Ali Canip Olgunlu

Ali Canip Olgunlu

alicanipolgunlu@gmail.com

Tüm Yazıları

Ayasofya, Anadolu ve dolayısıyla dünya kültür tarihinin en önemli eseridir. Roma ve Helen mitolojisi ile Hıristiyan dininin sembol diline ait kurgularla mistik bir kokuya sahip olan Ayasofya “kutsal hikmet” anlamını taşır.

Muhteşem  bir sentez
Roma İmparatorluğu döneminde 916 yıl kilise, Osmanlı İmparatorluğu’nda ise 481 yıl cami olarak kullanılan Ayasofya her iki cihan imparatorluğunun manevi hayatının merkezi olmuştur. Ayasofya’yı 532-537 yılları arasında Hıristiyanların “Azizler arasındaki büyük imparator” olarak onurlandırdıkları Jüstinyanus yaptırır. İmparatorun tamamen hayal gücüyle büyüklüğünü tasarladığı binayı Miletoslu İsadoros ve Trallesli (Aydın) Antemius adlı fizikçi ve matematikçi imparatordan aldıkları ilhamla düşüncede özgür olarak inşa ederler.

Haberin Devamı

Örnek bir bina yoktu

Mimar ve mühendis olmayan bu iki bilim insanı daha önce hiç bina inşa etmemişlerdi. Öte yandan yeryüzünde imparatorun arzuladığı ölçülerde örnek teşkil edecek bir bina yoktu. Keza Ayasofya bitirildikten sonra da kimse böyle bir bina yapmaya cesaret etmemiştir. Bu bağlamda Ayasofya’nın ne öncesi ne de sonrası vardır. Ayasofya tek başınadır. Tıpkı içinde bulunduğu şehirlerin kraliçesi İstanbul gibi. Ne İstanbul’a benzeyen bir şehir vardır ne de Ayasofya’ya benzeyen bir yapı!

Roma’nın yeni dini olan Hıristiyanlığın istek ve arzularına cevap vermek için tasarlanan bu yapıda kutsal varlık o denli yüceltilmiştir ki kendiğinden kutsal sanat oluşturulmuştur. Kültürel içeriğin temel unsuru inançtır. Kültür ve inancın göstergelerinin somut ifadesi sanattır. Ayasofya yeni dinsel kültürün yarattığı bir sanatın ilk örneğidir. Hatta kültür ve sanatın birlikteliğinin en muhteşem sentezidir.

Tanrısal krallığın tahtı, yaradılışın kaynağı, meleklerin arabası olarak Doğu Romalılar tarafından manevi hayatın merkezine oturtulan bu mabet onlar için İsa’nın sarayıydı. İmparator VI. Leon’un abisi ve sadece 13 ay imparatorluk yapan Aleksandros hariç hiçbir imparator Ayasofya’ya başlarında taçlarıyla girememiştir.

6. yüzyıldaki Avar yağmasından sonra Meryem Ana ile özdeşleştirilen şehir ve Ayasofya’nın kubbesi kutsal kasenin adresidir. İçerisinde birçok misyon barındıran yapı maneviyatını Osmanlı döneminde de korumuştur. Ayasofya’yı Jüstinyanus inşa ettirdi ama günümüze kadar Fatih Sultan Mehmet taşıdı. Hıristiyanlara göre Tanrı’nın evi olan mabet Fatih’le birlikte onun özel koruması altına girdi.

Haberin Devamı

Hem kayzer hem sultan

Fatih, Konstantinapolis’i aldığında geleneğe göre doğrudan imparatorun sarayına gitmesi gerekirdi. Fakat o Ayasofya’ya gitti ve yapının adını değiştirmeden camiye çevirdi. Genç ve son derece entelektüel bir padişah olan Fatih, “Ben hem kayzerim hem de sultanım” diyerek Roma’ya aslında son vermemiş, Roma’yı devralmıştır.

Bellini’ye yaptırttığı portresi Ayasofya iç narteksinde bulunan kapı üzerindeki formla çerçevelendirilmiştir. Bu nedenle imparator kapısının önündeki kapıya Fatih Sultan Mehmet Kapısı demeliyiz. Fatih Ayasofya’yı camiye çevirdikten sonra göz hizasında olan mozaikleri ince sıvayla kapattırdı ama diğerlerini açık bıraktırdı çünkü Hanefi mezhebine göre göz hizası yukarısında resim olan yerde namaz kılınabilir. Kubbedeki 11 metrelik İsa mozaiğiyle birlikte birçok mozaik 1710’a kadar açık bırakılmıştır.