Yaz mevsiminin rehaveti bir yanda, Gezi Parkı eylemleriyle gerilen ortamda potansiyel izleyici kitlesi olan gençlerin kendilerini Taksim’e odaklamaları diğer yanda… Sinema salonları büyük oranda izleyici kaybı yaşamış durumda. Bu şartlarda film eleştirisi yapmak ya da film vizyona çıkartmak ne derece akıllılık? Bir parça kafa dağıtmak için geçer akçe olsa da filmine ve yapımcısının yaklaşımına göre değişir tabi.
Misal, ‘Beni De Götür’ bu gerçeklere dayanarak vizyonunu sezon başına erteleyenlerden! Haklı da… Zira yerli filmlerimiz, dünyanın dört bir yanında gösterildiklerinden, gişe derdine daha az düşen yabancıların büyük prodüksiyonları gibi değil. Bundan dolayı zor şartlar altında çekilen ve boş salonlarda gösterime girip hak ettiği değeri yakalayamama olumsuzluğunu yaşamak istemeyen yerli yapımları kimse eleştirmemeli.
Güncelle sinemanın buluştuğu bu gerçeği dillendirdikten sonra gelelim bir zamanların gözde TV dizilerinden olup sonrasında beyazperdenin kaymağını yemeye yönelen ‘Uzay Yolu’ serisinin son ürününe.
***
Gene Roddenberry tarafından 1966 yılında bir TV dizisi olarak yaratılan ve defalarca seriler halinde ekranda yer bulan ‘Uzay Yolu/Star Trek’, yarattığı endüstrinin dışında Kaptan Kirk, Mr. Spock, Mr. Sulu gibi karakterlerle de hayli popülerleşip adeta kültür transferi yaşatmıştı.
1973 yılında çevrilen ‘Turist Ömer Uzayda’ filmine de ilham kaynağı olan seri, yaratılan farklı senaryolarla ortaya çıkan genişletilmiş uzay yolu evreninde yol alırken, hem orijinal seri kahramanları korundu hem de yeni nesil karakterler olaya dâhil edildi.
‘Uzay Yolu’nun tadına varmayan kalmasın dercesine, animasyondan oyuna her alanda var edilen ve fenomenleşen yapımda gelinen nokta, ‘Uzay Yolu: Bilinmeze Doğru/Star Trek İnto Darkness’…
Orijinalini, kendince uyarlayan J. J. Abrams’ın hayal gücü ve yönetmenliğiyle yaratılan ‘Bilinmeze Doğru’, akıcı işlenişi ve muhteşem görsel efektleriyle öne çıkarken öykü bazında pek damakta tat bırakan bir özellik taşımıyor.
***
Yerel uygarlıkları incelerken, birtakım teknolojik üstünlüklerle Tanrı’yı oynayıp onların yaşamlarına karışmak ve tarihi etkilemek beraberinde kargaşa ortamını da getirir. Gerek yaşanmışlıklar, gerekse filmler bunu defalarca resmetmiştir.
Bu çok bilinen gerçeği, ‘Uzay Yolu’ bazında ele alırsak filmin açılışında karşımıza çıkan sahne; Aztek diyarında koşturan Indiana Jones misali, yerlilerin önünde eğildikleri şeyi çalıp onların gazabından kaçan Kaptan Kirk’ün haylazlığı ve bir garip yaratık!
Yaramaz çocuk edasının pek de yakışmadığını düşündüğüm Kaptan’ın ardından ‘Çoğunluğun ihtiyacı azınlıktan önemlidir’ diyen Mr. Spock’ın, yerli uygarlığın kurtuluşu ve Atılgan’ın gizli kalması adına, kendini püskürmek üzere olan volkanın içinde feda etmesiyle heyecan patlamasını yapan ‘Bilinmeze Doğru’nun bundan sonrası, yerlilerin gördükleri uzay gemisini Tanrı sanıp tapınmaya başlamasıyla çağrıştırdıkları olgular ve bildik Atılgan muhabbeti. ‘Bilinmeze Doğru’nun asıl gelişimini sağlayan ise ‘çocuk’ sevgisiyle fedakârlığa girişen baba sayesinde ortaya çıkan kaçak ajan Harisson ve sırrı…
***
Geçmişin hesaplaşmasına girişen Harisson nedeniyle yaşanan insan avında, her ne pahasına olursa olsun kurallara uymayı prensip edinen ve asla yalan konuşmayan Spock’ın ‘insan’ olmayı öğrenme sürecine dönüşen ‘Bilinmeze Doğru’, Kaptan Kirk’ün de havasının indiği bir bölüm. Çünkü hatasını telafi için kendince çırpınan Spock da, bakışlarıyla konuşan Harisson da ondan çok daha karizmatik ve aktif.
Bağımsız hikâyesini, karakterlerinin geçmiş bağlantılarıyla ilişkilendirip daha önce gidilmeyen yerlere yolculuk yapmakta usta olan Atılgan ve mürettebatının insan olma felsefesine odaklı macerasını yaşatan ‘Bilinmeze Doğru’; vefa duygusunu, arkadaşlığı, dostluğu ve fedakârlığı bilim kurgu tadında örneklemekte. Bunu yaparken de özellikle doğruluk adına Kaptan Kirk ile zıtlaşan Spock’ın duygularını bastırma yeteneğinden ve aşırı dürüstlüğünden hareket etmekte.
‘Sevdiklerimizi korumak için kendimizi ikinci plana atmamız gerekir’ duygusallığını öne çıkartan filmde kimi zaman fazla uzatılan filozofça tartışmalarla efekt destekli aksiyon iç içe geçmiş durumda. Ancak öykünün bütününü sorguladığımızda bu başarılı karışıma gölge düşüren ve kurgunun mantığını zedeleyen pek çok ayrıntı ortaya çıkmakta. Misal, Yıldız Filosu’nun veri merkezinin patlatılma aşaması gibi… Bunları tek tek sıralamak mümkün değil zira o vakit filmi anlatmış oluruz.
Spock’ın aşk duygularına ve iltifat yeteneğine (daha doğrusu yeteneksizliğine) de sahne olan ‘Bilinmeze Doğru’, bilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insan olmanın yeri ayrıdır diyen içeriğiyle final yaparken, akıllarda kalan en önemli sahnesinin Atılgan’dan komuta gemisine yapılan uzay atlayışı olduğunu; ekranlarda yer alan ilk ‘Uzay Yolu’ dizisinin doğal çekiciliğini hiçbir devam filminde yakalamanın mümkün olamadığını vurgulayarak koyalım noktayı.
Anibal GÜLEROĞLU