1899 ve 1907 yılında yapılan La Haye Barış Konferanslarında görüşülen ancak günümüze değin dişe dokunur net bir sonuç alınamayan ‘silahsızlanma’, insanlığın ciddiyetle üstünde durması gereken bir konu.
Öte yandan silahsızlanma çabaları sürdürülürken, silah lobilerinin desteğiyle devreye sokulan Ortadoğu’yu ve Müslüman ülkeleri kızıştırma oyunlarının, ortaya birbirine taban tabana zıt bir durum çıkartmanın dışında dünya barışını tehlikeye soktuğu da bir gerçek.
Teknoloji ve silahlar geliştikçe artan tehlikede, ortamı geren senaryoların başını ABD’ye karşı girişilecek tehdit hareketlerinin çekmesi özellikle önemli. Zira megalomanlığın şizofreniyle buluştuğu bir dünya algılamasını, ceplerini doldurmak için fırsat bilen silah lobileri, bunlar sayesinde daha rahat varlık gösteriyor. Kendilerinden beklendiği gibi, komplo teorileriyle nabzı yükselterek yönetim kademelerini etkileyip düzenlerini korumaya çalışıyor. Böylece ‘silahsızlanma’ çabaları da doğal olarak havada kalıyor.
***
Konvansiyonel kuvvet indiriminde yaşanan bu zorluklara karşın tahrip gücüyle yerellikten sıyrılan nükleer silahların kontrolüyse daha kolay! Özellikle Amerika, Rusya, Çin, İngiltere gibi büyük güçlerin nükleer silah hassasiyeti ortada. Bu kaygı verici konunun en önemli aktörleriyse, başta ABD Başkanı olmak üzere nükleer silahları ellerinde bulunduran ülkelerin devlet başkanları!
Konu böylesine derin ve dünya barışını etkileyecek hassasiyette olunca sinema çevrelerinin de yoğun ilgisine mazhar olması kaçınılmaz. Hele ki içinde bulunduğumuz gergin günlerde.
İster gövde gösterisi deyin, isterseniz herhangi bir saldırı olasılığı karşısında yapılacakların provası… Hepsinin buluştuğu ortak nokta, birilerinin içeriden aldığı destekle ABD’nin Başkanlık makamını etkisiz hale getirme çabasını işlemek! Dünyayı nükleer savaşla karşı karşıya bırakmak isteyenlerin karşılarında cesur bir ABD Başkanı ve onu zor durumdan kurtaran bir kahraman bulunmasıysa ikinci ortak nokta.
‘Kod Adı: Olympus’tan kısa bir süre sonra devreye sokulan ‘Beyaz Saray Düştü’ filmi de, ‘silahsızlanma’yı ve Ortadoğu’yla barış içinde yaşama isteğiyle zarara giren silah lobilerini gündeme getirmeye yönelik bir konuyu temeline alan yapımlardan.
***
Flaş haber uyarısıyla gözlerini açan cin gibi bir küçük kızın üstünden öyküsünü başlatan ‘Beyaz Saray Düştü/White House Down’, özgür dünyanın liderinin özel turunun ardından seyirciyi ABD’nin kalesinin içine sokuyor.
Dünyada kadınların oy kullanma hakkını gündeme getiren ilk liderin Abraham Lincoln olduğu bilgisiyle gündeme gelen Amerikan tarihi övgüsünde Obama’nın filmdeki muadili Başkan Sawyer’ın alçakgönüllü duruşunu yansıtan yapım, Beyaz Ev’in geçmişini de kısa kısa bilgilerle aktarmayı ihmal etmiyor.
‘Dünyaya reklam böyle yapılır işte’ dedirten bu açılışta helikopterli mütevazı eve yolculuk sürecinin, metrolu ulaşımdan daha iyi olduğunu öğrenen seyirci, ‘Bir insanı doyurursan şiddet ortadan kalkar’ bilincindeki Başkan’ın Ortadoğu’da 2001’den bu yana seyirci kalınan savaş döngüsüne tepkisine de şahit oluyor.
Roland Emmerich’in yönetmenliğinde, senaryosu James Vanderbilt'e ait olan yapımda çizilen ABD Başkanı profili öylesine mükemmel ki ‘Medeniyet biterse uyar’ şeklindeki şakalarıyla sevimliliğini ortaya koyan ve kendisini kahramanı olarak gören küçük kızın blogu için özel demeç veren bu kişiyi sevmemek olanaksız.
Dahası, silahsızlanma konusunda müttefiklerin finans desteğinin gerekliliğini de vurgulayan söyleminde ‘Kalemin kılıçtan güçlü olduğu’ gerçeğini, İran Cumhurbaşkanı’yla anlaşma yaparak dünyaya gösterme isteğindeki ABD Başkanı’na siyasetle ilgili sözlerinden dolayı da hayranlık duymamak mümkün değil!
***
Her karesiyle Obama’nın politikasına destek mahiyetinde duran ‘Beyaz Saray Düştü’de Amerika’nın bekasına zarar veren, geçmişten günümüze pek çok saptama da mevcut.
Gizli bilgileri dünyaya yayarak büyük skandallara yol açan WikiLeaks sayesinde 222 yıllık Beyaz Ev’in acil durum odasının dahi deşifre edildiği ayrıntısına dikkat çeken yapımda, 1814’te Beyaz Ev’i yakan İngilizlerin iğnelenmesi de unutulmamış.
Kennedy’nin Marilyn Monroe’yu gizlice içeri soktuğu bodrum dehlizlerini espri konusu yapan filmde youtube’un ve blogların modern dünya haberciliğindeki önemine yer verilmesiyse, özellikle gençleri bu tür atraksiyonlarda teşvik edici yönde… Ki, zaten boyundan büyük işler yaparak korkusuz genç vatanseverliğin örneği gibi sunulan Bayrakçı Emily de filmin başkahramanı durumunda!
***
Arap terörist önyargısının her tür eylemde ortaya atılmasının ardında silah lobilerinin olduğuna dikkat çeken örgüsü, hükümetin devamlılığı protokolü, sahip olduğu büyük güçle istediği anda müdahalede bulunabilecek olan ABD’nin Ortadoğu’daki üslerinin gösteri amaçlı olduğu söylemi, yanlış politikalar sonucu ülke dışında heba edilen Amerikan askerlerinin küskünlüğü ve barışçıl başkanın silah sanayini kızdırma gerçeği ‘Beyaz Saray Düştü’nün öne çıkan mesaj ayrıntıları.
Bunların arasına artık klişe haline gelen iş bağımlısı baba-ilgisizlikten küskünleşen kız ilişkisini de sokuşturan ‘Beyaz Saray Düştü’deki aksiyona gelince… Eğitimli kişilerden oluşan baskın ekibinin gösterdiği performans hiç profesyonelce değil. Şiddetin minimuma indiği işgalde, olaya fazla duygusal yaklaşan teröristin küçük kıza attığı tokat veya kırılan antika eşya da olmasa ortada duyguları titreten bir sahne kalmayacak.
Neticede; her yıl 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği Beyaz Ev’i kurtarma operasyonlarındaki acemilikle aksiyonu dibe vurdurmakla kalmayıp komikleşen… Buna karşılık, yeri geldiğinde aslan fareye muhtaçtır, mantığındaki kaçış sürecinde gösterdiği yetenek ve özveriyle ABD Başkanı’nın kişisel formunu ispatlayan ‘Beyaz Saray Düştü’, teknik ayrıntıları ve oyunculuğu yeterince önemsemese dahi mizahla bütünleşen öyküsünü, dünyanın gidişatına dikkat çekmek adına başarıyla kullanan bir yapım olarak karşımızda.
Zaten aşağı yukarı aynı konuyu işleyen ‘Kod Adı: Olympus’a kıyasla amatörce bir iş olarak duran filmin ilk etap amacı da, gençlere yönelik bir eğlencelikle silahsızlanmanın faziletlerini anlatmak! ABD'nin dünyanın en büyük cephaneliği olduğu gerçeğini unutmadan, eylemlerin söylemlerle bütünleştiği bir dünyanın hayaliyle izlenmeye değer…
Anibal GÜLEROĞLU