Hızla akıp giden hayat treni misali arka arkaya gelip geçiyor sezonlar. Yeni yapımlar başladı başlayacak derken öylesine dalıyoruz ki dizilerin dünyasına, her yeni sezonla birlikte ömrümüzden de bir sezon eksildiği gerçeği gelmiyor hiç aklımıza. Çoğumuzun yegâne eğlencesine dönüşen ekranlardaki hayatlara kapılmış gidiyoruz… Acısıyla-tatlısıyla bize sunulan hayatta bulamadıklarımızı beyazcamın yalan dünyasında bulmak umuduyla.
Kimi zaman dört bir yanımızı saran kötülerin yarattığı sıkıntı yetmiyormuş gibi dizilerdeki acılarla kavruluyor yüreğimiz… Gözyaşı döküyor, öfkeleniyoruz oradaki kötü insanlara. Ama yine de kapılmıyoruz umutsuzluğa. Çünkü biliyoruz… Yaşamın aksine, kötüler hep cezalarını bulur; iyiler de mutluluğa kavuşur sonunda. Yani dramalar deşarj olmak için birebir, haksızlığa uğrayıp da hakkını alamayana.
Romantik komediler deseniz… Birbirinin benzeri hayatlarda, zengin erkeklerin fakir kızları ihya etmesi masalcılığıyla özellikle gençler için bir numara. Kimi zaman da hiç böylesi kaygılara kapılmadan izleyebileceğimiz, yüzümüze bir tebessüm kondurup kafa yorgunluğumuzu gidermemizi sağlayan yapımlar arıyor gözlerimiz. Bulduk mu takılıyoruz peşlerine, onların komedi diliyle salıyoruz kendimizi akışına. Gerçi böylesi çok çıkmıyor ortaya, çıksa bile uzun ömürlü olamıyor ekran dünyasında ama… Çıkınca da çöldeki vaha oluyor adeta. Star TV’nin ‘Zorlamak yerine akışına bırakırsan Hayat Bazen Tatlıdır’ dedirten dizisi de son örnek buna!
KAFAYA TAKMADAN ‘HAYAT BAZEN TATLIDIR’ DESEK YA…
Durmadan Uzak Doğu yapımlarını uyarlamaya merak salan dizi dünyamızda yerli özgünlükler mumla aranır hale geldi. Yabancı kültürlerin yapımlarını bize adapte etmeye karşı değilim ama insan ara sıra özü bizden olan konular da görmek istiyor ekranda. Şimdi hemen itirazlar gelecektir bu sözüme… ‘Muhteşem Yüzyıl’, ‘Diriliş’, ‘Vatanım Sensin’, ‘Cesur Yürek’, ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ gibi işler örnek olarak çıkartılacaktır önüme. Tamam, bunlar bizden işler ama ya tarihi ya da mafya-istihbarat ağırlıklı içerikleri. Yani şöyle çoluk çocuk-kadın erkek ayrımı olmaksızın her izleyiciye hitap edecek türden aile-gençlik işleri değiller. Çok talep görseler dahi insanları güldürüp eğlendirecek tatları olmadığı da kesin.
Velhasıl özellikle romantikliği-gençlerin aşk dünyasını komediyle buluşturan yapımların çoğu Kore kaynaklı! Bu nedenle yerli komedi ekrana çıktı mı daha fazla dikkat kesiliyorum. Neyse ki Gani Müjde var da, bu türde kendini izlettiren yerli yapımlarla karşılaşıyoruz ara ara.
‘Hayat Bazan Tatlıdır’ dizisine de bu nedenle sıcak yaklaştım. Nitekim beklentimi de fazlasıyla karşıladı. Kusurları yok muydu? Olmaz olur mu? Her yapım gibi onda da abartılar, yersizlikler vardı tabii… Misal, konum monum bilmeyen Hayat öğretmenin Koray’ın evine çabucak yetişmeyi nasıl becerdiğini; Koray’ın arkadaşı Tarhan’ın Zeynep öğretmenin telefon numarasını nereden bulduğunu çözemedim. Bazı sahnelerde Birce Akalay’ın fazla yüksek tondan haykırması kulaklarımı tırmaladı. Kimi yerde Ufuk Özkan’ın konuşma tarzı ve mimikleriyle Şerif Müdür’ü ‘Cevahir’leştirdiğini düşündüm. Ancak bunlar, Tolga Canbeyli’nin başarıyla canlandırdığı Nadir karakterini oldukça sevdiğim… Kanbolat Görkem Arslan’ın ‘Cerrahpaşa’ karakteriyle de harika bir duruş sergilediğini gördüğüm dizinin akışı içinde kaynayıp gidecek türdendi.
Burada bir parantez açıp diziye yönelik söylemlere değinmek istiyorum. Neymiş efendim… Dizi, ‘Hayat Bilgisi’ne benziyormuş… Evet benziyor. Perran Kutman’ın ‘Hoca camide’ sözüyle özdeşleştiği yapımla benzeşen detayları yakalamak öyle zor bir şey değil üstelik. Açık seçik ortada. Zaten ben de Gani Müjde’nin bu benzeşmeyi saklamadan işe giriştiği görüşündeyim. Hatta bile isteye aynı tatta bir dizi yarattığını bile söyleyebilirim. Zira komediyle karışık nasihatçilik yapan ve gençliğin benimsemekte zorlanmadığı okul dizisi eksikliği var ekranda. ‘Hayat Bilgisi’ de bu konuda başı çekenlerdendi. Öyle olmasaydı dört sezon boyu ayakta kalır mıydı, tekrarlarıyla izleyici toplar mıydı?
Böylesine beğenilmesinden dolayıdır ki, okul dizisi dendi mi akla gelen ilk isim olur ve örnek alınıp revize edilerek benzer işler üretilmesi de gayet doğal. Dahası Kaan Yılmaz, Paşhan Yılmazel, Sinan Çalışkanoğlu, İpek Erdem, Gökçe Bahadır gibi isimlere de oyunculuk yolunda okul olmuş bir iş! Yeni yüzlere neden yol açmasın?
Kısacası; Her daim olduğu gibi yine münafıklar çıktı ortaya ve dişe dokunur eleştiri yapmak yerine ‘karakterler-espriler klişe’ bakışıyla kafayı taktı ‘Hayat Bazen Tatlıdır’a… Ben de bunlara karşı diyorum ki, hangi dizinin konusu-karakteri klişe değil? Benzerlikler o kadar çok ki, neredeyse replikleri bile tıpatıp. Dolayısıyla okul dizilerinin de birbiriyle örtüşmesi kaçınılmaz. Önemli olan kendini izlettirecek biçimde ortaya çıkabilmek. Hal böyleyken yapımın ekrandaki okul dizisi boşluğunu dolduran başarılı bir çalışma olduğu gerçeği üstüne yoğunlaşıp, kafayı takmadan ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ demeyi bilsek ya!
Ama yok. Benzer karakterler sunsa ve içerik dili aynı üslubu taşısa dahi ‘mizah arası mesaj’ becerisindeki komedi işlerine imza atıp bunları izletmekte usta olan Gani Müjde’nin ‘Pis Yedili’sini gençlere olumsuz örnek oluyor diye eleştiren... Veya ‘Harem’ dizisini tarihimizle dalga geçiyor diye topa tutan kafa yapılarıyla aynı çizgide olanlar, ‘Hayat Bilgisi’nin nostaljik tadını Hamdi Alkan’ın yönetmenliğinde yeniden yakalamaya fırsat yaratan ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ı da, tacize uğrayan kadınların yetkililere dert anlatma mağduriyetini yansıtan mesajcılığıyla öne çıkan güzelliklerini fark etmeden, eleştirmeyi hak sayacaksa... Hatta ne bileyim, okuldaki oyun salonunda Şerif Müdür-Hayat Öğretmen oyun restleşmesini ‘kötü örnek’ teşvikçiliği gibi değerlendirecekse… Hadi oradan.
Anibal GÜLEROĞLU