72.744.273 kişi; siz, ben, bunları okuyacak insanlar dâhil ‘Koyu Kırmızı’ gibi kalkacak dizileri izlemek isteyenler ne olacak? Susup oturacaklar mı?’…
Murat Sarı nezdinde tüm okurlara yapımcı cevabı TMC’den…
‘TMC'den Koyu Kırmızı ile ilgili Açıklama
16 Nisan pazartesi günü yayınlanacak 13. Bölümüyle "Koyu Kırmızı" adlı dizimiz ekranlara veda edecektir. Final bölümüyle son kez izleyicisiyle buluşacak olan dizimizi şimdiye kadar ilgiyle takip eden siz değerli izleyicilerimize teşekkürlerimizi sunarız. Saygılarımızla.’
Bir dizinin ölümündeki durumu, izleyici ve yapımcı açısından yansıtmaya çalıştık. Bizim yorumumuza gelince… Karar alınmış, kalem kırılmış bir kere. Demokratik düzenin analizini sorgulamak kimin haddine? Bundan öte sergilenecek çaba nafile. Ne dizinin 13. bölümde biteceğini bilerek, ücretsiz oynayacağını açıklayan Özgü Namal’ın ve ona destek veren diğer oyuncuların, ne de severek izledikleri yapımın kaldırılmasına tepkili izleyicinin yapabileceği bir şey yok.Hem belki de, organ bağışının teşviki, organ mafyasının çalışma düzeninin sergilenmesi hoşa gitmemiştir… 2684 aile de buna bahane edilmiştir. Kim bilebilir?
Üstelik ‘Koyu Kırmızı’ reytinge ve kanal-yapımcı ortak ilgisizliğine verilen ilk kurban değil ki! Umursamazlığın alışkanlığa dönüştüğü yerde, en gerçekçi yaklaşım bunu baştan kabullenmek. Bugüne kadar sınırlarımız dâhilinde, tepki kampanyalarıyla, yazıp çizmekle bir şeyleri değiştirebilen varsa beri gelsin.
Duygularını paylaşıp dizinin devamı için çaba gösteren ‘koyu’ tutkunları çok iyi anlıyorum aslında. Saygısızlığa öfkeliler. Hoş, yaşamdaki nice saygısızlıkların ve diktatörce yaptırımların yanında bir dizinin kaldırılmasının lafı bile edilmez ya, neyse. Ancak onların da, 2684 sayılı çoğunluğun(!) çatışmacılık tutkusuna saygı göstermeleri gerek. Yuvarlak hesap 10 bin kişiye tekabül eden bu yüce karar mekanizması karşısında 72 milyonun kabullenmekten başka çaresi var mı? Dizi mezarlığına giden yoldaki ilk gerçek bu!
İzleyici, dizilerinin harcanmasını bir soğuk teşekkür ve saygı mesajıyla bildiren yapımcıya da hiç kızmamalı. Onların ve kanalın tavrının belirleyicisi, bir yerde medyanın desteğine dayanmakta… ‘Koyu Kırmızı’ya verilen destek yoksunluğu malum. Bakıyorum da ‘Koyu Kırmızı’ için Özgü Namal’ın açıklaması dışında tık yok. Oysa ‘Muhteşem Yüzyıl’ın kaldırılacağı söylentisi çıksa köşeler yıkılırdı. Demek ki, dizi daha başlamadan medyada yeterli taraftarı sağlayamamış. İşte, bir dizinin ölmesindeki ikinci gerçek de bu!
Bakınız, Kanal D’den transfer ‘Bir Çocuk Sevdim’e… Öyle ahım şahım bir reytingi yok! Yüzde 5.56 gibi bir rakamla 25. sıralarda… Ama ‘Koyu Kırmızı’dan boşalan yere kuruldu bile. Aynı şekilde ATV’deki ‘Çocuklar Duymasın’… Güzel başlayan ama tıpkı ‘Koyu Kırmızı’ gibi dizi mezarlığına yollanan ‘İstanbul’un Altınları’nı destek farkıyla yenmedi mi? Örnekler sayılamayacak kadar çok. Kısacası 2684 ailenin görüşü bile bazen önemsiz kalmakta.
Eskiden ‘Paran kadar konuş’ derlermiş… Şimdiyse, ‘Sponsorun kadar konuş’! Sponsoru çekecek ayrıntı, içerikle sunumdaki entrika ve abartıda gizli… Sanatmış, duyguymuş, kaliteymiş hak getire. Hamurunu, haykırış ve çarpıklıklarla yoğurup arasına bol gözyaşı serptin mi destekten bol bir şey yok. Reyting de neymiş… Bu ritüelin olmazsa olmazıysa, tecavüzden dengesi bozulan bayan oyuncu ya da kaslarını nasıl geliştirdiği öne çıkartılan erkeklerin bol resimli demeçleri… Böyle ayrıntılar yoksa o zaman da başroldekilerin hayatlarıyla ilgili söylentiler! ‘Koyu Kırmızı’da rol alanlar hakkında hiç bu tür haberler çıktı mı? Bildiğim kadarıyla, hayır. Eee, yani insaf… Malzemede ajitasyon yok, sunanlar halim selim… ‘Vay arkam’ durumu da mevcut değil. O zaman dizi mezarlığına yollanmayı çoktan hak etmiş. Kanı, böbreği, aşkı, dostluğu kim takar… Bunlar kafa karıştırıcı kavramlar. 13 bölüm yeter de artar bile. İşte, dizilerin ömrünü biçen ana gerçek.
Sonuçta; Ekranın son mevtalarından ‘Koyu Kırmızı’yı arşivlere uğurlarken değerli izleyiciler, yapımcıdan aldıkları teşekkürle yetinip, gönüllerini mevcut dizilere yönlendirmeyi öğrenecekler. Ne demiş atalarımız: ‘Böyle gelmiş böyle gider’! Rol aldığı yapımın, başarısız bulunup kaldırılmasının şokunu yaşadığı söylenen Özgü Namal ve diğerleri de yeni projelere yelken açacak. İstanbul Film Festivali’nde “Bir Çin Sinema Geleneği: WuXia”başlıklı bölümü anlatan Namal, kendi beyanıyla, Nedim Saban’ın tiyatrodan sonra televizyon için hazırladığı ‘Leyla’nın Evi’ projesinde yer almaya hazırlanıyor bile. Evli evine, köylü köyüne… Evi olmayan, bulduğu yere. Biz de, ‘Söz gümüşse sükût altındır’ öğretisiyle, gem vuralım dilimize.
Anibal GÜLEROĞLU