Yeni dönemin çok başında olmamıza karşın dizilerin bir bir ekrandan kayıp gitmesi, yıllara meydan okuma başarısı sergileyen işlerin varlığını bir tık daha öne çıkartıyor bugünlerde. Bu bağlamda ‘Arka Sokaklar’ yine ve yeniden ele alınmayı hak ediyor haliyle.
Sadece yeni bölümlerinin sürekliliğiyle değil her fırsatta yayınlanan tekrarlarıyla da Kanal D’nin demirbaşına dönüşen ‘Arka Sokaklar’, gerek izleme gerekse eleştirme açısından, başladığı günden bu yana ilgimi çeken işlerden oldu.Bu ilgi, dizinin içeriğindeki polisiye konulara ya da aksiyona mıydı peki? Tabii ki hayır.
Zira kestirmeden kolayca çözüme ulaştırılan yapmacık olayların temelindeki‘Her şekilde asayiş berkemal’ mantığı, kayda değer polisiye olaylar ortaya koyacak kapasitede değildi kesinlikle. Aksiyon noktasında da diziden çok bir şey beklemek imkânsızdı. Gerçi uzun film kıvamında olan bölümleri her hafta çekenlerden aksiyonu güçlü prodüksiyonlar ummak da insafsızlık olurdu açıkçası. O halde niye ilgimi çekiyordu ‘Arka Sokaklar’?
Sebep, ‘Arka Sokaklar’ın tadı tuzuydu! Yani izleyici nabzına göre şerbet vermenin ötesinde… Dizi, yıllara meydan okuma formülünü çok güzel kavramış ve uygulamaya koymuştu. Her türden huzursuzluk olayına müdahale eden Asayiş Şube’nin sivil ekibi olarak karşımıza gelen karakterlerin ve aralarındaki ilişkinin sıcaklığı dizinin tadını tuzunu oluştururken, bu süreçte aksaklıklar da arka plana atılıyordu kendiliğinden. Böylece dizi, olumsuzluklarına rağmen bir şekilde kendini izlettirmiş oluyordu.
Muhakkak ki, sezonlar ilerledikçe bu tabloda da aksaklıklar yaşanmaya başladı. Karakter yapısında birtakım değişimler baş gösterirken gidenler-gelenler oldu. Ama benim favorilerim hiç değişmedi. En çok Suat’ın yokluğuna alışamadığım dizideki favorilerim arasında yapımın lokomotif olarak gördüğüm Rıza Baba’nın amirliği vardı kuşkusuz. Böyle amir herkesin başına dedirten türden kollayıcı-sevecendi tavırları. Sonra Hüsnü Komiser… Onu favorim yapan özellik, polisliğinden ziyade aile babalığı ve Suat’la muhabbetiydi. Ama hepsinin üstünde Şevket Çoruh’un canlandırdığı Mesut geliyordu. Zira çok yönlü bir karakterdi. Hem tek başına çocuk büyütmek durumunda kalan babaydı… Hem vatanı uğruna çatışmalar yaşadığı mazinin derin izlerini taşıyordu… Hem arkadaşlarını kollayan iyi bir polisti… Hem de odunluğunun ardında duygusal bir kişiliği gizleyen sevgi adamıydı! Anlayacağınız Mesut tek başına işi götürecek kapasitedeydi. Onun bu özelliği de evire çevire kullanıldı doğrusu.
Yanı sıra geçmiş bölümlerde Zeynep-Murat ilişkisi de ‘Arka Sokaklar’a tat katıyordu. Keza Ali-Pınar birlikteliğindeki espriler vardı. Tüm bu karakterlerin özele yönelik öyküleri dizinin polisiye kısmındaki aksaklıkları bastırmaya yetiyordu zaten. Hele Suat’ın teyzesi Nazike ile Hüsnü’nün atışmaları tam evlere şenlikti.
Velhasıl geçmişteki ‘Arka Sokaklar’ın tadı tuzu, mizahı bir başkaydı. Ancak zamanla karakterler gibi içeriğin ağırlık verdiği konular da değişti. Her değişim yeni olumsuzlukları da beraberinde getirdi ne yazık ki! enaristler, yönetmenler mi tükendi ne?
İZLEYİCİ ‘SELMES’ GÖRMEK İSTİYOR!
Arkada bırakılan sezonlarla birlikte başlangıçtaki atmosferinden çok şey yitiren ‘Arka Sokaklar’, bu süre zarfında izleyicinin kabul edemeyeceği yakınlaşmalar ve ayrılıklara imza attı malumunuz. Kiminde yanlıştan dönüldü, kimisi de arada kaynadı gitti.
Suat’ı çabucak unutan Hüsnü’nün Gonca’ya evlilik teklifini büyük vefasızlık görüp kabullenememiştim mesela. Onu aştık şükür… Şimdilerdeyse hâlihazırda dizinin en baba tadı tuzu halini alan Selin-Mesut ilişkisindeki gelişmeler daha doğrusu ‘gelişememeler’ can sıkıcı hal almaya başladı! Bir türlü ikilinin mutlu mesut aile yuvası sahnelerini göremiyoruz dizi akışında. Dertlerin babası haline getirilen Mesut için mutluluk haram adeta. Tam ikili yan yana geliyor, artık kesintisiz mutluluk yaşanır diye heveslenirken öyle bir nifak tohumu ekiliyor, öyle bir problem türetiliyor ki hevesler kursakta kalıyor.
En son Mesut’un uyuşturucudan kurtarıp yardım ettiği Seray çıkartıldı ortaya. Meğer bu hatun Mesut’a duyduğu ilgiyi zoraki ilişkiye çevirme niyetindeymiş. Yememiş içmemiş kalkmış gelmiş gecenin bir vakti adamın başına tebelleş oldu ve şap diye öpüverdi Mesut’u. İşin tuhafı Mazlum da, Mesut’un kadını başından savma çabasını fark etmemiş gibi, öpüşmeye takılıp kaldı. Buradan iş dallanıp budaklanır derken, neyse ki Seray olayı çabuk kapatıldı da konu uzamadı. Ama bu kez de Seray’ın katilini arama aksiyonu Selin ile Mesut’a sıkıntı olarak yansıdı. Kısacası yıllara yayılı, git-gelli ‘SelMes’ cephesindeki ilişkinin heyecanı yavanlaştırılmaya başlandı. Bir türlü sorundan kurtulup izleyicinin beklentisini karşılar hale getirilmeyen aşkın sıcaklığı soğur oldu.
Peki, ama dizinin takipçileri ‘SelMes’ mutluluğunu hararetle beklerken neden sürekli bir soğuk hava estiriliyor, mesafe yaratılıyor ikili arasında? Evet, neden? Bu soruya cevap, olayı uzatıp bu yolla ilgi çekme niyeti olabilir mi? Şayet öyleyse bana göre yanlış bir taktik izleniyor. Yok, başka bir amaç güdülüyorsa onu da bilemem. Hem zaten merak eden sadece ben değilim. İzleyiciden gelen mesajlar da bu sorunun cevabını arar türden.
Seslerine ses olmamı rica eden Oya Hanım, Selin ve Mesut’un beşinci yıllarına girdiğini belirterek bu birlikteliğin hala bir sonuca erdirilememiş olmasından yakınıyor mesela... ‘Sahnelerinin bu sezon hiç olmayışından izleyici de, bizler de çok rahatsızız sizden ricamız bir kez daha dün akşamki bölümden sonra sesimize ses olmanız. Bir şeyler değişsin’ diyen Oya Hanım’ın dillendirdiği olumsuzluğa itirazı olan var mı? Elbette yok.
Benzer şekilde Nurgül Hanım da uzun süreli ilişkinin ucunun mutlu aile yuvasına varmasını bekleyenlerden. Ayrıca ikiliyi baş başa romantik sahnelerde görmeyi arzu eden… Eski bölümlerin özlemini çekip karakterleri ev ortamında da izlemeyi isteyen kitle hiç de az değil. İlgililere, acilen bu seslere kulak vermeleri uyarısıyla, duyurulur!
SONUÇTA; Diyeceğim o ki, yıllara meydan okuyanlar saffında yer alma yolunda izleyicinin desteğini çokça hisseden ‘Arka Sokaklar’ın tadı tuzu kaçırılmasın… Dizinin velinimeti olan izleyici sadece polisiyeyle boğulmasın, bu sadık kitleye ‘SelMes’ romantizminin keyfi de tattırılsın. Nihayetinde zaman akıp gidiyor, baki kalan bir hoş seda!
Yıllara meydan okumanın formülündeki gizli ayrıntının ‘Beklentilere ve tepkilere kulak veren kazanır. Aksi takdirde kan kaybı başlar’ şeklinde olduğunu belirtelim...
Ve ünlü filozof Voltaire’in ‘Zaman, istikbalin nesillerine aktarılmaya layık olmayan ne varsa, onları karanlıklara iter ve gerçekten büyük olan hareketleri ebedileştirir’ sözüyle koyalım noktayı.
Anibal GÜLEROĞLU