İslam öncesi Orta Asya Türk boyları içerisinde Tengri adı verilen bir tanrıya inanılırdı. Ve bu tanrı gökyüzünün dokuzuncu katında yaşardı.
Sayıların evrensel dili içerisinde dokuz rakamı, Türk kültür tarihinde önem arz eder. Türkler 10. yüzyılda İslam inanç dairesi içerisine büyük boylar halinde dahil olmadan önce şamanizm, maniheizm, Zerdüştlük, Hristiyan ve Musevilik gibi inanç daireleri içerisinde görülmüşlerdir. Bunun temel sebebi yarı göçebe bir hayat anlayışı sürdürmüş olmalarıdır. Sürekli yer değiştiren boylar, yurt edinmiş oldukları yeni coğrafyaların kadim inanç sistemlerine kolayca dahil olmuşlar ve akabinde yeniden yaşam sürecekleri yerlerde tanışacakları farklı inançları pek fazla zorlanmadan kabul edecekelerdir. Yerleşik hayatı yaşam anlayışları olarak benimseyene kadar bu durum devam etmiştir. İslam dairesine girildikten sonra ise bu durum kalıcılık göstermiştir. Hristiyan dininde kalan Gagauz Türkleri ile Musevi inanç dairesinde kalan Hazar Türkleri haricinde elbette...
“Kulağına küpe olsun”
İslam öncesi Orta Asya Türk boyları içerisinde Tengri adı verilen bir tanrıya inanılırdı. Ve bu tanrı gökyüzünün dokuzuncu katında yaşardı. İnanca göre Tengri her yıl bu dokuzuncu katından 21 Mart günü yeryüzüne iner ve kendisine bir erkek çocuğunu kurban olarak alırdı.
Günün birinde erkek çocuklarını artık Tengri’ye kurban vermek istemeyen Türkler çocukları doğar doğmaz kulaklarına küpe takmaya başladı. Böylece Tengri’nin erkek çocuğunu, küpesinden dolayı kız sanarak kurban olarak alması önlenmeye çalışılmıştır. Burada gücü ve kudreti sınırlı bir tanrı profili ile karşılaşırız. Bu uygulamanın bir izleği
olarak Türklerde erkekler arasında küpe kullanma geleneğinin Osmanlılara kadar devam ettiği görülür. Osmanlının en seçkin askeri örgütü olan yeniçerilerin küpeli olmaları örnek teşkil eder.
Öte yandan Bektaşi dervişlerinin de bazıları küpe kullanır. Ve bu tip dervişlere mücerret derviş adı verilirdi. Dedebaba unvanlı dergah yöneticilerine hiç evlenmeyeceklerine dair verilen sözün alemeti kulaklarına küpe takılması şeklinde ifade bulurdu. Verilen sözlerden asla dönülemezdi.
Bu anlam ve bağlamda “kulağına küpe olsun” deyiminin kökeni bu tip evlenmeme yemini eden (cinsel perhiz) mücerret dervişlerden kaynaklanır. Şayet günün birinde mücerret derviş sözünde duramaz ise dervişin kulağındaki halka şeklindeki küpe yine dedebaba tarafından bir hamlede çekilerek alınırdı. Böylece kulağı kesilen derviş gözden düşerdi. “Eski kulağı kesiklerden” deyiminin kökeni de yine bu uygulamaya dayanır.
Adonis’in sonsuz döngüsü
13 sayısı ise ilkbahar tanrısı Adonis kültürüyle ilintilidir. Çok tanrılı Anadolu inançları içerisindeki inanca göre her yıl 21 Mart günü ilkbahar tanrısı Adonis tabiatın yeşermeye başlamasıyla birlikte bir kez daha doğar. Özellikle Manisa bölgesinde bulunan Spil Dağı eteklerinde yaşayan halklar tanrı Adonis’in doğumu üzerine soylu bir aileden bakire bir kız ile bakir bir erkeği seçerek onlara tanrı ve tanrıça muamelesi gösterirlerdi. Aynı zamanda Güneş takvimi yerine ay takvimi kullandıklarından dolayı yıl içerisindeki ay sayısı 12 değil 13 adetti. Adonis elbette sonbahar mevsiminde bir kez daha ölecektir. Tabiatın solmaya başlamasıyla Adonis de bir sonraki mart ayına kadar yer altına döner. Bu bir anlamda Adonis’in sonsuz döngüsüdür. Böylece 13. ayda Adonis’in ölümüyle eş zamanlı olarak seçilen kız ve erkek de Adonis’e kurban edilirdi. Bu iki soylu gencin öldürülmüş oldukları ay yılın 13. ayı içerisinde gerçekleştirildiğinden dolayı bu sayı uğursuz olarak kabul edilir. Batı kültürel inanç dairesine geçmesi ve günümüzde de kısmen de olsa kabul görmesi ilgi çekicidir. Ancak 13 sayısı Anadolu kökenlidir.