Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Çömez yakınıyormuş: Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun… Usta yanıt vermiş: Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?

Evet… Paul Brunton böyle diyor ama ne yazık ki gittikçe zorlaşan yaşam şartlarının yüküyle ne yapacağını şaşıranlar meyve bulma derdine düşmüşken, bazıları da ayrıcalıklı köşelerine kurularak kendilerine sunulacak çiğnenmiş meyveyi beklemeyi tercih ediyor. Aslında burada önemli olan meyvenin nasıl ikram edilip yendiğinden ziyade, ne amaçla ikram edildiği! Çünkü kimi zaman anlatılan öykülerin daha iyi özümsenmesi için anlamlarını açmak gerekebilir. Ya da tıpkı yavrularını besleyen kuşlar gibi daha iyi hazmedilmesi için, meyve, ezilerek de ikram edilebilir. Yani olayın bu yönü bir yere kadar normal ve sorgulanmayı gerektirmez. Bunlara karşılık gerçek şu ki, kimse kimseye durduk yerde hazırlop bir şey de takdim etmez. Kısacası her alışın bir verişi, her kazancın bir de bedeli var. İşte asıl üstünde titizlenilmesi gereken de bu bedel kısmı!

Haberin Devamı

Günümüzde farklı kesimlerde kendini gösteren ‘çabuk sonuca ulaşma’ arzusu, beslenmeden para kazanma temposuna, türlü yan gelişimleri beraberinde getirmekte. Bu arzuyu duyanlardan azami derecede faydalanmak istenmesi sonucu çeşitli yarışmalar, oyunlar türemekte. Misal, ‘Paintball’ denilen boyalı topları fırlatan silahlarla birbirini vurmaya çalışarak ‘öldürme ve şiddet’ hazzını yaşama merakının dünyada rağbet gördüğü aşikâr. Bütün kanalların vazgeçilmezine dönüşen ve en az diziler kadar ilgi gören yarışma programları da işin topluma açık legal yüzü. Ancak unutmamak gerekir ki, talebin yoğun olduğu ve gözden çıkartılacak paranın bol bulunduğu yerde sınırlar her daim yıkılır. Sonuçta, talepleri karşılama bakımından çift taraflı işleyen illegal girişimlerin türemesi kaçınılmazdır.

Her türden istismara açık olan böylesi oyunlarda insan hayatının ve yasaların öneminin bulunmayacağını söylemeye bilmem gerek var mı? Nitekim ‘Rus ruleti’ bunun ölümcül örneği. Daha kim bilir ne sapkınlıklar gerçekleştirilmektedir, ‘oyun’ ve ‘kazanma’ uğruna.

Haberin Devamı

Öte yandan hayatımızın masum bir parçasıymış gibi duran televizyondan veya internetten yayınlanan yarışmalar da insanları para veya başka ödüller kazanmak uğruna çabaya sokan, yeri geldiğinde kişiliklerinden ödünler verdiren medyatik hırs kapıları. ‘Survivor’ türü fiziksel zorlamalarda kavgacılık duygusunu tatmin isteğinin, ‘Biri Bizi Gözetliyor’ misali özel yaşamları gözler önüne seren dejenerasyonlarda röntgencilik merakını doyuma ulaştırma güdülerinin hâkimiyetini kim inkâr edebilir ki?

Velhasıl, oyun ve yarışma çılgınlığında, kolay kazanç peşinde koşan tarafların sınırı yok! Hal böyleyken bu merakın sıra dışı yansımaları filmlerde de gösteriyor yüzünü. Zenginliğin kapılarını güç de olsa açan ‘13 GÜNAH’ gibi! Yani ‘13 GÜNAH’la zengin olunabiliyor rahatlıkla.

ROMA’DAN DÜNYA’YA GÜNAH OYUNU

Avustralya’da Perth Üniversitesi’deki törende ani bir hamleyle sunucunun parmağını kesen profesörün şok ediciliğiyle açılışını yapan ‘13 GÜNAH/13 Sins’, bu anlaşılmaz cinnetin kökünün 1922 yılı Roma’sına dayandığını gösteren olaylar zincirini 13 rakamlı günah saatiyle buluşturarak öyküsünü başlatıyor.

Haberin Devamı

Borç batağında olan… Devletin bakımevine gitmek istemeyen engelli kardeş ve yaşlılığına rağmen ırkçılığı elden bırakmayan huysuz babanın sorumluluğunu yüklenen… Bunlar da yetmiyormuş gibi hamile sevgilisiyle evlilik hazırlıklarını yürüten Elliot’ı, sigortacılık sektöründe dürüstlüğün prim yapmadığını vurgulayan bir kovulma sahnesinin ardından iyice zavallılaştırarak günaha giden yolların taşını ‘sinek’le döşeyen senaryo, Daniel Stammyönetiminde fena sayılmayacak bir kompozisyon çıkartıyor karşımıza.

‘Yarışmaya hak kazandınız’ şeklinde gelen telefonlara karşı ne derece temkinli olmamız gerektiğini en baştan düşündüren yapımda çağrışım çok. Yanı sıra şehirdeki kameraların, dijital ortamdaki bilgilerimizin kötü amaçlar doğrultusunda rahatlıkla kullanılabileceğini ve aslında hiçbir konuda mahremiyetimizin kalmadığını yansıtan ‘13 GÜNAH’, bilgilere ulaşma gücündekilerin sapkın oyunlar yaratabileceği tehlikesini de koyuyor ortaya.

Doğru zamanda her şeyin açıklanacağını söyleyerek cep telefonu aracılığıyla talimatlar verenlerin kurduğu kusursuz düzeni izlerken, bizim inisiyatifimizin dışında telefonlarımıza yollanan tanıtım mesajlarını, polis merkezlerinde bir anda sırra kadem basan kayıtları düşünmemek mümkün değil. Ne de olsa bunlar da gerçek yaşamda bizim bilgilerimiz üstünden oynanan küçük oyunlar. ‘Büyüklerinden Allah saklasın’ diyerek Roma’dan doğup dünyaya yayılan ve azizelerin bile izleyici olduğu günah oyunumuza dönecek olursak…

Öldürülen sinekle başlayan para kazandırıcı yarışmacılığın, o sineği yutmakla teyit edildiği 13 görevli oyunda kurallar basit ama çok katı. Eee… 32 saatte 6.2 milyon dolar kazanmanın da zorluğu olacak elbet. Oyuna katılıp katılmamakta serbestlik var nasılsa, demeyin. Çünkü insanoğlunun çaresizlikle depreşen hırsı da var orta yerde. Bu motivasyonla en olmadık şeylere bile göğüs geriliyor yeri geldiğinde.

Ne demiş Mark Twain? ‘Ahlak konusunda en önemli dersler kitaplardan değil, yaşanan deneyimlerden alınır’. Buradaki gelişmeler de aynen böyle.

Yaşanan maddi zorluklar sıra dışı deneyimlere itiyor oyuncuyu. Sözde dertlerinden kurtarılıp paraya boğulmak istenen yarışmacı(ki bu kişi aynı zamanda oyun meraklılarının kurbanı oluyor), zaman kısıtlamalı görevleri her ne olursa olsun sorgusuz sualsiz yerine getirmenin zorunluluğuyla sınıyor ahlaki yapısını. Dolayısıyla her zorlanışta dersini de alıyor.

Lakin etaplar ilerledikçe ahlak sınırları da iyiden iyiye zorlanıyor. Kişi 12 görevi de yerine getirdi bir şekilde diyelim. Peki ya 13’üncüsü? İşte dananın kuyruğu burada kopuyor. Çünkü sinek yutmadan Hz. İsa’nın doğum figürünü yakmaya uzanan görevlerde en zorlusu 13’üncü görev! Ne hikmetse 13 her yerde uğursuzlukla özdeşleştiriliyor. Burada da canından can feda etmek gibi bir şey. Bunu yaptın mı, dünya genelinde seni izleyenlere nasıl bir kişilik dönüşümü yaşadığını ispatlamış oluyorsun. Tabii dudak uçuklatan miktardaki dolarlar da anında hesabına geçiveriyor. Oyunun caniliğe dönüşümü anlayacağınız.

Zengin düğün ortamının içine edilirken Enternasyonal Marşı’nın okunmasıyla en büyük taşını dünya düzenine vuran filmde her aşamada suyu çıkmaya başlayan yarışma görevleri, aynı zamanda insan doğasını da test ediyor aslında. Zaten ‘13 GÜNAH’ oyununun asıl amacı bu… İnsanların maddi kazanım uğruna maneviyatından neleri feda edebileceği, herkesin galip gelmek-kaybetmemek dürtüsüyle masumiyetten şeytanlığa rahatlıkla geçebileceği üstüne yürütülen bahis gibi! Kapitalist düzende insanların iş garantisinin olmaması, çalışma hayatında yeteneğin değil dalavereciliğin itibar gördüğü gerçeği, toplumu korumakla görevli polislerin bile istismara müsait zaafları bulunduğu mesajı bu bahisten açığa çıkan yaşamsal detaylar. Özetle, ‘Görün bakın kapitalizm insanı ne hale getirir’ deniyor içerikte.

Sonuçta; Kanter’in ‘Başarıya ulaşıp sıçrama yapan bireyler, aynı zamanda değişimin ustaları olacaklardır’ sözünü hatırlatırcasına ilerleyen film, makul sürede sinemasal gerilimle yaşamsal felsefeyi bütünleştirmeyi kendi çapında başarmış. Üstelik bunun için de çok çaba harcamamış. Her şey kendi iç dinamiğinde ve yüzeysel mantıkla ilerlemekte. Dolayısıyla emperyalizmin dört koldan sardığı dünyada ‘tüketim’ alabildiğine teşvik edilirken artan harcamaların karşılanamaması ve gelir dağılımındaki dengesizliklerle ortaya çıkan çöküntüler üstünde yükselen… Ve ‘Söz konusu para olduğunda kardeş kardeşi tanımaz’ diyen türden finaliyle ‘Kabil-Habil’den bu yana süregelen bir hırsa mimini koyan ‘13 GÜNAH’, Mark Webber’in doğal canlandırmasıyla akışını sürdürürken seyircisini düşündürmeyi de ihmal etmeyen bir iş kıvamında.

Bu özellikler filmi rahat izlenir hale getiriyor. Günümüzün değer yargıları ve oyun merakıyla kıyaslandığında, ‘Belki de böylesi günahkâr oyunlar çevremizde hep oynanıyordur’ diye düşünmek de mümkün. Kodamanlar ellerini keyifle ovuştururken sıradan insanların can pazarında olduğu savaşlar ya da ortalık süt limanken bir anda parlayıveren kargaşalar mesela! Paranın gücüne boyun eğecekler ve kendi hırsları uğruna onları kullanacaklar bulunduğu sürece… Günahkâr oyunlar da neden olmasın? O zaman da, hep birlikte alenen oynanan ‘13 GÜNAH’ı izlemek kaçınılmaz oluyor tabii. İyi seyirler.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal