‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ demiş, M.Ö 535-475 yılları arasında Efes'te yaşamış olan filozof Herakleitos. Çağ ötesinden günümüze ulaşan bu söz mutlak doğru mudur, diye düşündüğümüzde herkes kendince bir yorum getirse dahi yaşamın içinde var olan her şeyin zamanla değişime uğradığı kesin.
‘Dün dündür, bugün bugündür’ felsefesiyle siyaset kulvarlarına bile taşınan değişimin kendini göstermediği durum yok gibi… Nasıl ki, günümüzde geçmişin en ciddi gazeteleri dahi okur çekmek mecburiyetiyle içeriklerinde magazine daha çok yer veriyorlarsa… İnternet uzantılarında da rekabet kaygısından dolayı kimi okurların tepkisini çekecek biçimde kadın bedeninin görselliğine dalıp ‘Cesaret isteyen kıyafet’, ‘Şu, şuna tecavüz etti’, ‘Bu, buna şunu yaptı’, ‘Falanca, filancayla basıldı’ türünden basit ve cinsellik kokan haberlere yoğunlaşıyorlarsa… Kıyasıya reyting çekişmesinin yaşandığı ekranların haber yüzü de değişim rüzgârından nasipleniyor kuşkusuz.
TELEVİZYON HABERCİLİĞİ ‘ŞOV’A DÖNÜŞTÜ
Ardımızda bıraktığımız 2014 yılındaki sabah haberlerine ve ana haberlere baktığımızda büyük değişimi hissetmemek mümkün değil. Bu doğrultuda, insanların izlence tercihinde de etkisi büyük olan değişim olgusunun televizyondaki ‘Haber’ yansıması, sunumların ve içeriklerin magazin diline uygunlaşan biçimiyle kendini göstermekte.
Bu güzel bir şey mi?
Değişmeyen tek şey değişimin kendisi olduğuna göre ve habercilik algısını magazinleştirmeye prim veren televizyon izleyicisi de bu programlara diziler kadar reyting kazandırdığına göre yeni nesil haberciliğin güzelini çirkinini tartışmak pek de bir şey ifade etmeyecekmiş gibi değerlendirilebilir.
Ancak sosyal medyadan başlıklarla izleyicinin bilfiil katılımının, o konuda söz sahibi olmasının yolunu açma alışkanlığına fazlaca kapılmak da iyi değil. Zira kamuoyu yaratmak adına çok olumlu olan bu etkileşimli haberciliğin izleyiciye faydası, büyük ölçüde ‘algı’ derinliğine bağlı!
Hani “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır!” demiş ya Mevlana... Sabah’ından Ana’sına haber kuşaklarında açılan başlıklar ve buralara yollanan görüşler de o hesap işte.
Dolayısıyla her ne kadar insanların doğasında değişime müsaitlik olsa da, kimi fikirler, taraftarlıklar ve alışkanlıklar sosyal medya başlıkları açarak yaratılmak istenen gündem bilincinden pek etkilenmeyecektir. Daha öz ifade etmek gerekirse, haberi sunan kişi istediği kadar yaşamdaki olumsuzlukların üstüne gitmeye, izleyiciyi de bu sürece dâhil etmeye çabalasın imam bildiğini okuyacaktır.
İşte tam da bu noktada, haber başlığı açma abartısının olumsuz yüzü çıkıyor ortaya… Sosyal medyada TT olunsa, reyting sıralarında yukarılarda yer alınsa da bu tarz habercilikte klasik haber sunumunun ciddiyeti ve etkisi ne yazık ki tam yansıtılamıyor!
Okuldaki öğrencilere ders verme edasıyla dikte edilenler bazen o denli uzatılıyor ki haberin ne başı kalıyor, ne sonu belli oluyor. Süre doldurmak için yapılıyormuş hissini veren cümle tekrarları, haberin ciddiyetine vurgu gibi gösterilse de, ne yazık ki bu yöntem özünde tam bir ‘haber şovu’ durumu yaratıyor. Bu şova bir de kılık-kıyafet renkliliği, gazete okumalarının fazlaca dramatize edilmesi, şarkı-şiir sunumları eklendiğinde ‘haber’ olayı oluyor ‘cümbüş’.
Kısacası günümüz ekranının değişen haber yüzündeki trend; ‘‘Ana Haber sizlere ömür. Yaşasın, kimin şovu kimi ezer mantığı’’na endeksli ‘Haber Programı’!
BİR DE PİYANO KONSA…
Haber olayının, birkaç dandik ‘özel haber’ ile yaratılmak istenen farklılığını saymazsak, birebirleştiği ekranlardaki bu ‘şovmen’ değişimin en ciddi haberlerin dahi ana fikrini yozlaştırdığını gözlemlemek için müneccim olmaya gerek yok nihayetinde.
Evet, insanlar izliyor. İsimlerini duyurmaya endeksli mesajcılıkla katkıda bulunuyor. Ama esas olay sulandırıldığı için haberin, haber değeri de bu süreçte bir güzel kayboluyor.
Üstelik sakız gibi çiğnenen haber anlatımına, bir de olumlu-olumsuz izleyici yorumlarının abartısı ve onlara verilen cevapların çatışmacılığı eklenince… Yandım Allah. Dizilere taş çıkartma raddesine varan habercilik şovu, çoğu kez şovluktan dahi çıkıp bıktırıcı bir laf salatası haline geliyor.
Bu olumsuzluk daha çok sabah haberlerinde gösteriyor yüzünü. ATV’nin şairane yüzündeki şov bir yana, Kanal D ile Fox’un birbirleriye yarışırcasına izleyiciyi olaya dâhil etmeye çalışması, ‘Filanca uyanmış, falanca da aramıza katılmış’ tarzı söylemle birleşince, bir dönem hayli revaçta olan ‘piyanist şantör’ hallerini hatırlamamak ne mümkün…
Hani hem çalıp hem söyleyen sanatçılar ilgiyi diri tutmak için arada bir şarkıyı kesip ‘Ooo… Kimleri görüyoruz? Bilmem kim bey-bayan da bu gece buradalar’ sözleriyle mekâna gelenleri taltif ederlerdi ya… Sabah ekranlarının haber yüzü de bu misal… Ağızlar doldurula doldurula yapılan böylesi sunumlara eşlik edecek bir piyanoları eksik! Hadi bakalım. Belki o da olur.
Değişim sürecinde önümüzdeki yıllar nasıl bir ‘Habercilik’ şekli çıkartacak ortaya, hep birlikte izleyeceğiz. Kim bilir belki gelen gideni aratır ve reyting-reklam denklemine yem edilen ‘haber’ olayı, gazetelerden televizyonlara, toptan sınıfta kalır. Değişimde her şey mümkün nasılsa. Hayırlı yıllarda, en hayırlısı diyelim…
Anibal GÜLEROĞLU