Uzun zamandır tanıtımlarıyla merak uyandıran ‘20 Dakika’, yeni yılla birlikte Star TV ekranına yeni bir soluk getirdi.
Yabancı yapım havasında başlangıcını yapan dizi, ‘The Next Three Days/Kaçış Planı’ isimli 2010 yılı Amerikan-Fransız ortak filminin uyarlaması olarak geldiği ekranda, farklı değerlendirmelerle karşılandı.
Salı gecelerinin birinciliğini ‘Benim İçin Üzülme’ye kaptıran ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ ve ‘Seksenler’le çekişme durumunda kalan yapım, TNS ölçümlerine göre A/B grubunda birinci, toplamda üçüncü olurken SBT reytinglerinde altıncılık ve sekizincilikle yetindi.
Beğeniyle izlediğim filmin ardından merakla beklediğim ‘20 Dakika’ uyarlaması, bu kafa karıştıran reyting değerlendirmeleri bir yana, ilk bölüm itibariyle Ay Yapım’ın ürünlerinin çekim kalitesini ve oyuncuların başarısını hakkıyla sergileyerek üstüne düşeni yaptı. Bu doğrultuda, Tuba Büyüküstün ve İlker Aksum’un uyumlu bir çift olduğunu hemen söyleyelim. Ancak bu yeterliliklerin yanı sıra diziye zarar verebilecek ufak tefek aksaklıkların varlığını da vurgulamakta fayda var.
***
Bu konuda detaya girmeden önce sosyal medyada dillendirilen, Melek’in nasıl hızla yakalandığı, eleştirisine açıklık getirelim!
Anlaşılan bu eleştiriyi yapanlar kimlik tespitinin, bıçaktaki parmak izlerinin üniversite yıllarından alınan kayıt sayesinde kolayca bulunduğu açıklamasını kaçırmışlar. Ailenin bilgilerinin toplanması da uzun sürecek bir işlem değil aslında. Bilgisayar kayıtlarından kişilerin tüm hareketlerine derhal ulaşılabilmesi hem çok basit, hem de yabancı yapımlarda sıkça karşılaşılan bir olgu. Bu tür eleştirileri getirenler, çözümü istenmediği için sürüncemede bırakılan olayları düşünerek böyle yorumlamış olsalar gerek!
Mahkemenin ve karakoldaki işlemlerin çarkına takılanlar da aynı şekilde yanılmakta. Yargısız infazların fütursuzca işlendiği gerçeğini unutanlar demek ki, kişilere özgü uygulamalara fazlaca müsait olan adalet sisteminin yozluğunu buradakinden daha kapsamlı hukuk diliyle veren ‘Karadayı’ dizisini de hiç izlememişler.
Avukatın davadan çekilmesi, dolayısıyla temyize gitmemesi de saç baş yolduracak bir hukuki hata değil. Karşı tarafın korkutması ya da rüşvetiyle müvekkili aleyhine davranan, davadan çekilen avukat hiç mi görülmemiş? Burada da devletle savaşmaya kalkanın başının ezileceğini vurgulayan avukat, para almayıp mesleki geleceğini korumak adına savunmadan çekildi işte. Bunun neresi mantıksız? Sistemin kendisi eleştiriye açık olsa da, dizide yansıtılan uygulama gayet yerinde. Gücü olan adamı anında ipe götürür. Bu kadar basit.
Zaten dizideki olayın aslı, orijinalinde de hızlı geçen yargılama aşaması değil sonrasında yaşanan kaçış süresi! Dolayısıyla eleştirmek adına, gereksiz yerlere takılmamakta fayda var.
***
İstenildiğinde, hele hele söz konusu mağdur büyükbaş biriyse nasıl hızla suçluya ulaşılabileceğini gösteren kısa geçişleriyle kendi içinde tutarlılığını koruyan ‘20 Dakika’da asıl dikkat çeken kusur, ‘Adını Feriha Koydum’dan ayrıldıktan sonra farklı bir görünüme bürünerek karşımıza çıkan Metin Çekmez’in canlandırdığı Necmettin Solmaz karakterinin alenen sarf ettiği ‘O..pu’ sıfatı!
Biplenmesi mi unutulmuş yoksa ilgi çekmek için kasten mi biplenmemiş bilemeyiz ama kadına yönelik bu aşağılama sözü ekrana hiç yakışmadı.
Denebilir ki, çok daha beterleri yarışmalarda jüri üyeleri tarafından canlı canlı telaffuz edildi de ne oldu? Stüdyodaki halk kahkaha ve alkışla karşıladı ya da canlı yayın kazası dendi geçti. Olanı biteni bu. Nihayetinde bize çirkin geldiği için saptadığımız bu söz de alır bir uyarı, geçer gider… ‘Muhteşem Yüzyıl’ değil ki yüksek dereceden tartışmalara uzun uzun konu edilsin!
***
Alışılmışın dışında bir açılışla karşımıza çıkan dizinin, geri dönüşle verilen öyküsünde insan hayatında bir an sonrasının garanti olmadığını gösteren sahnedeki ‘saat satma’ bahanesi ilk göze çarpan mantıksızlık ayrıntısı. Çocuk kandırmaya benzeyen ve kolay kolay kimsenin düşmeyeceği bu tuzak şekli kaliteye yakışmadığı gibi aynı zamanda düz akışlı kurgu izlemeye alışık olan izleyicinin kafasında soru işareti de yaratacak türden.
Nitekim bana gelen sorulardan birkaçı, 'Suçu işleyen Melek’in kocası mı? Adamı sokakta bıçaklayıp suçu karısına mı attı’ gibisinden… Bu da, ne yazık ki açılış sahnesinin doğru anlaşılmadığının göstergesi!
Tıpkı tüm kaçış planının tıkır tıkır işlediği orijinal filmdeki gibi örgüsünü kurarken mantık hatalarını da beraberinde getiren ‘20 Dakika’da, aldığı haberle hastane odasının önünden uzaklaşan sivil görevlinin net verilmemesi de yanlış izlenim doğurmuş. Öyle ki, Melek’in kocası kapısında hiçbir korumanın bulunmadığı odaya elini kolunu sallayarak girmiş gibi görünmekte.
Kerem Deren-Pınar Bulut ikilisi senaryoyu yazarken bu ayrıntıları daha net vurgularlarsa, yönetmen de böylesi konulara pek aşina olmayan izleyiciye aktarırken biraz daha açıklayıcı dil kullanırsa, 'İstanbul Tarihi' kitabını öneren ‘20 Dakika’nın özüne yeterince varamamış olan kalmayacaktır. Malum bizim ekranlarda fazla akıl oyunları içeren diziler iş yapmıyor! Hele ki karşısında İstanbul Türkçesine rahmet okutan abartılı şivelerle kulak tırmalamasına karşın halkın dilinden konuşan rakipleri varsa…
Beğeniyle izlenmemesi için şimdilik hiçbir nedeni bulunmayan ve boş eleştirilerle ilk etaptan örselenmemesi gereken ‘20 Dakika’ya yönelik başlangıç analizimiz bu kadar. Devamını, konunun zaman içindeki gelişimi belirleyecek. Orijinaliyle paralel gidilir ve ‘Ezel’ ya da ‘Suskunlar’da olduğu gibi uzatma için abartıya kaçılmazsa, başarılı bir uyarlama olarak ekranlara renk katmayı sürdürecektir.
Anibal GÜLEROĞLU