Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İZMİR’DE, aramızda gerçek bir dünya insanı yaşıyor. Prof. Dr. Tuğrul Pırnar... Yaşamının 50 yılı aşkın bir bölümünü insanlığın hizmetine vermiş bir tıp adamı Prof. Dr. Pırnar... Hacettepe ve Biklent’te rektörlükler yapmış. Dünyanın en önde gelen üniversitelerinde öğretim görevliliği, başkanlıklar, takdirler, Dünya Sağlık Örgütü’nde Araştırma Direktörlüğü... Bir Türk’ün o zamana kadar geldiği en üst görev...
Prof. Dr. Pırnar, geçtiğimiz günlerde “Baba-oğul anıları” adı altında üç ciltlik bir eserde babasının ve kendisinin anılarını yayınladı. Tabii bu üç ciltlik eseri burada anlatmama olanak yok.
Ama içinde Prof. Dr. Tuğrul Pırnar’ın başından 1998’de Selanik’te geçen öyle bir olay var ki hepimiz için adeta ibret dersi... Pırnar’ın anılarından atlaya atlaya alıntılarla naklediyorum:
“Tatlı nostaljik duygular içinde geçmesi beklenen ‘11th Panhellenic Congress of Radiology’ (11’nci Panhelenik Radyoloji Kongresi) tam bir feleket oldu. Kongre, Aristo Üniversitesi’nin devasa boyutlardaki ana toplantı salonunda yapıldı...
Sunucu, Tarih Bölümü Başkanı Profesör XXX’in ‘Selanik Tarihi’ konusunda konferans vereceğini söyledi. Çok yaşlı bir Yunan tarih profesörü sahneye çıktı... Kendisi tam bir saatlık konuşmasını Osmanlıların zulmüne, insanlık dışı davranışlarına, Yunan halkına yaptıkları kötülükleri anlatmaya hasretti. Ama ölçüyü, tarihsel objektiviteyi öyle bir kaçırdı ki tümü yanlış ve yalan şeyler söylemeye devam etti...
Müthiş rahatsız oldum. Tüm hayatım boyunca yaptığım gibi burada da ‘sessiz bir şeytan’ olarak kalamayacağım bilinciyle... İlk fırsatta söz almak, bu adama cevap vermek gayreti içinde kıvranmaya başladım. Konuşmasının sonuna gelirken bu fanatik Yunan hocanın sapkınlığı işi bitirdi. “Selanik’in kurtuluşuyla ilgili bir belge göstereceğim” dedi. Büyük ekrana yansıyan amatör tablo, dünyanın çeşitli yerlerinde kahve duvarlarına asılabilen, abartmalı... Çok kalitesiz, grotesk efsanevi sanal çizim örneği.... Gösterilen slaytta ölçüler çok değişik tutulmuş. Yunan generaller üç-dört metre boyunda birer devseler Türk generalleri otuz-kırk santimlik bir kedi gibiler....Yunanlı generaller pırıl pırıl çizmeleriyle yere serdikleri Osmanlı sancağını eziyorlar... Pis ve iğrenç görünüşlü Osmanlı generalleri de dillerini çıkarmışlar, Yunan generallerin çizmelerini yalıyorlar.
Salondaki binlerce Yunan, adamı alkışlıyor... O anda ana kürsü ve mikrofonun boş olduğunu gördüm. Koşarak o kürsüye tırmandım... Biraz da yüksek sesle konuşmaya başladığımda hoparlörler koca salonu çın çın seslendirip bana büyük bir avantaj sağladı...
Şu konuşmayı yaptım: “Sayın davetliler lütfen salonu terketmeyin, birkaç dakika beni dinleyin...” O koca salon bu sözlerle yankılanınca kalabalık, olduğu yerde durup beni dinlemeye başladı...
“Bu sabahki törende Selanik tarihinin anlatılacağını duyunca bilemezsiniz ne kadar mutlu olmuştum... Bu şehir hakkında yeni bilgiler öğrenmeyi beklerken, konuşmacının milliyet hislerini istismar eden ve hiç de bilimsel olmayan bir konuşma yaptığını görerek çok üzüldüm... Eğer Aristo Üniversitesi’nin diğer bölümlerindeki eğitim seviyesi de tarih bölümündeki gibiyse tanrı öğrencilerin yardımcısı olsun!”
Konuşmasının sonunda salonu dolduran Yunanlar, Prof. Pırnar’a hak vermek şöyle dursun, büyük bir kin ve nefretle kürsüye doğru saldırıyorlar, sonuçta görevliler ve iki Yunan olmayan profesör, Tuğrul Pırnar’ı kürsünün arkasındaki bir kapıdan kaçırıp kurtarıyorlar.
Bazı Yunanlardaki bu nefret, bana hüzün veriyor, değerli okurlarım.