Zaman… Kimine göre sessiz bir testere, kimine göre de yaraları iyi eden en kuvvetli ilaç. Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, bizim irademiz dışında akıp gidiyor sonuçta. İşte bir yılın daha sonuna geldik. Biz hayat mücadelesine dalmışken akıp gitti koskoca bir yıl ömrümüzden. Elde kalan, geleceğe aktarılan ne oldu peki?
Yaşanmışlıkların hüsranlarıyla güzellikleri kol kola yol aldı… Çabaların iniş-çıkışlarında, başarılarla yenilgiler harmanlandı. Zamanın acımasız potasında eriyip gidenlerden sıyrılmayı başararak geleceğe iz bırakanlar da oldu elbet bu esnada. Ünlü düşünür Voltaire’in ‘Zaman, istikbalin nesillerine aktarılmaya layık olmayan ne varsa, onları karanlıklara iter ve gerçekten büyük olan hareketleri ebedileştirir’ sözüyle vurguladığı gibi… Zaman; layık olanları, eğrisiyle-doğrusuyla ‘büyük’ sıfatını gerçekten hak edenleri unutulmaz kıldı sonuçta!
Nitekim bu gerçek ekranda boy gösteren yapımlar için de geçerliydi her daim. Nasıl ki, geçmişten günümüze halen hafızalarda olan işler varsa, bugünden de geleceğe iz bırakan işler çıkacaktı kurgu dünyasından. Çıktı da! Gerçi şimdilerde eskisi kadar önemsenmiyor bu ‘akılda kalma’ detayı ama… Ben yine de, iyisiyle kötüsüyle geleceğe örneklik etmeleri adına, televizyon hafızasında kalmayı başaracak özellikteki yapımlara göz atmakta fayda olduğu görüşündeyim. Dolayısıyla zaman 2020’ye dayanmışken, pürtelâş geçip giden yılın ekranlarından dikkat çekenleri sıralamak isterim. Bana göre 2019’un hafızada iz bırakma potansiyelindeki ekran ‘En’leri neler peki?
Kanalların 2020 projeleri arasından en çok merakla beklediğim işlerin, yer aldığı yapımlarda bir türlü hak ettiğini bulamayan Alperen Duymaz’ın başrolünde yer aldığı ‘Zemheri’ ile oyunculuk duruşunu çok beğendiğim Halit Ergenç’i izleme fırsatı sağlayan ‘Babil’ olduğunu belirtmenin ardından… Gelin, diziler cephesinden birlikte bakalım 2019’un ‘En’lerine…
EN BAŞARILI UYARLAMA
Dünyayı saran Kore dalgasıyla paralel bizde de ivme kazanan uyarlama düşkünlüğünün her sene artarak sürdüğü ekranlarımızda özgünlüğün giderek dibe vurduğu, sıkça dillendirdiğimiz gerçeklerden. Bu gerçeğin devam edeceği de ortada. Hal böyleyken bize düşen de, uyarlamanın ne oranda başarılı yapıldığını değerlendirmek oluyor.
2019 yılına baktığımızda… Farklı uyarlamaları karşımıza getiren kanalların, her zaman umduğunu bulamadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz yine. Yaşanan hayal kırıklıklarının çoğuysa, uyarlamaların içerik yorumu ve performans yönüyle orijinallerinin gerisinde kalmasına bağlı. Yani uyarlama olayı başta kolaycılık gibi görünse bile, başarıyı yakalama hususunda özgün iş üretmekten daha zor aslında.
İşte tam bu noktada 2019’un uyarlamaları arasında ‘Mucize Doktor’ mucizesi farkını fark ettiriyor her yönüyle!
Uyarlandığı ‘Good Doctor’un orijinalitesini bozmadan yola çıkan ve ilerleyen dizi, izleyicinin gönlüne dokunmak için Doktor Ali Vefa’nın otizmli varlığını en önemli kozu yapmayı layıkıyla başarıyor. Daha önce ‘Anne’ dizisiyle uyarlama başarısını yakalayan MF Yapım imzalı ‘Mucize Doktor’un bu başarısında payı olanların başında, ‘senaryonun uyarlama mantığı’ geliyor ki burada da olay Pınar Bulut’un kalemine bağlanıyor haliyle. Gerçekten de Pınar Bulut, orijinalini bize adapte ederken şimdiye kadar iyi iş çıkartmış halde. Süre uzunluğundan dolayı kimi yerde senaryo akışı durağanlaşsa bile Dr. Ali Vefa’nın varlığı Hızır gibi giriyor devreye.
Öte yandan Yusuf Pirhasan’ın yönetmenliğini de unutmamak lazım. Zira senaryonun özünü hissettirmek ve karakterlerle izleyici arasında bağ kurmak yönetmenin yorumuna, sahne kurma mantığına bağlı… Ve tabii oyunculuk konusu… Başka yazılarımda da değindiğim üzere ‘Mucize Doktor’daki oyuncular, rollerini doğal icra ettiklerinden, hastane içi ve dışı akışı canlandırmalarda izleyicinin ilgisini diri tutmayı beceriyorlar.
Kısacası; Senaristinden yönetmenine… Kültürel adaptasyondan, karakter performanslarına… Tekmil güzel bir yapım. Reytingleri de izleyicinin beğeni ve ilgisiyle uyumlu zaten. Dolayısıyla ‘Mucize Doktor’ için ‘‘2019’un en başarılı uyarlaması’’ diyebiliriz rahatlıkla. Tebrikler.
EN HAKKI YENEN DİZİ
Bazı işler vardır, ağzıyla kuş tutsa bile izleyiciden beklenen tepkiyi göremez. Ya kanalın yayın politikasından ya da yapımın tanıtım eksikliğinden ötürü hep hak ettiğinin gerisinde kalıp ötelenir. Star’ın gün seçimi hatasıyla ilk darbesini alarak yola çıkan ve Pazartesi akışında istenilen sonucu elde etmesi mümkün olmadığından Salı’ya geçirilen ‘Çocuk’, geç düşen jeton mağduru konumunda adeta.
Zira bana göre bu sezon Salı’nın en kayda değer dizisi olan yapım, gerek akış hızı gerek oyunculuğu gerekse senaryo şekillendirmesiyle ekran klişelerine fark atacak kapasitedeydi. Gel gör ki, devreye sokulma sürecinde yapılan yanlış, dizinin hakkının yenmesine sebep oldu. İzleyici en başta tam fark edemediği ‘Çocuk’ dizisini Salı akışında değerlendirmeye başladı. Sonuçları yükselişe de geçti. Ama bu kez de izleyicideki ‘Hekimoğlu’ merakıyla tetiklenen rekabet faktörü girdi devreye. İlaveten günü değişen bir işe pek itibar etmeme alışkanlığı da vardı hesapta. Bu tablodan dizinin payına düşen Total’de 16’ıncılığa gerilemek oldu maalesef.
Diyeceğim o ki; Nazan Kesal ve İsmail Hacıoğlu’nun oyunculuk ağırlığıyla, her yaştaki insanın özünde çocuk olduğu gerçeğini hissettiren ‘Çocuk’ yanlış hesap kurbanı yapıldı açık açık. Şayet en baştan yoğunluğun az olduğu bir günde devreye sokulsaydı şimdi bu halde olmazdı büyük ihtimalle. Bundan ötürü ekranda yarattığı farka rağmen inişli çıkışlı bir sıralama seyri gösteren ‘Çocuk’ benim gözümde 2019 yılında ‘En hakkı yenen dizi’! Çok yazık.
EN GIRGIR AKSİYON
Mafya dizileri genelde izlenme oranı yüksek bir tür olsa da son dönemlerde gördüğü itibar bir başka. Bu ilginin temelinde, mafyatik karakterlere gırgır-şamata aksiyonlar sergiletip karanlık dünyaları sevimli çehreye büründürerek sunma akılcılığı yatmakta.
Nasıl ki, ‘Köstebek’ filminin uyarlaması olarak ekranda yerini alıp çocuk hırsızı Coşkun gibi bir karakteri dahi oyuncu performansı ve senaryo sayesinde efsaneleştiren ‘İçerde’ dizisi Çağatay Ulusoy ve Aras Bulut İynemli’nin eğlenceli düşmanlığıyla mafya şovuna dönüşmüştü. Dizinin büyük beğeni kazanması, bu alanda yol oldu adeta.
Ardından ‘Çukur’ kondu izleyicinin dizi menüsüne. ‘İçerde’den daha büyük bir iştahla, afiyetle yendi-yeniyor. Çünkü ‘Çukur’un içeriği karanlık bir dünyaya ait olsa bile gerek karakterlerinin renkliliği gerekse çatapat sahnelerinin şenlikli tablosuyla gırgır şamata bir aksiyon sunmakta ekran başındakilere. Sıkça tırlatan Yamaç’ın müzikal dövüşçülüğünü mü sayalım, Vartolu ile ahretliği Medet’in sonu bela getiren neşeli muhabbetini mi? Aliço’nun çocuksu bilge ruh hali bir yanda… Cumali’nin çatapat merakı diğer yanda. Konuya yandan yandan dalarak kafa yaptıran mafyatiklerin de hepsi ayrı değişik zaten. Üstelik bunların dişileri de kendine has yapıda sempatiklik sergilemekte.
Hele ‘Öldürmeyen senarist’ olgusundan bolca nasiplenmesi yok mu, tam şenlik. Alev alev yanan yerden dakikasında kurtulmak da mümkün, kurşunları yiyip hayatta kalmak da… Lakin Karakuzulardan Mahsun’u dirilten (Ki, bana göre isabetli bir gelişim) dizinin en dikkat çeken gırgır yönü, tekerlekli-el arabalı-bol karavanalı çatapat sahneleri! Kendi kendisiyle dalga geçmesini de biliyor üstelik!
Velhasıl; Bangır bangır müzik eşliğinde harala hurala sergilenen çatapatlarıyla, damlarda kanguru misali hoplayıp zıplayan elemanlarıyla, ölmek nedir pek bilmeyen ve her ortamda espri üreten kahramanlarıyla ‘Çukur’ evlere şenlik bir karanlık dünya sunmakta. Eh bu kadar zahmete, yaratıcılığa karşı biz de onu ‘‘2019’un En gırgır aksiyonu’’ seçmişiz çok mu? Helal.
EN BÜYÜK HÜSRAN
Ekran dünyası da tıpkı gerçek yaşam gibidir. Sevinçlerin, beklenmeyen sürprizlerin yanı sıra umulmadık hüsranlar da yaşatır insana. Nitekim FOX’un ‘Kurşun’u da bunu çok kısa süren ekran ömründe tattı maalesef.
Henüz ekrana çıkmadan ses getiren mahiyette bir iş olacak gibi duruyordu ‘Kurşun’. Çünkü Engin Altan Düzyatan ile Burçin Terzioğlu’nun bulunduğu kadrosunda sevilen isimleri barındırmanın yanı sıra izleyicinin dönem dizisi merakına hitap edecek türdendi. Ayrıca elini güçlendiren en önemli detay, Marlon Kemal lakabıyla anılan savcının gerçek hikâyesinden esinlenilerek yaratılan içeriğiydi. Yani başarısızlığı pek hesaba katılmayacak bir ihtimaldi.
Lakin ilk bölümden itibaren yapımın aksaklıkları çıktı ortaya. Sahnelerin etkileyici biçimde kurulmaması, oyuncu donuklukları, geçmişin tutan işlerinden olan ‘Karadayı’ havasının estirilmeye çalışılması, yanı sıra akıştaki bir dolu mantıksızlık ‘Kurşun’un isabetini ve beklenen etkiyi göstermesini engelledi. ‘Kuruluş Osman’ın devreye sokulmasıysa hüsranı daha da artırdı ve yapımın ekran macerası böyle bir iş için süper sayılacak hızda finalle sonuçlandı. Hem gerçek öyküye, hem ekibe, hem de hevesle bekleyenlere yazık olduğu kesin.
Özetle; Kendi özünü ortaya çıkartamayan… Aşk-adalet-mafya üçgenindeki içeriğinde ne aşkı hissettirebilen, ne adaletin etkisini vurgulayabilen, ne de ucu kodamanlara uzanan karanlık dünyanın derinliğini layıkıyla yansıtabilen ‘Kurşun’, baştan itibaren kendi ayağına sıkarak hazin sonunu hazırlayan bir iş oldu. Bu durumda biz de, benzer türden projeler için hatalarıyla dikkate alınması gereken diziyi, ‘‘2019’un En büyük hüsranı’’ olarak niteliyoruz.
SONUÇTA; Her yılın bitiminde olduğu gibi bu sene de çeşitli mecralarda 2019’un ‘En’leri belirlenecektir kuşkusuz. En iyi dizi… En iyi erkek-kadın oyuncular… En iyi çift… Ve benzeri seçimler yapılacaktır. Biz de kendi penceremizden farklı bir bakış sunalım istedik 2019’un Ekran ‘En’lerine. 2020’nin tüm hüsranları ve hak yemeleri geride bırakıp güzellikleriyle gelmesi dileğiyle… Her şey gönlünüzce olsun.
Hayırlı ve mutlu yıllar cümlemize…
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal