Shakspeare ‘Aşk bir deliliktir’ dese de, insanlar bu deliliği tüm güzelliği ve trajedisiyle yaşamaya her daim gönüllü oluyor ne hikmetse. Öte yandan gelişiyle birlikte aklı-mantığı arka plana attıran ve insanların en ilgi duyduğu konulardan olan aşkın günümüz dünyasındaki algısı daha bir başka. Gururla, akıllı uslu yaşanan aşklardan ziyade, gizli kapaklı yürütülen şekilleri revaçta. Artık heyecan çıtasının yüksekliğinden midir, bilinmez. Risk taşımayan ve akışına gelişen aşklardan çabucak bıkıveriyorlar. Nitekim klasik romantizmi öteleyerek kendi değerlerini topluma yerleştiren popüler kültürle körüklenen bu zihniyet, dizilerin aşk hallerine de etki ediyor. Gerçek hayatla paralel gelişen yapımlardaki köşe kapmacalı aksiyonu bol olan, abartılı söylemlere sahip aşk öyküleri daha fazla ilgi görüyor.
Misal, Kanal D’nin ‘Aşk-ı Memnu’ dizisini yeniden yayına sokacağı haberi sevinç yaratıyor da, Show’un ‘Aşk ve Gurur’u hak ettiği izleyiciyi bulamıyor. Bilinçli bir dizi tüketicisi olarak bu duruma kızmamak elde değil. ‘O Hayat Benim’in her türe uyan sündürmeli aşk hallerini bir tarafa bırakırsak ‘Bodrum Masalı’ ve ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ dizilerindeki aşklara karşı mücadele verme durumunda kalarak ekran yolculuğunu başlatan dizinin ilk bölümünden hayli düşük reyting alması, devamında da bu kötü kaderi aşamaması ‘Aşk ve Gurur’un arada kaynadığının resmidir!
Hayli ilgi çekici ve her karakteriyle ayrı gelişim sunan çok yönlü bir hikâyeden yol almanın reyting başarısı için yeterli olmadığını ispatlayanlar kategorisinde yerini alan ‘Aşk ve Gurur’un ederinin çok altındaki sıralamasıyla kaynayıp gitmesinin nedeni ne peki? Cevap özünde gizli.
AŞK VE GURUR’DA SORUN NE?
Zeynep’in evin bodrumunda bulduğu günlükle büyük sırların kapısını aralayarak başlayan ‘Aşk ve Gurur’, düğündeki tesadüften Zeynep-Kenan-Murat aşk üçgenine yeşil ışık yakarken, Kadir’in Türkan aşkıyla da Yeşilçam nostaljisini yaşatarak göstermişti yüzünü. Dahası akıllarda ‘hallederiz’ tarzı iş bitiricilikle yer eden Levent Ülgen’in dramatik rol gücünü de koymuştu ortaya. Bununla birlikte sevilen isimlerden oluşan kadrosunda aşkın insanı yaşattığını söyleyen Mert Fırat’ı, her fakirin mağdur, her zenginin de kötü kalpli olmadığı fikrini ortaya koyan Damla Sönmez ile buluşturan ‘Aşk ve Gurur’un bu olumlu yönlerine karşın özünden gelen ayak bağları da vardı.
Bu doğrultuda en büyük sorunu ismi oldu. Avantaj görülürken, orijinalin beklentisine girme yaklaşımından dolayı dezavantaja dönüşüverdi. Şöyle ki; ‘Aşk ve Gurur’, Jane Austen’in 1813’te ‘Pride & Prejudice’ ismiyle yayımlanan kitabıyla aynı adı taşıyordu. Ama ‘uyarlama’ diye nitelendirmek hata olurdu. Çünkü bir yandan kadına mülkiyet hakkı tanımayan sistemi eleştiren, bir yandan da kadının tek kurtuluşunu evlilik gibi gören anne üstünden kadın-erkek yakınlaşmalarına bakan… Ve nihayetinde asi kadınla aşırı kibirli erkek arasındaki duygusal öyküsüyle, aşkla gururu hissettiren mükemmel bir dönem işi olan ‘Aşk ve Gurur’la, ana tema dışında, örtüşen yönleri çok azdı. En son ‘Aşk ve Gurur ve Zombiler’ şeklinde gerçekleşen yabancı dizi ve film uyarlamalarına karşın bizdeki çalışma, uyarlamadan ziyade aynı temelden yola çıkıp yerli dizi klişeleriyle gelişime giden modern dünya esinlenmesiydi. Dolayısıyla ‘Aşk ve Gurur’ ismine bakıp bu diziyi uyarlama olarak değerlendirmek ve Jane Austen’in eseriyle kıyaslamaya kalkışmak yapıma yönelik ilk haksızlığı da beraberinde getirdi. Hal böyle olunca da, defalarca senaryolaştırılan orijinalini nasılsa biliyoruz diyenler baştan mesafeyi koyuverdi.
Bunun ötesinde ‘Aşk ve Gurur’un karmaşık bir anlatımla başlangıcını yapmasını da, dizinin izleyici çekememe sorunu olarak görebiliriz. Romanlarda veya yabancı yapımlarda böyle başlangıçlar iş görür, hatta bence karmaşıklık düz girişlerden çok daha üstündür ilgi çekicilik hususunda. Fakat bizim ekranda sıradan işlerin yoğunluğuyla yerleştirilen basit anlatım merakı karşısında bu tarz sorgulatıcı girişlerin hayır getirmesi biraz zor.
İlk bölümüyle bekleneni veremeyen ‘Aşk ve Gurur’un devamında da aynı tabloyu sürdürmesindeki bir diğer unsur, yapımın öyküsünü ilgi çekici biçimde ilerletememesi! Bu olumsuzluk özellikle düğündeki uçan balondan kıvılcımı yakan Zeynep-Kenan arasında gösterdi kendini. Sürekli ‘benim için-senin için değil’ çekişmesi etrafında dolanan ikilinin söylemi o denli kısırdöngüye dönüştü ve ağırlaştı ki ne arada filizlenen aşk, ne gurur, ne de Zeynep’in Murat’a yönelmesinin alt yapısı yeterince izleyiciye aktarılamadı.
Dizideki diğer karakterlerin öykülerinin kestirmeden verilmesi de, her durumu dakikalar boyu süren uzun sahnelerde görüp sindirmeye alışkın izleyicinin olaya adapte olmasını ve kısa sürede geçiştirilenleri sindirmesini engelledi. Mesela Şevval Hala’nın Gülnaz’ın evine gidip onu boğması, normal dizi akışı içinde gayet güzel ve doğal duruyordu ama bu işin böyle pratikten verilmesinin ağır-abartılı tempoya alışkın olanlarca benimsenmesi zordu. Nasıl ki, evi satmak zorunda kalan Ahmet Bey’in derdinin yeterince işlenmemesi de hata. Velhasıl izleyici, kendi yorumuna ve takdirine bırakılan karakterler-konular yerine çiğnene çiğnene sunulanlardan hoşlanırken ‘Aşk ve Gurur’un ağır başlı duruşu bunu veremedi.
SONUÇTA; İlk bölümden otoriter Şevval Hala eliyle şekillendirilmiş gizemli geçmişin yükünü yansıtan… Farklı insanların birlikte olabileceğini birden çok çiftle resmederken, karakterlerin duygu ayağını yeterince ifade edemeyen… Ve en büyük aşkların kavgayla başlayacağı klişesi üstünden yol alırken, kadının açık denizlerin maceracılığıyla güvenli limanın sükûneti arasında nasıl bir tercih yapacağı konusunda düşündürmeye yönelip bunu havada bırakan ‘Aşk ve Gurur’, çok yönlü öyküsüyle ve kaliteli oyunculuklarıyla mevcut dizilerin çoğundan daha sağlam bir temelle yola çıktı ama… Baştaki düşük temposu ve izleyicinin pek hoşlanmadığı anlatım karmaşasıyla bu avantajını ekran başındakilere gereğince yansıtamadı.
Bundan dolayı da ‘Bir Deli Sevda’yı yayına sokmaya hazırlanan Show TV’nin gün değişimiyle Salı’ya yollanan ve ‘Bu değişim erken final işareti olabilir’ fikrini akıllara düşüren ‘Aşk ve Gurur’ dizisi için ‘Ekranın arada kaynayıp gidenlerinden’ yorumunu getirebiliriz rahatlıkla. Umarım yeni günü diziye uğurlu gelir de bu kaynayıp gitme haksızlığı erken finalle sonlanmaz. Atmosferinden oyunculuklarına, konusundan renkli sunumuna güzel olan bir diziye daha yazık etmeyelim diyorum!
Anibal GÜLEROĞLU