Günlerimiz evde geçerken, bildiklerimizi tazelemek; hep duyduğumuz ama neden böyle denildiğini bilmediğimiz deyimlerin kökenini öğrenmek keyifli olabilir: Mesela Sarı Çizmeli Mehmet Ağa…
Anadolu kültür tarihinin yatay ve dikey alanda bütün seyrinden beslenen tarihsel ve aktüel yaratımlarını halen günlük hayata sık sık deyim olarak taşımaktayız. Çoğunlukla sözlü bazen de yazılı ürünlerde duygu ve düşüncelerimizi dikkati çekecek biçimde anlatan isim, sıfat, zarf, basit ve birleşik fiil görünüşlü dilbilgisi unsurları olarak tanımlayacağımız deyimler ve deyimlerin çözümlemelerinden birkaç örneği sizlerle paylaşarak evde kaldığımız bugünlerde bir nebze olsun keyifli hafta sonu geçirmenize katkı sağlamak isterim.
“Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyimini, ayakkabının tarihi üzerinden ele almalıyız. Anadolu’da ilk ayakkabı örneklerini Hititlerde (Etiler) görmekteyiz. Kalkık burunlu tahta ayakkabı kullanan Hititlerin bu tip ayakkabıları, yakın zamana kadar Anadolu’da kullanılan çarıkların ilk örnekleriydi. Hitit tanrı ve tanrıçalarının ayaklarında oldukça belirgin bir şekilde gösterilmişlerdir. Hatta Hacivat ve Karagöz perde oyununun bu iki karakterinin ayakkabıları Hitit çarıklarıdır; başlarındaki sivri külahlar da yine Hitit külahlarının birer devamı formundadır.
Ayakkabılarımızın ölçüsü
Helen (Yunan) halkı boylarını uzun göstermek için çok yüksek bir mantar tabanı bulunan “kothornos” giyerlerdi ki bu modayı özellikle tragedya oyuncuları tercih ederdi.
Ayakkabı imalatında sağ ve sol ayağa göre kalıplaşmış ayakkabılar ilkin Roma İmparatorluğu’nda görülür. Orta Çağ boyunca ayakkabı modelleri tabaklanmamış deriden yapılma makosen türündeydi. Zamanla bu ayakkabılar toka ile tutturulmaya ve ayak bileğinden bağlanmaya başlandı.
İlk ayakkabı ölçülendirilmesi 1305 yılında İngiltere’de uygulanmaya başlanır. Çizme ise ilkin Asurlularda, akabinde de Perslerde görülür. Çizmeyi daha kullanışlı bir forma getirenler ise süvari İskitlerdir ki aynı zamanda pantolonu kolayca ata binmek için icat edenler de yine onlardır.
Osmanlı’da çizmeyi yeniçeriler giyerdi; 1826 yılında II. Mahmut tarafından bu asker ocağı lağvedilince atlı süvariler ve topçularda zorunlu hâle getirilir.
Yeniçeri ağasının çizme rengi
“Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyimi yeniçeri ocağıyla ilgilidir. Ocakta yayalar sarı çizme, bölükbaşları kırmızı, küçükzabitler ise siyah çizme giyerdi. Disiplini ve cesurluğu ile ünlenen Yayabaşı Mehmet Ağa, elde ettiği şöhretinden dolayı “sarı çizmeli” lakabıyla diğerlerinden ayrılır.
Yeniçeri ağalarının alameti olan sarı çizme, ocağın kaldırılmasından sonra Ege Bölgesi’nde yeniden, ama bu kez sınıfsal bir sembol olarak karşımıza çıkar. Toprak zengini ağalar, ağalıklarının nişanesini âdeta sarı çizmeleriyle etrafa işaret diliyle gösterirlerdi. Saygıdeğer, merhum Barış Manço, bu durumu bir eserine konu ve başlık etmiştir.
Öte yandan edebiyat tarihimizde “Beş Hececiler” olarak bilinen akımın önde gelen yazarlarından Yusuf Ziya Ortaç, 1950’lerde çıkardığı “Akbaba” dergisinde “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” tiplemesini işlemiştir. Ancak Ortaç’ın Sarı Çizmeli Mehmet Ağa tiplemesi, tarlasında çıplak ayakla çalışırken toza bulaşmış, çamura batmış ayakları uzaklardan bakınca sarı çizmeye benzeyen, gariban bir Anadolu köylüsüdür. İşte böyle; neticede bir dönem yeniçeri ağasının cesaret nişanesi, ardından Ege ağasının kibri ve nihayetinde milletin efendisinin yalın, tozlu sararmış ayakları olarak bir serüven geçirmiştir sarı çizme!
Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik
Koyun derisi oldukça kıymetlidir. Bu sebeple deri yüzücülerinin en küçük bir hata yapmamaları gerekirdi. Çünkü bir anlık dalgınlıkla yırtılan deri hiçbir işe yaramazdı. Bu nedenle koyun boyun tarafından yüzülmeye başlanır; çok dikkatle ve sabırla başarılı bir şekilde kuyruk kısmına gelindiğinde, eylemi dikkatle yapanlardan biri, diğerlerine, “Ha gayret beyler, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik” diyerek son bir dikkate işaret ederek komut verirdi.
İyi pazarlar.