Ney, hem insanın derdine dermandır hem de dertleri dile getirendir
Zaman zaman yalnız kalıp kendimi sorguladığımda, çoğu zaman ise tek başınalığımın verdiği coşkuyla en iyi dostum neyi alır üflerim kendi kendime; dinlerim benden önce dinleyenlerin dinlediklerinden. Bugünün gündüzüne dünden devam eden ney, çıkardığı sesle pes bir enstrüman olmasına rağmen, insana çok benzer. Gönlümüzün zaman zaman sesi olan en iyi dost neye yer verelim bugün…
Duygu ve düşünceleri bazen tek sesli bazen de çok sesli dile getirme sanatına müzik diyebiliriz. Dinî, millî, kültürel, yerel ve daha pek çok isim altında müzik türleri bulunur, yüzlerce enstrüman bu türdeki müziklere eşlik eder. Binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış enstrümanların yanı sıra yeni müzik türlerine göre geliştirilen enstrümanlar da her zaman karşımıza çıkar. Ney, kanun, kudüm, bağlama, davul, düdük, flüt, kaval, Anadolu’nun duygu, düşünce ve güzelliklerini dile getiren müziğin en bilinen enstrümanlarıdır. Ney, hem insanın derdine dermandır hem de dertleri dile getirendir.
Ney dokuz boğumlu olması gereken bir kamıştan yapılır. Ney ustası sazlıktan orantılı aralıklarla dokuz boğuma ulaşmış kamışı keser ve atölyesine getirir. Kızgın bir demirle kamışın içini oyar, üzerine yedi adet delik açar. Baş kısmına baş pare yerleştirir, ayakucu dediğimiz diğer ucuna gümüşten halka takar ve iyice kuruması için onu yalnız başına bırakır. Kısa süre sonra baştan aşağı yağlanır ve iyice yağı içine sızdırmış ney artık neyzenini beklemeye bırakılır.
Tanışmak değil, buluşmak lazım
Neyin, kamışlıktan enstrüman olana kadar geçen süreyi sufiler -ki başta Hz. Mevlânâ olmak üzere- sıradan bir insanın, türlü aşamalardan geçtikten sonra insanıkâmil olma yolculuğuna benzetir. Şöyle ki; neyden maksat kâmil, olgun insan ya da bildiğimiz enstrüman neydir.
Ney yetiştiği kamışlıktan kesilip ayrılmış, göğsüne ateşten delikler açılmış, başına-ayağına halkalar teller takılmış, koparıldığı yerdeki nemden mahrum kalmış, bundan dolayı kupkuru ve sapsarı kesilmiştir. İçi artık boştur; ancak bir neyzenin nefesiyle dolabilir. Kendi başına kalırsa ne sesi ne de soluğu çıkabilir.
Olgun insan da böyledir. O da ezel sazlığından, kamışlığından koparılmış dünyaya getirilmiş, ayrılık ateşiyle bağrı parça parça olmuş, eski yerindeki feyzinden bolluktan mahrum kalmış, kalbini nefsin benliğinden heveslerinden arındırmış, kendisini Yaradan’ın düzenine bırakmış ve ilahi nefes hangi perdeden ortaya çıkarsa o nağmeyi çalmaya (anlatmaya) başlar hale gelmiştir.
Neyden maksat; bildiğimiz ney olsa veya mecazen kâmil insan da olsa her ikisinin de vatan hasreti bulunduğundan, hikâyelerinin dinlenmesi yararlıdır. Ne lazım, neyimize neyzen lazım! Tanışmak değil, buluşmak lazım. Çünkü tanışanlar birbirlerini çabuk unutur, ancak ney veya insanıkâmil vasıtasıyla buluşanlar, birbirlerini hatırlar.
Bataklıktaki kamıştan farksız
Neyi ve onun insan suretine bürünmüş insanıkâmilleri dinlemek gerekir. Dinle ve bak gör; biz en başından beri demedik mi? Neyin sesi sana neyzenin nefesiyle tesir eder. Şimdi kemale ermiş kişilerin sözleri de sana Yaradan’ın kudretiyle tesir etmekte. Bu durumda kâmil olan insanların sözlerini dinle de Yaradan’a yaklaş; O’nun arzu ettiği gibi özgürleş, hiçbir bağla bağlı olma, sadece O’na bağlan
Unutma; bataklık içinde boğum boğum olmuş kamış ile ney arasında ne fark vardı, bir düşün şimdi. Zahirden ikisi de kamıştı. Lakin biri terbiye görmüş, belli merhalelerden geçmiş ve ney enstrümanı olarak iyi bir neyzenin elinde seni sana hatırlatmaktayken diğeri ham kalmış!
Tevazu, cömertlik, sevgi, saygı, hoşgörü gibi merhalelerden geçmeyen bir insan, bataklıktaki kamıştan farksızdır. Sen ey yolcu! Yaradan’ın ahlakı ile ahlaklanan kişileri dinle ve kendini tanı, kendini gönlünde gör, akabinde de kendin olarak Yaradan’a teslim ol. Kupkuru kişileri dinlersen onlara kul olursun. Dinle neyi ve insanıkâmili dinleyen bilgece yaşar ve sadece Yaradan’a kulluk eder. Diğerleri ise Yaradan’ın adını ağızlarına almakla birlikte Yaradan’ı hatırlayamadıkları için insanları kendilerine kul-köle etme çabasında olanlardır.
Dinlersen aslolanı bulursun ve teferruatlardan kurtulursun.
İlahi hakikat iki kişiye muhtaçtır; biri onu dillendiren diğeri ise onu anlayan.
İnsanları türlü korkularla Yaradan’dan uzaklaştıranlar akbaba gibidirler, leş yerler.
İnsanları Yaradan’a özgürce yaklaştıranlar ise kartal gibidirler, akbabaları kovarlar.