İnsanların yaşamlarındaki en önemli olgulardan biridir, toplumsal aidiyet. Tilkiyi dönüp dolaşıp kürkçü dükkânına götüren atasözündeki gibi, yerinden yurdundan ayrılan insanlar da içinden çıktıkları toplumdan bir türlü soyutlanamazlar… Sonuçta başlarına istenmeyen durumlar geleceğini bilseler bile!
Geçmişten günümüze yaşanan bölgesel çatışmalarda kendini daha net gösteren insani parçalanmalar ve geri dönüşler, şimdiye dek farklı ülkelerden yansımalarla dizisinden filmine, pek çok yapıma konu edildi.
Misal; 12 Eylül darbesi öncesinde 70’li yılların son dönemini ele alıp sağ-sol olaylarını anlatan ve başrol oyuncularından Can Güreler’in ‘‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisindeki gibi solcuları kral yapıp, sağcıları faşist göstermiyor, her iki tarafın da iyi ve kötü yönlerini gözler önüne seriyor. Bu da TRT’nin başarısı…” sözleriyle değerlendirdiği ‘7 Güzel Adam’ isimli yapım... Çok yakın arkadaşların bile sırf görüş aidiyetinden dolayı birbirine düşman oluşlarını işleyerek bu konuda bir dizi örneği teşkil etmekte.
Şiir dünyasından yola çıkıp toplumsal çatışmalara değinen ve bu arada Kahraman Maraş olaylarına ışık tutup 10’uncu bölümünde de dublör kullanılmadan gerçekleştirilen zorlu çekimlerle İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırıyı bünyesine alarak insanların sırf kimi ayrılıklardan dolayı birbirlerine karşı kamplaşmalarının vahametini ortaya koymayı hedefleyen ‘7 Güzel Adam’ televizyondan aidiyet çatışmacılığını yansıtırken Başka Sinema markasıyla vizyona giren ve çeşitli festivallerde beğeni kazanan ‘Arabani’ filmi de Dürzî-Yahudi gerilimini başarıyla işlemekte.
DİN OLGUSUNUN BASKICILIĞA DÖNÜŞÜM ACISI
Film içeriğinin kritiğine geçmeden merak edenler ve bilmeyenler için bir açıklama yapmak yerinde olacak.
‘Arabani’, İsrailli Arapların ve Dürzî halkların kullandığı, Arapça İbranice karışımı bir dil olmakta.
Bu dil isminden yola çıkarak halkların etkileşimine ve toplumsal aidiyet olgusunun din odaklı baskıcılıkla ötelenmesine tanıklık ettiren ‘Arabani’, geri dönüşle gelişen bir tepki sarmalı!
Dini açıdan Yahudi’yle evlenmesi yasak olduğu halde bu kuralı hiçe sayıp evlenen Joseph’in, kızı ve oğluyla birlikte ata topraklarına dönmesiyle başlayan tepkisel duygusallık ve çatışmacılık, Adi Adwan’ın yazıp yönettiği yapımda karşımıza çıkmakta.
Her tür olumsuzluğun bir şekilde aile bireyleri arasında tolere edilebileceğini, asıl tehdidin ait olunan toplumun yaklaşımından kaynaklandığını net saptamalarla ortaya koyan ‘Arabani’nin en göze çarpan özelliği, baskıları püskürtmek için gösterilen karşı tepkilere de yer veren dengeli bir anlatım diline sahip olması.
Dürzî sayılabilmek için Dürzî anne ve Dürzî babadan doğmak gerektiği kuralı doğrultusunda Yahudi annelerinden dolayı Dürzî kabul edilmeyen 16 yaşındaki kızı Smadar ve 14 yaşındaki oğlu Eli ile birlikte doğduğu köye 17 yıl sonra geri dönen 40 yaşındaki Dürzî Joseph’in annesi, eski sevgilisi, yakın arkadaşı ve köy halkıyla yaşadığı problemlere yönelen yapımda dini liderlerin ve geleneklerin baskıcılığına karşı gelişen gizli aşk ve öfkeli başkaldırı duygularını yakalamak mümkün.
Bir yanda boşanma neticesi geride bırakılan anneye duyulan özlem, bir yanda babanın içine düştüğü çaresizlik ikilemi, bir yanda da geldikleri toplumun tabularla örülü baskıcılığı… Bu çelişkiler harmanını şehirlilik-köylülük bağlamında da ele almayı ihmal etmeyen ‘Arabani’nin dünyası, yetişkinlerin tercihlerinden ve insani duyguları hiçe sayan dinsel bağnazlıklarından en çok etkilenenlerin çocuklar-gençler olduğunu işaret etmekte… Tıpkı Filistin’de, Gazze’de, Irak’ta ve dünyanın pek çok yerinde yaşandığı gibi!
Yahudi anneden olma şehirli Smader’in köyün Dürzî genci Samir ile kaçak göçek yaşadığı aşk ile sevginin din-dil-sosyal farklılık tanımayacağına işaret eden ‘Arabani’, yaşanan baskıcılık sonucu Arap dili ve mantalitesine karşı kin duymaya başlayıp köyde geleneksel Yahudi kıyafetleriyle dolaşan Eli aracılığıyla da gençlerin hangi şartlar altında radikalleşebileceğini yansıtmakta.
Kendilerinden olan birini, sırf geçmişte kurallara uymadığı için yeniden aralarına almak istemeyen köy halkı vasıtasıyla geri dönüşlerin her zaman umulanı veremeyeceğini gösteren yapım, ‘Domuzlar evinize dönün’ türünden tehditkâr mesajlar ve ‘ev yakma’ niyetli saldırganlıkla insan ayrımcılığının boyutlarını verirken gerçek yaşamdaki çatışmacı düşmanlıkları sanki masaya yatırmakta.
Sözün özü, olayları sinemasal kaygılarla dramatize etmeden olduğu gibi yansıtan ‘Arabani’, dua etmek için geldiği Dürzî Şapeli’nden kovulan Anne Afifa’nın, çocukluk arkadaşından dahi umduğu desteği göremeyen ve köylüler tarafından ailesiyle birlikte taşlanan Joseph’in çaresizliği umuda dönüştürme çırpınışını, dil-din-ırk ayrımcılığıyla yoğurup işleyen başarılı bir çalışma.
Bu konu çerçevesinde, insanlığın özünü bir yana bırakıp toplumsal aidiyeti, fikri yobazlıklarla tabulaştırmaya çalışanların dünyasına da ayna tutan ‘Arabani’nin, Dürzî-Yahudi çekişmesi üstünden tüm insanlığa seslenişi görmezden gelinmemeli… En azından günümüz dünyasında yaşanan katliamların, azınlıkta kalanları ezme çabalarının çirkinliğini, insanlıkla bağdaşmayan mantıksızlığını hissetmek adına!
Anibal GÜLEROĞLU