‘Alışkanlık demirden gömlektir’ der bir Çek atasözü… Gerçekten de yaşam boyu edindiğimiz pek çok alışkanlık biz fark etmeden hayatımızın yöneticisi olur ve bizi pek çok yeniliği keşfetmekten mahrum kılabilir. Nitekim ünlü romancı ve oyun yazarı William Somerst Maugham da ‘Düşünce kabiliyetini öldüren en büyük düşman, alışkanlıklardır’ sözüyle alışkanlıkların kısıtlayıcılığını çok net vurgulamış.
Öte yandan sürekli koşturmaca içinde olan insanların, sırf zahmete katlanmamak adına alışkanlıkların kolaycılığına ve rahatlığına sığındığı yadsınamaz bir hakikat. Dahası olanak yoksunluklarının da ‘el mahkûm’ alışkanlık halleri geliştirdiği malum… Nasıl ki, yaşamları ev-iş arası koşturmacadan ibaret olanlar için yegâne eğlence haline gelen televizyon alışkanlığı da bunlardan biri!
Şimdilerde izlenme oranı gerilemekle birlikte yaşamımızın bir parçasına dönüşen televizyon alışkanlığının en önemli yan etkisiyse, klişelere maruz bırakılan beyinlerin birbirinin kopyasına dönüşen yapımların monotonluğuyla geriletilmesi. Zira gidişatı belli olan diziler… Ne yapacağı kolayca kestirilen karakterler… Heyecan ve merak uyandırmayan içerikler… Derken, tam anlamıyla aptal kutusuna dönüştürülen televizyon olayı, algılarımızı demir gömlek gibi sararak düşünce yeteneğimizi öldüren bir alışkanlık düzeninin içinde çırpınır hale getiriyor bizi.
İşte bu noktada alışkanlığa karşı alternatif ekran keyfi yaratmayı başaran yapımların varlığı daha bir değer kazanmaya başlıyor. Bundan dolayı biz de ara ara fark yaratacak türden işlerin tanıtımını yapmayı sürdürüyoruz. Gelin birlikte göz atalım birkaçına…
YETENEĞİ VE ZEKÂYI ÖNE ÇIKARTAN BİR YAPIM
Yarışmaların ekran düzenindeki vazgeçilmez yeri belli… Hemen her kanalda bir yarışma boy göstermekte. Dolayısıyla yarışma programları için de ekranların alışkanlığı diyebiliriz rahatlıkla. Ancak burada önemli olan farklı tat verebilecek bir formatla karşımıza getirilip getirilmedikleri; bizi klişelerin sıkıcılığından kurtarma güçleri!
Ekran yarışmacılığına bu açıdan baktığımızda ilgi çekici üslup kullanan yapım sayısının pek de çok olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla tarzın önemi bir kez daha hissettiriyor kendini. TLC ekranında izleyiciyle buluşan ‘Hızlı Düşün Hızlı Pişir’ bu açıdan kendi tarzını yaratıp alışkanlıkların ötesine geçmeyi hedefleyen bir iş olarak dikkat çekmekte…
6 Ağustos Pazartesi günü saat 21:25’ten itibaren TLC ekranlarından izlenebilen yapım, özünde bir yemek yarışması. Ancak üç jürinin bulunduğu programın farkı var... O da yeteneği, hızı ve pratik zekâyı benzerlerine kıyasla daha çok öne çıkartıyor olması!
Bu özellikleri bünyelerinde barındırarak gelecek vaat eden dört şefin gündelik malzemeleri, üç çeşit yemeğe dönüştüreceği yarışmanın sürpriziyse, sürede ve malzemelerde gizli. Zira her bir yemeği hazırlamak için 30 dakikası olan yarışmacılara, süreleri başlamadan birkaç saniye önce kullanabilecekleri sınırlı malzemelerle dolu bir sepet veriliyor.
Bu sürpriz malzemelerle yeteneklerini konuşturmak için çabalayan yarışmacıların yaşayacakları zorluk bununla da sınırlı kalmıyor. Yemeklerini tamamladıkları zaman beklentisi oldukça yüksek olan jürinin beğenisini toplamaları gerekiyor. Her hazırlanan yemekte daha da yorulup sınırları zorlayan yarışmacıların elenme süreci de bu oluyor zaten. Böylece sadece bir kişi sona kalıyor. Tutku, uzmanlık ve yetenek gerektiren bu yarışmayı sadece bir kişi kazanırken, kaybedenlerin payına da sunucu Ted Allen’ın verdiği moral ve seyirci desteği düşüyor.
Kısacası; zaman ve malzeme kısıtlamasıyla farkını yaratıp yarışmacılardaki yeteneği ve pratik zekâyı öne çıkartan ‘Hızlı Düşün Hızlı Pişir’, alışılan yemek yarışmalarının ötesine geçmeye aday bir program. Meraklıları için farklı mutfak tatlarını keşfetme olanağı yaratması da cabası!
OTOMOBİL RESTORASYONU TUTKUSU…
Eskiye duyulan özlemden midir yoksa eskiden yapılanların daha kaliteli olduğundan mıdır, bilinmez... ‘Ne varsa eskilerde var’ sözü sıkça kullanılır malumunuz. Yenilenen eskiler, mevcutlar içinde fark yarattıklarından dolayı, bir başka değer kazanır sanki. Günümüzde hızla artan modifiye araba tutkusu da bunun sonucu olsa gerek. Nasıl ki, ‘Tamirat-Tadilat’ isimli otomobil restorasyon programı da bu mantıkla ekranda kendine yer bularak ilgi çekici hale gelen yapımlardan.
6 Ağustos’tan itibaren her Pazartesi saat 22.45’te DMAX’te izleyiciyle buluşmayı hedefleyen programın her bölümünde farklı bir zorlukla karşılaşan otomobil restorasyoncuları çıkıyor karşımıza. Deneyimli galeri sahibi Mike Brewer ve oldukça yetenekli yeni teknisyen Ant Anstead, restore edebilecekleri ikonik araçlar arıyorlar.
Para kazandıracak ve Los Angeles’taki dükkânlarına katkıda bulunabilecek bir araç bulmak Mike’ın işinin oldukça zor bir parçası. Mike, araçları bulduktan sonra devreye Ant giriyor. Eskilerin, orijinalliğini bozmadan yenileme ve onları eski hallerine dönüştürebilme görevinin gerektiği gibi yerine getirilmesi, Ant’ın sihirli ellerindeki ustalığa bağlı. İki kafadarın otomobil restorasyonu tutkusunu paylaşmak ve eski araçların güçlerini görmek isterseniz ‘Tamirat-Tadilat’ tam size göre derim.
ALASKA GERÇEĞİNDE ‘SON SIĞINAK’…
Doğaya meydan okumak, doğanın güçlüklerine rağmen hayatta kalmayı başarmak… Adrenalin tutkunlarının ve araştırmacıların ilgisinin ötesinde, evindeki rahat ortamından çıkmadan bu atmosferi solumak isteyenler için de hayli çekici gelen bir maceracılık. 6 Ağustos Pazartesi günü saat 21.00’den itibaren Discovery Channel’da yerini alan ‘Son Sığınak’ da böylesi bir maceracılığın içinde olmamıza olanak sağlayanlardan…
Canciğer iki dost olan Clint ve Todd’un Alaska merakını sergileyecek olan ‘Son Sığınak’ta temel amaç, inanılmaz makineler yaratma tutkularını bir Alaska gerçekliğine dönüştürmek! Bu hedefle yola çıkan ikili, ıssız bir bölgede CT Mad Modz adındaki görev noktasında çalışmaya başlayıp Alaska’nın ‘uygarlıktan uzakta yaşama’ geleneğini canlı tutmak ve yabanın kıyılarında yaşayan insanlara yardım etmek için çabalıyor. İşin en zor yanıysa, ellerinde bir şeyler yapabilmek için sınırlı malzeme bulunması! Ev yapımı mermiler ve çeşitli tuzaklar gibi gelişmemiş malzemeler kullanarak Alaska’daki yaban ortamın derinliklerinde hayatta kalabilmek kolay olmasa gerek.
İşte tam da böyle bir atmosferde mücadele veren ikili, kendileri için gerekli olan malzemeleri satın alarak ya da takasla elde ederek her şeye sıfırdan başlıyorlar. Eski bir askeri uçağın römorkörünü kullanarak çetin arazide hemen hemen her şeyi çekip götürmeye gücü olan devasa bir çekici yapıyorlar. Bu süreçte hayatta kalma kapsüllerinden, canavar kamyonlara kadar pek çok şey bu iki dostun kreasyonları olarak yansıyor izleyiciye.
Peki, Alaska gerçeğine meydan okuyan ‘Son Sığınak’ maceracıları, yarattıkları kreasyonlarla hedeflerine ulaşıp Alaska’nın tehlikeli iklimine dayanabilecekler mi acaba? Onu da izleyip görmeceğiz artık.
SONUÇTA; Alışkanlıklarını, kısmen de olsa bir kenara atmayı ve kendine yeni ufuklar açmayı isteyen beyinler için her daim alternatif bulunur bu hayatta. Dolayısıyla eskileri tamamen dışlamadan ama yenileri de göz ardı etmeden yaşamak en doğrusu.
‘Alışkanlığa Karşı Alternatif Ekran Keyfi’ hususunda bakış açımızı ve dünya algımızı geliştirici yeni seçenekleri önermesi bizden, tercih size kalmış.
Anibal GÜLEROĞLU