DEĞERLİ okuyucularım, pazar sabahı bu yazıyı yazmak için oturduğumda, dünyada ve Türkiye’de ekonomilerin düzeliyor olduğu umudunu uyandıran belirtilerden bahsetmeyi düşünmüştüm. Buradan hareketle bu krizlerin sonunun gelip gelmediğini henüz kimsenin bilmesine olanak olmadığına da değinecektim.
Ama bu ciddi konuları kurgularken içimi hoş bir rehavet sarıyordu:
Cumartesi gecesi Kültürpark Atatürk Açıkhava Tiyatrosu’nda dinlediğim muhteşem konser! Ben aslında, lise yıllarımdaki kısa bir haylazlık dönemim hariç oldum olası gece eğlence yerlerine pek gitmem.
Cumartesi gecesi de çok değerli genç bir tanıdığım Fuar’daki konsere bir davetiye vermeseydi, o konsere de gitmek aklıma gelmeyecekti. Gelmeyecekti ama son yıllarda yaşadığım en keyifli, en nostaljik ve de en hüzünlü, yani müthiş karmaşık duygularla dopdolu bir geceyi de kaçırmış olacaktım. Geri gelmeyecek, belki de bir daha yaşanmayacak mükemmel bir geceydi o!
Bahsettiğim, Muazzez Abacı, Seçil Heper ve Emel Sayın gibi klasik Türk müziğinin üç dev sesinin birlikte verdikleri muhteşem konserdi! Gece, dokuzu çeyrek geçe başladı. Bu üç büyük kadın tam üç saat çocukluğumuzda anne ve babalarımıza gözyaşı döktüren en ağır parçalardan başlayıp, bizim gençliğimizi, askerlik yıllarımızı, sonra da klasik Türk müziğinden keyif alan günümüzün gençlerini coşturan nefis parçaları, tazeliğini yitirmemiş sesleri ve benzersiz yorumları ile bize dinlettiler.
Emel Sayın, “Hani o saçlarına taç yaptığın çiçekler?” derken, ben 1972 yılı ilkbaharına gidiyorum. Gaziemir’de Ulaştırma Okulu. Askerliğin eğitim bölümünü yapıyoruz. Bir hafta sonu tatili. Bizim “tertip” ten Yüzyıl, Büyük Efes Oteli Resepsiyonu’ndan askere gelmiş. O gün oteli ziyaret ediyor. Resepsiyon kontuarının arkasına geçmiş. Ben ve gene Ulaştırma’dan bir iki arkadaş resepsiyonun önündeyiz. Laflıyoruz.
Arkamdan göğüs kafesinin derinlerinden, yankılanarak gelen hoş bir kadın sesi, “Merhaba Yüzyıl Bey!” diyor. Dönüyorum!... Ve gördüğüm güzellik karşısında donuyorum. Emel Sayın! Gülümseyen renkli gözler, sarı parlak saçlar. Üzerinde açık renk kısa kollu bir safari ceket ve daha da açık renk spor bir pantolon! Gerçekten büyüleyici. Bir an bize de gülümsüyor, anahtarını alıyor ve yürüyüp gidiyor. Biz susmuş öylece bakıyoruz....
Sahnede, Emel Sayın, sanki safari kostümünü yeni değiştirmiş, pembe bir tuvaletle ve 1970’lerin o billur sesi ile soruyor, “Hani kuşlar ağaçlar, bin bir renkli çiçekler? Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı?” Hep birlikte saçlarından yakaladığımız o baharların nasıl parmaklarımızın arasından kayıp gidivermiş olduklarına şaşıyoruz!...
Bu üç muhteşem sesin yankıları beni pazar günü ciddi konulardan koparıp götürüyor...