İnsanoğlu bir garip… Hem ‘Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı der’… Hem de eskilerin bir başka olduğunu dilinden düşürmeyip ‘Ne varsa eskilerde var’ mantığıyla hareket eder. Nasıl ki, yeni senaryolar yaratmaktansa uyarlamaları seçen; fenomen karakterler türetmekte sıkıntı yaşayan kurguların dünyasında da durum aynı. Ne kadar çok yeni dizi çevrilirse çevrilsin bazı eskilerin tadı unutulamıyor. Emrah Serbes’in aynı adlı romanından uyarlanarak 2010 yılında ekranda yerini alan ve üç sezon boyu Star TV izleyicisine seslenen ‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’ de bunlardan biri.
2013 yılının Mayıs ayında ekran yolculuğunu müthiş bir finalle noktalayan ‘Behzat Ç.’ ardında bir dolu üzgün takipçi bırakmıştı. Öyle ya… Tavırlarıyla tabuları yıkan, alışılmışın ötesinde bir amir profili çizen… Polislerin, dizilerde sergilendiği gibi kusursuz kahramanlar olmayıp kötü alışkanlıklarıyla, aşklarıyla ve hüzünleriyle normal insanlar gibi davrandıkları bir polisiye yaratan ‘Behzat Ç.’yi unutmak mümkün müydü? Yayınlandığı süre zarfında içeriğinden dolayı pek çok kez eleştirilse, şikâyet alsa bile bu sıra dışı polisiye karakterin ve efkârlı ekibinin yarattığı boşluğu dolduran çıkmayacağına göre… Unutmak da imkânsızdı.
Nitekim bundan dolayıdır ki, üç yıllık aranın ardından ‘Seni Kalbime Gömdüm’ ve ‘Behzat Ç. Ankara Yanıyor’ isimli filmlerle beyazperdede de yer bulan karakterin ekrana geri dönme ihtimali belirdi. Bir sevinç, bir kıyamet… Tabii sevenlerinde ve medyada. Peki, bu efsane karakter gerçekten de geri dönmeli mi? İşte orası bir parça sorunsala bağlamakta. Niyesine, niçinine bakarak bu sorumuzu ufaktan cevaplayalım.
YENİ ‘BEHZAT Ç.’NİN VARLIĞI NEYE BAĞLI?
‘Behzat Ç.’ ekranda kaldığı sürece, hayata onun gözüyle bakanlar tarafından seviliyordu sevilmesine ama karışanı, taş koyanı da pek çoktu malumunuz. Balık hafızasına sahip olmadığımıza göre RTÜK’ün ‘Senaryoya fayda sağlamayan küfürler ve sürekli içki içme’ gerekçesiyle rekor ceza verdiğini rahatlıkla hatırlayabiliriz. Senaryoya fayda sağlayan küfür de ne ola, diye düşündüren bu cezanın dışında içerikteki söylemlerin, iğneleyici üslubun ve güncele yönelik laf atmaların da ‘Behzat Ç.’nin başını ağrıttığını; seveninden çok sevmeyeni olduğunu da unutmadık.
Öte yandan kanalları yönlendiren reyting olayı ‘Behzat Ç.’nin baş belasıydı. Çünkü sıra dışı işlere ilgi göstermeyen genel izleyici kesimine pek hitap etmediği için bu gruptaki sıralaması iç açıcı olamıyordu. Diziyi seven gençlerin daha çok internetten izlemesi ise televizyondan alınan sonuçları düşüren bir başka etkendi. Bu reyting olumsuzluğunu, aldığı rekor cezayla buluşturup yayıncı açısından bakıldığında, bölümleri hep bıçak sırtında olan ‘Behzat Ç.’ avantajdan ziyade dezavantaj gibiydi. Zaten dizinin kimseye eyvallah etmeden çekip giderim havasındaki finali de bu nahoş detayları çok net hissettirdi bize.
Şimdi geçmişteki ‘Behzat Ç.’ tablosu böyleyken bu işe yeniden niyetlendiklerini, eski ekibi topladıklarını söyleyen Emrah Serbes, izleyicinin ve kendilerinin bu işin yapılmasını istediğini belirtmekte. Şahsen ben de ‘Behzat Ç.’nin yeniden ekranda olmasından yanayım. Ancak ‘Herkes istiyorsa bu işin olması için engel yok’ demekle her şeyin tıkır tıkır işleyeceğini sanmanın büyük hata olacağını da düşünmekteyim. Zira görüşmelere başlansa ve Ocak ayında işe koyulmaya niyetlenilse bile nerede yayınlanacağı belli olmayan dizinin, gelecekte de geçmişin gölgesinin ağırlığını hissetmesi kuvvetle muhtemel. Yani bu niyet, şans oyunu gibi!
Burada önemli olan ‘İmamların Öcü’yle dönmesi planlanan ‘Behzat Ç.’nin izleyiciye neleri, hangi üslupla anlatacağı… Sıra dışı amirimizin aynı tipte ve karakterde kalıp kalmayacağı. Kısacası, hamlelerin doğru yapılması! Yazarın açıklamasından anlaşıldığına göre yeni dizinin konusu ‘darbe-cemaat’ edebiyatı ve o sürecin incelikleri üstüne olacak. Bu çok kritik bir detay. Çünkü aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu var burada. Yani 17-25 Aralık sonrası polis eksiğinden dolayı mecburen Cinayet Büro’ya dönen ‘Behzat Ç.’nin yeni hikâyesinin 15 Temmuz darbe kalkışmasının birkaç gün öncesinden başlayacak olması, beraberinde ikircikli durumu da getiriyor. Tabii diziye yönelik soruları da…
‘İmamların Öcü’nün hikâyesi, ‘Bakın biz kimse söylemezken demiştik’ misali geçmişten alınan cesaretin gelişimiyle, cemaatçilerin derinliğine dalıp özgürce konuşmaya mı yeltenecek yoksa bu ayrıntıyı es geçip örgüte yapılan operasyonlara mı yönelik olacak? Ya da bu ortam sadece fonda bırakılıp sıradan cinayet vakaları mı işlenecek? Eğer dizi ağırlıklı olarak yasadışı örgütün birimlere nasıl sızdığı konusunun üstünden yol alacaksa, sorun çıkmaması imkânsız.
Şöyle ki; Geçmişte de cemaatçi yapılanmaların icraatlarına bölümlerinde yer verip olumsuzlukları işaret eden dizinin siyasi dokundurmalar yapmadan bu işe soyunması oldukça zor. Yani konu tarafsız bir dille işlenmeye çalışıldığında illa ki ‘Behzat Ç.’nin taşlamacı yüzü çıkacaktır ortaya ve öküz altında buzağı arama meraklılarına da gün doğacaktır. Bu da eskiden olduğu gibi diziyi hedef tahtasına oturtur. Yok, eğer sadece aranağme misali verilecekse cemaatçiler olayı, ‘İmamların Öcü’ ismi ne iş derler adama. Ha bir de… Sıra dışı amirimiz ‘Behzat Ç.’nin, insan hikâyesi anlatmaya devam ederken, klişe dizilerin yoluna ve diline ayak uydurması ihtimali de mevcut... Ki bana göre pek olası değil. Ama öyle veya böyle beşer şaşabilir nihayetinde. Aksi takdirde eskisinden daha fazla tepki alması ve üç beş bölüm sonrasında mendil sallaması kaçınılmazlaşabilir!
Neyse… Olayın bu yönünü şimdilik fazla deşmek istemiyorum. Çünkü içerik açısından objektif teşhis için dizinin çekilip ekrana gelmesini beklemek daha doğru. Şimdilik sadece Cinayet Büro’nun darbecilerle ve örgüte destek veren suçlularla denkleşmesinin bana bir parça anlamsız geldiğini söylemekle yetineyim… Ve ‘İmamların Öcü’nü sergilemeye niyetlenilirken, yürünecek yolda yönü şaşmamak için ana tema iyi düşünülmeli, doğru tartılmalı diyeyim.
Bu saptamaların ardından olası içerik sorununu bir yana bırakıp akla takılanlara geçecek olursak… Mesela nev-i şahsına münhasır tavırlarıyla popüler olan ‘Behzat Ç.’ yeni macerasını sergilerken o çok eleştirilen alışkanlıklarından vazgeçecek mi? Küfür konusu ne olacak? Senaryoya fayda sağlayan küfürler mi bulunacak yoksa bol bol ‘biippp…’ mi verilecek? Giderayak, nispet yapar gibi büyük şişeleri deviren adamın alkol işi nasıl halledilecek? Aynı tas aynı hamam devam mı? Öyle olursa yine bolca buzlamayla karşılaşacağız demektir ki, bu durumda da yine eskisi gibi şikâyetlere maruz kalınacaktır. Bir ihtimal ‘Behzat Ç.’nin gittiği yerden hidayete ermiş halde dönmesi de mümkün tabii. O takdirde de eski hayranlarını kaybedeceği kesin.
Velhasıl, kendi nöbetini tutan ‘Behzat Ç.’ olabilmek de, ‘İmamların Öcü’yle yeniden dirilmek de kolay iş değil… Hatta bu niyet, gaza gelip dizi okyanusunun zorlu dalgalarına karşı ‘boşa kürek çekmek’ şeklinde bile yorumlanabilir. Ama kesin olan şu ki ‘Behzat Ç.’, eski takipçileri es geçip yenilenmiş bir çehreye bürünürse ancak, genel izleyiciden kabul görür ve uzun soluklu varlık gösterir. O zaman da ‘Behzat Ç.’ kandırılmışlığı yaşanır topluca.
Son söz; ‘Behzat Ç.’ gibi bir polisiye ekranlara lazım ama… Dönüşü, gidişinden muhteşem olmak kaydıyla! Şayet o vakur vedayı yapan karakter zedelenecekse, yazık. Eğer izleyici ve ekip, bir heves, gideri olmayacak bir işe sürüklenip boşa bağlanacaksa, ona da yazık. Eğer belli bölüm sayısıyla sınırlı kalmak planlanıyorsa… Bunu da kısa günün kazancı olarak yazarız ‘Behzat Ç.’nin dizi hanesine.
‘‘Aslında ‘İmamların Öcü’ sinema filmi olsa daha iyi iş çıkartır’’ hatırlatmasını yapıp, her zaman muhalif bir duruş sergileyen ‘Behzat Ç.’nin ekrana geri dönme niyetinde enseyi fazla karartmadan koyalım noktayı ve eskiye rağbet gösterip nura boğalım bitpazarını.
Anibal GÜLEROĞLU