Amerika’da bu hafta çok kritik iki gün, iki olay yaşanacak. Birincisi, yarın yapılacak Georgiada’ki Senato seçimleri, diğeriyse Seçiciler Kurulu’ndaki 306 delegenin önceden Joe Biden’a vermiş olduğu oyların Çarşamba günü Kongre’de onaylanması. Şayet Demokratlar Georgia’da 2 koltuğu da kazanırsa, Biden 4 yıl boyunca çok rahat bir dönem geçirecek. Yok, Senato’da çoğunluk Cumhuriyetçiler’de kalırsa, Biden Kongre’de Cumhuriyetçiler’le pazarlık yapmak zorunda kalacak. Georgia’daki seçim kampanyalarında görev yapan Amerikalı dostlarla konuştuğumda, Cumhuriyetçilerin en az bir koltuğu alarak, Senato’da çoğunluğu koruyacağı yönünde bir hava sezdim.
Dünyanın gözü ise, Çarşamba gününe çevrilmiş durumda! Biden’ın başkanlığının resmen onaylanacağı gün, Trump’ın dört önemli hamlesini görüyoruz;
Başkentte destekçilerini arkasına alarak büyük bir miting yapacak,
Sosyal medyada ve kendisine yakın basın organlarında
Lobicilik denince akla ilk ABD geliyor. Lobicilik kelimesi, 1640’larda İngiltere’de kullanılmaya başlansa da, ABD’de 1869-1877 döneminde görev yapan ABD’nin 18. Başkan’ı Ulysses Grant, “lobici” terimini ortaya atan kişi olarak biliniyor.
Lobicilik, bir anlamda hükümetler tarafından verilen kararları etkileme çalışmasıdır. Bu çalışmalar, kanun koyucuları ve memurları etkilemeye yönelik her türlü faaliyeti kapsar. 1946’da ABD Kongresi’nce lobicilerin kontrol edilebilmesi ve etkisinin azaltılabilmesi için bir yasa çıkarıldı. Kongre’de zaman içinde çıkarılan başka yasalarla lobiciliğin takibi sıkılaştırılırken, lobi faaliyetleri yapmak isteyenlere ABD Adalet Bakanlığı’na kayıt şartı getirildi. Peki ABD’de lobiciliğin durumu nedir? Gelin bakalım;
* 2016’dan bu yana yabancı ülkelerin lobi faaliyetlerine harcadığı miktar 2.4 milyar dolardan fazla,
* Lobici tutan yabancı ülke ve kurum sayısı: 565,
* Bu yıl itibariyle lobici sayısı: 11.306,
* 2016-2020 arasında lobi için en çok harcama yapan ilk 5 ülke: Japonya
Seçilmiş Başkan Joe Biden 20 Ocak’taki yemin törenine hazırlanırken, Başkan Donald Trump da halen seçimi tanımadığını açıklamayı sürdürüyor. Hatta 6 Ocak’ta, Trump’a yakın bazı Kongre üyelerinin Biden’ın başkanlığını onaylayan delege oy sertifikalarına itiraz edeceği belirtiliyor. Buradaki amaç Biden’ı yıpratmak ve seçimin usulsüz olduğunu Kongre’de kamuoyuna duyurmak.
Bizi ilgilendiren konuysa, Trump yönetiminin Türkiye’ye karşı yaptırım kararı ve yankıları. 2024 başkanlık seçiminde aday olmayı düşünen Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Türkiye’ye yaptırım kararında etkili olduğuna inananların artarken, ABD’li bakanın Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmesinde “Hedefimiz Türkiye degil, Rusya’ydı” demesi çok masum bir açıklama gibi değildi. Uzun zamandır Türkiye karşıtı bir tavır içinde olan Pompeo’nun, bu saatten sonra yaptığı açıklamaların da pek anlamı yok zaten. Zira ABD’nin başkentinde Pompeo’nun bir lider değil,
Başkan Donald Trump, yeni Başkan Joe Biden’a yepyeni bir Türkiye-ABD krizi hediye etti adeta. Zira Washington’da bu krizin zamanlaması konusunda değişik yorumlar yapılıyor. Peki bundan sonra ne olur, neler yapılabilir?
Donald Trump yönetimi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasının ardından uzun zamandır kamuoyunu meşgul eden CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarını resmen uygulamaya koydu. Hatta yaptırım açıklamasının, Seçici Kurul Seçici Kurul delegelerinin oy kullanarak Demokrat Parti adayı Joe Biden’ın seçimi kazandığını resmileştirdiği gün gelmesi de ilginçti. Pazartesi günü ABD Dışişleri Bakanlığı “ambargolu” basın açıklamasını yaptığı sıralarda, başkent Washington D.C.’de herkes Türkiye’ye uygulanan yaptırım maddelerini konuşmaya başlamıştı bile.
Yaptırımın detayları önce ABD Dışişleri, ardından da Hazine Bakanlığı’nca açıklandı. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye’nin S-400 alımının ABD’nin askeri teknolojisi ve personelini tehlikeye
Savunma bütçesine 740 milyar dolar ayıran Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) Tasarısı, önce ABD Temsilciler Meclisi, geçtiğimiz cuma günü de Senato’dan geçti. Başkan Donald Trump’ın bu konudaki tavrı merak ediliyordu. Dün Twitter’dan açıklama yapan Trump, savunma bütçesini veto edeceğini açıkladı. Ancak Trump veto etse bile Kongre’de 3’te 2 çoğunluk sağlandığı için, burada onay alması halinde bütçe direkt yasallaşıyor. Yani sözün özü, Trump’ın vetosunun pek de işlevi olmayacak.
Tabii burada Türkiye’yi ilgilendiren konu, 2017’de yasallaşan ve kısa adı CAATSA olan “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası.” Ulusal Savunma Bütçesi’nde Türkiye’ye 30 gün içinde yaptırım talebi bulunurken, Türkiye’nin önceden aldığı 6 adet F-35 uçağının ABD Hava Kuvvetleri’nce kullanılmasına da yetki veriliyor.
Paket trafiği
S-400 konusu, yaklaşık 1.5 yıldır Türkiye-ABD ilişkilerinde gündemi meşgul
Seçilmiş Başkan Joe Biden ve Yardımcısı Kamala Harris, Beyaz Saray’da göreve başlamadan önce çalışacakları ekibi seçmeye devam ediyor. Biden’ın geçtiğimiz günlerde ekonomi ekibini tanıtmasının hemen ardından, Yardımcısı Harris de kendisiyle yakın çalışacak isimleri açıkladı. Bunlarda ikisi, bizler açısından dikkat çekti. Hatta Ermeni basınının bile Türkiye bağlantısı olan bu iki isim üzerinde durması, ne kadar rahatsız olduklarını ortaya koydu.
İlk isim, Kırklareli’nin Vize ilçesinden Özkan Sedat Kösoğlu’nun eşi Rohini Kösoğlu. Harris, Kösoğlu’nun İç Siyaset Danışmanı oldu. Bu isim ilk duyulduğunda soyadı dikkatimi çekmiş ve hemen bir araştırma yapmıştım. Eşinin, ABD’deki TransitScreen şirketinin mühendislerinden Özkan Sedat Kösoğlu’nun eşi olduğunu görünce kısa da bir tweet atmıştım. Açıkçası bu ismin, Türk-Amerikan ilişkilerine direkt etkisi olmasını beklemesem de, en azından Türkiye’ye gidip gelen, ülkemizle bağı olan birinin Beyaz Saray’da
ABD’nin seçilmiş başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın aksine İran ile gerilim politikasını sürdürmesi beklenmiyor. Bunun, Türkiye açısından da olumlu bir gelişme olacağı belirtiliyor.
İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’nin suikasta kurban gitmesinin ardından gözler ABD’ye çevrilmiş durumda. 4 yıl boyunca Tahran’a karşı “savaşa yol açabilecek” adımlar atan Başkan Donald Trump, ülkesini, Barack Obama döneminde imzalanan ve İran’ın nükleer programını durdurması karşılığında Batı yaptırımlarını kaldıran anlaşmadan da çekmişti. Seçilmiş başkan Joe Biden, her ne kadar İran’ı, bölgede istikrarı bozucu bir güç olarak nitelese de, 20 Ocak’tan sonra Avrupa Birliği’ni de yanına alıp, anlaşmaya geri dönülmesi için İran’la masaya oturabilecek gibi görünüyor. Tabii burada İran’ın nasıl bir tepki vereceği de önemli. Zira, İran parlamentosu bu hafta nükleer faaliyetlerin artırılmasını amaçlayan bir yasayı kabul etti. Ayrıca iç ve dış faktörler,
ABD’de gündem yeniden Kovid-19 ile mücadele ve önlemlerin artırılmasına dönmüş durumda. 14 milyona yaklaşan vaka sayısı ve 270 bin üzerindeki can kaybı ile birçok Amerikalı tekrar evde kalma kuralına uymaya başladı. Günlük ortalama 165 bin vaka ve 1.564 can kaybının, bu haftadan itibaren daha da artması, hatta günlük can kaybının 2 bin 500’lere dayanmasından korkuluyor.
Geçen hafta milyonlarca Amerikalı’nın, Şükran Günü haftası nedeniyle seyahate çıkmasının da, bu faturayı ağırlaştırabileceği konuşuluyor. Sözün özü, Kovid-19’da ikinci dalga çok ağır şekilde geldi. ABD’de yeterli önlem alınmadığına ilişkin tartışmalar halen sürüyor. Bazı eyaletler “sokağa çıkma kısıtlaması” önerse de, ulusal düzeyde hiçbir yasak ve sert tedbir görmüyoruz. O nedenle seçilmiş Başkan Joe Biden’ın 20 Ocak sonrası Kovid-19’la daha etkin bir mücadele içinde olacağı beklentisi hakim.
Tarihi gün: 11 Aralık
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, 10 Aralık’ta Pfizer ve