Bir sanatçının yaratıcılık vasfını tetikleyen en temel unsur, düne ait olan tüm eserlerin dönemsel bilgilerini bilmekten öte, kavrayabilmiş olması ve kişisel entelektüel yelpazesini geniş tutabilmesidir.
Kültür her şeyin varlık nedenidir; sanat ise kültürel tüm ürünlerin göstergesidir. Sözlü, yazılı ürünlerin ve kültürel miras eserlerinin çoğunluğu inanç eksenli bir temele sahiptir. Dolayısıyla inançlar ve din, kültür adı verilen kavramın temelini oluşturur. Anadolu medeniyetlerinin hemen hemen bütün kültürel miras örneklerindeki inanç izlerini izah etmek elzemdir. Böylece eserlerin verildiği dönem tüm dinamikleriyle anlaşılabilir. Bir sanat eserinin vermek istediği mesajı ve o eserin değerlendirilmesini ancak onun ortaya konulduğu dönemin tekniği, inançları; toplumun ihtiyaç ve gereksinimleri anlaşıldığı takdirde izah edebiliriz.
Sanat ve inanç birliktedir; şayet inançtan bağımsız bir sanat eseri ortaya konulmuşsa bu eserin çağlar boyu etki yaratabilmesi güçtür. Bir sanat eserinde görülen etki, sanatçısının kültürel derinliğiyle doğru orantılıdır. Rönesans sanatçılarının müzik, edebiyat, mimari ürünlerinin son derece yüksek niteliğe sahip olmasının temel sebebi, inanca dayalı kültürden beslenmiş olmalarıdır. İnanç resmedildi, inanç heykel sanatına aktarıldı ve edipler, inandıklarını edebi değeri yüksek eserlere yansıttılar. Günümüz sanatçıları halen Rönesans dönemine öykünür, o dönemin ürünlerini taklit eder haldedir. Özgün bir ekol yaratılamıyorsa, bize göre bunun temel sebebi; sanatçı hangi inanç dairesinde olursa olsun o inancın tüm gelenek ve dinamiklerini yeterince yaşayamadığından, gözlemleyemediğinden dolayıdır. Öte yandan, sanatçı inanç dairesinde kişisel anlamda olmasa dahi toplumun benimsediği inanç o denli zayıflamıştır ki, sanatçının ilham alabileceği, gözlemleyebileceği donelerden yoksun bir açık çalışma alanında vereceği eserler, Rönesans Avrupası veya Orta Çağ İslam dünyası eserlerinden oldukça uzak nitelikte olmaktadır.
Sanatçı özgür olabilmelidir
Sanat ve inanç terimlerinin kati birlikteliği edebiyattan mimarlığa, müzikten en küçük el sanatlarına kadar uzanan bir çeşitliliği ve çok yönlülüğü ortaya koyar. Sanatçı çok yönlü olabildiği kadar özgünleşir. Bir sanatçının yaratıcılık vasfını tetikleyen en temel unsur, düne ait olan tüm eserlerin dönemsel bilgilerini bilmekten öte, kavrayabilmiş olması ve kişisel entelektüel yelpazesini geniş tutabilmesidir. Elbette sanatçı her şeyden öte özgür olabilmelidir. Ancak sanatçının özgür olabilmesi için de yaşadığı toplumun ona özgür bir ortam sağlamış olması gerekir.
İnsanoğlu tarihin birçok döneminde kimi zaman neye ihtiyaç duymuşsa onu yaratmış ve inanmıştır. Yeteri kadar kültürel derinliğe sahip olamayanlar, ihtiyaç duyduklarını yaratır. Bir anlamda işlerine geleni gerçek olarak kabul eder, onu yaratır. Ve akabinde bu sığ inanca dayalı sanatsal, kültürel ürün ve eserler ortaya konur, konmuştur. Oysa inanç ve onun dinamiği olan kültür derinliği, inandırıcılık özelliği nispetinde sanatçıya doğru, özgün çalışma olanağı verir.
Taklit değil tahlil edilmeli
Şaman, Hıristiyan, Musevi, Budist, Müslüman veya hiçbir inanç dairesine mensup olmayan bir sanatçının sorumluluğu; ortaya koyacağı çalışmanın çıkış konusuna son derece hâkim olabilmesindedir. Aksi halde ürettikleri eserler, taklitten öteye geçemeyen çalışmalardan ibaret kalır. Geçmişteki eserler taklit edilmemelidir, geçmişin tüm dinamikleri tahlil edilerek günümüz perspektifinde yorumlanmalıdır. Toplumsal bilim bunu gerektirir. Kültürel derinliğe ulaşanlarla sanatsal yüksekliği anlayabilenler; tüm toplumların ilgisini çekebilecek genişlikte eser, ürünler ortaya koyabilir.