Yaradan’ın yaratmış olduğu her şey isim ve sıfatlarına, biçim ve içeriklerine göre çeşitlilik gösterir. Biçimsel ve işlevsel olarak her şey belirgin oran ve ölçülerde farklı olsa da kainattaki her şeyin ortak adı “aşk”tır. Çünkü maşuk olan Yaradan; bilinme ve tanınma isteği doğrultusunda her şeyi kendi varlığından yaratmış olduğu için ve böylece her şey doğrudan O’ndan olduğundan dolayı her bir şeyin adı aşktır.
Yeryüzünde ve gökyüzünde görülen her şeyi aşk adıyla adlandıran, onlara aşkla yaklaşan ve aşkla muamele eden herkese de aşık denir. Aşık her şeyi ve herkesi maşuğa olan aşkı doğrultusunda aşkla bilir. Aşkla öğrenene aşk bilgesi denir ki bilge arayan olduğu için de aşık her gün bir başka aşka dair heyecanla arar, bulur, görür ve nihayetinde olmaya dair zaman yaratmaya çalışır. Gündüz vakti elinde fenerle adam arayan adamı aşıklar aşk feneriyle aramaktadırlar. Aşkla haşır neşir olan aşık için Sünni, Şii, Alevi, Bektaşi, Mevlevi gibi ne yollar ne de mezhepler belirleyicidir. Aşığın mezhebinin adı aşktır.
Kutsal bir araç
Aşk mezhebinden olanlar için herkes Yaradan’ın birbirinden değerli cevherleridir. Lakin kulun kulllara ettiği bu zulümler neden? Din, ırk veya mezhepler adına bu kavga neden? Ramazan ayı içerisinde oruç tutan ve tutamayan tüm insanlar aklı ve aşkıyla birlik olmaya çalışmalıdırlar. Oruç gün boyu aç kalmak değildir, iftar vakti masaları donatmak değildir, insanın insandan öte insanı kamil olma yolunda kutsal bir araçtır.
Öte yandan inançları, ırkları dava yapanların sorumluluğunda değildir oruç. Çünkü bir temel ibadet yolunu kullanarak insanları birbirlerinden hiç kimse ayrıştıramaz, insanları kınayamaz. Oruçlu bir insanın dilinden ikiliğe, yalana, maddi ve manevi sömürüye, kanunsuzluğa dair hiçbir söz çıkmamalı ve eylem içerisinde bulunmamalıdır!
Sadece oruç değil, Yaradan’ın saadetleri için kullarına farz kıldığı tüm ibadetler en saf haliyle yapılmalıdır. Siyasi, akli hesaplarla ibadet yapandan ve yapılan yerden aşıklar leş kokusu alırlar,
Yunus Emre başta oruç, namaz ve zekat olmak üzere bu ibadetler vasıtasıyla insanın var olma sebebini ve görevini şu şekilde ortaya koyar: “Biz gelmedik dava için; biz geldik sevgi için. Dostun evi gönüllerdir; bizler gönüller yapmaya geldik.”
İnsanlığın gereği
Şayet bir insan namazı namaz gibi kılarsa, orucu oruç gibi tutarsa, zekatı olması gerektiği gibi doğru hesaplayıp gizli bir şekilde ihtiyaç sahiplerine verirse, bu insan insanlığının gereğini yerine getirerek Yaradan’a kulluğunu göstermiş olur. Öte yandan namaz kılarken Yaradan’a teslim olamayan herkesin o esnada aklından binbir türlü şey geçer ki buna namaz denemez. Oruç tutarken iftar vaktini bekleyen, açlık ve baş ağrısından şikayet edenin orucuna da aşıklar oruç demezler.
Aşk ehli düşüncede, eylemde, söylemde özgürdür çünkü Yaradan’a bütünsel anlamda teslim olmuştur ve gücünü en güçlü olan Yaradan’dan almaktadır. Yaradan’ın ihtiyacı olduğundan dolayı değil, Yaradan kullarının ihtiyacı olacak diye kullarına son derece cömert davranarak her biri birbirinden lezzetli ibadetleri belirlemiş ve onlarla insanları sorumlu tutmuştur. İnsan kendi kıymetini bilmediğinden dolayı Yaradan insanları kıymetlendirmek için onları namaz, oruç ve zekatla adeta donatmıştır.