Semah yüzyıllardan itibaren klasik üslubuna kavuşmuştur ve ilahi olana yapılan davetin en zarif ve derin göstergesidir
Mevleviler için namaz, Yaradan ile kulunun günde beş vakit baş başa buluşmasıdır; oruç, kulun Yaradan’ı ruh ve beden uyumu içerisinde hatırlaması, zekât ise Yaradan’ın cömertliğini deneyimlemektir. Semah da kulun hakikate yönelip aşk ile yükselip vahdetin birliğini tattıktan sonra tekrar toplumun arasına dönerek kulluğunu vahdetin tüm mevcudiyetleri arasında yaşamasıdır.
Semah zikirdir; eş deyişle Yaradan’ı her yöne doğru yönelerek anmaktır. Dönüş duyuşun, duyuş hitabın hitap da oluşun işaretidir. Mevlevi ve elbette İslam dininin ahlakını bilen, anlayan ve yaşayan kişi dönüşü gerçekleştirmeden önce duyar, anlar ve nihayetinde vuslatı idrak etmek için semah eder. Neyin ne olduğunu bilen semaha niyet etmeden önce başta abdest almak üzere hem bedeni hem de kalbi bir temizlikten geçirmek durumundadır. “Kendini bil” sorusunu sormak kadar doğru cevabı bulmak da önemlidir. Kendini bulduktan sonra kendini kendinde arayamayan nereden bilsin neyin ne olduğunu? Yaradan nerede? Hem içeride hem dışarıda! İçerisi kulun gönlüdür; dışarısı ise her şey ve her yerdir. Semah dervişlerin duyuşu, görüşü ve oluşlarının dışa vurumudur. Ney, kudüm ve rebap, bu dönüşe ritim veren dış enstrümanlardır, ancak içteki enstrüman kalbin, “Allah, hu, hu, hay” diyen atışlarıdır. Her kimin kalbinden semah ederken bu mübarek isimler tekrar etmiyorsa ister üzerlerinde tennure olsun isterse yarı çıplak olsunlar, onlar semah eden derviş değillerdir semazen de değillerdir.
Şekle bakarken
Mevleviler semah ederlerken semazen olurlar. Semazen ayrı bir grup değildir elbette. Semah çıkaran bir Mevlevi, ayin-i şerifi şereflendirir. Semah çıkarmayan bir Mevlevi ise dönüşe duyuşu ve görüşüyle dâhil olur. Semazenlerin semah sırasında başlarına giydikleri, nefsin mezar taşıdır; bedenlerini örten beyaz elbise, nefsin kefenidir. Yarı çıplak bir şekilde dönen birtakım zirzoplar, nefslerini teşhir edenlerdir. Şekil elbette hiçbir şeydir, ama unutulmasın ki hiçbir şey bile şekilsiz değildir. Mevlevi semah ayini ve semazenlerin kılık kıyafetleri ilahi aşkın ahlakı üzerine şekillendiğinde bir şeydir. İlahi aşktan bihaber kişilerin giydikleri ise tennure değil entaridir. Sorumluluktan nasibini dahi alamamış birtakım kişilerin “derviş” ismini kullanıp entariyle dönüşleri, kadim Mevlevi medeniyetine ve dolaylı da olsa İslam dinine zanlı yaklaşımlara sebebiyet verdiği için, kınanması gereklidir ki bu yazı tamamen kınamadan ibarettir. Kınayanın kınamasından kınanırlarsa şayet eyvallah deriz elbette. Kusurlar örtülür, şayet kusurlu olan anlayacak durumdaysa.
Toplumların büyük çoğunluğu şekle bakar. Şeklin nerede bir şey nerede ise hiçbir şey olduğunu anlama bilgileri olmayanları korumak kollamak durumunda olmak hem sorumluluktur hem de ne yazık ki mecburiyettir.
Turistik yerlerde, düğün ve benzeri törenlerde üzerine semazen kıyafeti geçirip dönenler animatörlerdir. Bu tip kişileri anlıyorum, çünkü ne yaptığını bilmeyen kişilerdir. Vahim olanı ne yaptığını bildiğini iddia ederek yarı çıplak bir şekilde ve derviş adı altında toplumun son derece istismara müsait bir grubunun dejenere edilmesidir.
Semah yüzyıllardan itibaren klasik üslubuna kavuşmuştur ve ilahi olana yapılan davetin en zarif ve derin göstergesidir. Bilgiden, aşktan yoksun kişilerin akıllarına göre semahı modernize etmeye çalışmaları onların ne hadlerine! Kur’an-ı Kerim’i Yaradan’ın kendisi korur, semahı da Yaradan’a döne döne ulaşmış âşıklar, Yaradan’ın ihsanıyla korurlar.
Akıl kârı dönüşler, işler nefs ile dosttur; gönül yanışlı yönelişler ise aşk ile yoldaştır. Hatta dönüş ayrı şeydir, döne döne yöneliş ise bir şeydir.