Hani her fırsatta didiklediğimiz, mantık hatalarını cımbızla bulup ortaya çıkartmaya çalıştığımız, oyuncusunun yeteneğinden, konusunun etikliğine lime lime doğradığımız diziler var ya…
Meğer biz onların kıymetini şimdiye dek hiç bilmemişiz. Aralarında severek izlediklerimiz, kaçırmadan takip ettiklerimiz olsa dahi en büyük fonksiyonlarının farkına yeterince varamamışız.
Meğer ‘Muhteşem Yüzyıl’ından ‘Karadayı’sına, ‘Harem’inden ‘Lale Devri’ne, ‘Karagül’ünden ‘Umutsuz Ev Kadınları’na ne kadar dizi varsa ekranda müthiş etkiliymiş ruh sağlığımıza.
Meğer tekrarlarıyla birlikte üç saate yakın süren ve yemek sonrasından yatağa girene kadar bizleri meşgul eden diziler ne büyük bir görev yerine getiriyorlarmış da biz kadir kıymet bilememişiz.
Bu gerçeği, 29 Mayıs’tan bu yana yakalandığımız Gezi sendromu nedeniyle ister istemez dizilerden koptuğumuz süreçte çok net anladım.
***
Biberine, suyuna dalan ekranlardaki ‘savaş haberciliği’ temposuyla aktarılanları izlerken yaşanan yürek çarpıntısı… Kimin neyi paylaşamadığına kafa yorarken meydana çıkan gerilim… Meydanlara toplananların ardından TBMM salonlarına taşınan ve bana sit-com dizilerindeki alkış ve gülme efektlerini hatırlatan miting tezahüratçılığının ekranda yarattığı ses kirliliği… Tüm bunlar televizyon karşısında mayış mayış dizi izlemenin uyuşturucu ve dünya çabalarından uzaklaştırıcı yüzünün aslında ruhlarımız için bir terapi olduğunu fazlasıyla fark ettirdi.
İçinde bulunduğumuz ortamda cümbür cemaat yoğun bir gerginlik yaşarken Allah’tan sezon finalleri çıkageldi, ‘Hangi dizi nasıl tatile gidiyor’un derdine düştüm de beynim bir nebze olsun dinlenmeye fırsat buldu.
Yoksa ‘Acaba halk bu gece nerede gazlandı? Duranlara, karanfil bırakanlara karşılık neler yapıldı?’ gibisinden sorularla merakıma yenik düşecek ve halktan manzaraların keşmekeşinden kurtulamayacaktım.
***
Boşa dememiş büyüklerimiz ‘Bir musibet bin nasihatten yeğdir’ diye… Bundan kelli, uzun uzun bakışmalarıyla yüreklere daral getiren dizilere laf etmek mii? Haşaaa…
Aksine, dizicilerimize söylenmek yerine her sahneyi daha da ağır çekmelerini tavsiye edeceğim.
Konuşmaların, dudak okumakla karşısındakini anlayanları dahi bezdirecek ağırlıkta olmasını canı gönülden destekleyeceğim.
İçeriklerin, Brezilya dizilerine rahmet okutan saçmalık ve tekrarlarla dolu olmasınaysa bilhassa övgüler dizeceğim… De, bu sonuncusu galiba bize pek uygun düşmeyecek. Zira hep dilimize doladığımız dizilerindeki tempo ve algılamayla nam salan Brezilya’dakiler bile üç kuruşluk bilet zammının hesabını sorar oldu! Onun için bundan böyle Brezilya dizilerini de örnek olarak vermemek lazım.
Tepkileri sonuç veren Brezilya’yı bir kenara atarsak demek ki, ne yapacakmışız?
İki günlük ahir ömrümüzde demokrasi memokrasi saçmalıklarıyla kafa yormaya fırsat tanımayan, kendimize has dizilerimizle beyinlerimizi morfinleyip köşemize çekilecek, yaşamımızı tepkilerle kısaltmayacakmışız! İşte budurrrr…
***
Aslında, kıymetini bilenler için dizi dünyasında her arayışa cevap olacak, her duyguyu tatmin edecek bir yapım mutlak mevcut.
Canımız kavga isterse ‘Lale Devri’ndeki aile içi hesaplaşmalar ne güne duruyor? Adalet-hak arayanlar için ‘Karadayı’ ve ‘Tatar Ramazan’ emre amade… Geçmişin hesabını sormaya takılanlara ‘İntikam’dan âlâsı var mı?
Umutsuzluğun umuda dönüşünü arzulayıp ‘Duran Kadın’ olmak yerine, ‘Umutsuz Ev Kadınları’nın durduk yere çıkarttıkları sorunlara çözüm buluşlarından ilham almak daha emniyetli değil mi?
Gündeme yeni düşen ‘baş olan ayaklar’ı görmek içinse, Pargalı’yı boğazlatarak Kehle-i İkbal(İkbal biti) Rüstem Paşa’nın önünü açan Süleyman’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ına bakmak kâfi!
Bunlara bir de komedi çeşnisi katmaya heveslenenlereyse, ‘Yalan Dünya’yı tavsiye edeceğiz ama ilk kez CNN Türk ekranında gözüme çarpan ve görünüşe göre sıkça ekrana getirileceğe benzeyen ‘Büyük Oyun’ da var…
Sözün bittiği noktada, beynim yine muzurlaşmadan ‘kıymeti bilinesi’ dizi dünyasına döneyim ve Osmanlı'dan kalma, entrikalarla dolu ‘Kahireli Palas’taki saf aşkın büyüsüne kapılıp ‘Ta taammm’ diyerek gelen Murat’ın kokteylindeki sevgiden tadayım. Tabi, kıymetini bilmemiz gerektiğini söylediğim dizi âlemindeki yapaylıktan bunalıp, gerçeklere geçiş yapmak için cebelleşen parmağımın kumandanın tuşuna basmasını engellemeye çalışarak.
İnsanoğlu(insan kızları da dâhil), böyledir işte… İyiliği için gerekli olanın kıymetini bilmez! Bununla birlikte ben yeterince bilemesem de, şeytana uyup dizileri mizileri hatta gezileri deşelemeyi sürdürsem de siz siz olun uslu vatandaş modunda ekranın karşısına dizilin ve misyonlarını layıkıyla yerine getiren dizilerimize hak ettikleri değeri verin.
Ancak bunu yaparken ‘Aman bu dizilerin kıymetini iyi bilelim’ nasihatine fazlaca kapılarak sakinleştiricilerin pabucunu dama atan ruh dizginleyicisi dizilerin dozunu kaçırıp penguenleşmemeye de özen gösterin.
Anibal GÜLEROĞLU