Hırka-i Şerif, Hz. Muhammed’in miraca yükselirken üzerinde bulunan hırkadır. Hırka-i Saadet ise yine Hz. Muhammed’e ait olup keçi tüyünden yapılmış geniş kollu bir hırkadır .
Hırka, Arapça “bez” anlamına gelir. Tarikat ehli arasında; kendi iradesinden soyunup şeyhinin iradesine girmiş olmayı ifade eder. Tarikatlardaki hırkalar üç grupta adlandırılır: Hırka-i tevbe nefsini ıslah etmeye istekli taliplere giydirilir. Hırka-i iradet ile talip mürit olmuştur. Remy-i hırka ise dini tören, ayin, sema sırasında müridin üzerindeki hırkadır.
Genellikle tarikatlarda hırkanın siyah olması tercih edilmiştir. Siyah renksizliğin rengi olup seyri sülukta makamların sonuna ulaşmayı ve gaybın sınırında durmayı hedefler. Mevlevilerde hırka kabir; başlarındaki sikke de nefsin mezar taşıdır. Alevi canlar arasında beyaz hırka “aşıkların giysisidir”. Sarı hırka İmam Hasan’ı işaret eder çünkü zehirlendiği gün üzerinde sarı hırka olduğu söylenir. Kızıl hırka İmam Hüseyin’i sembolize eder; Kerbela’da sapkın Yezid tarafından şehit edildiği için.
Merasimle açılırdı
Tasavvuf anlayışının özgün yolu olan Melamilerin giydikleri hırkaya “murakka hırka” denir. Murakka giyen derviş için yaradan remzi ifadeyle güneştir. Ve güneş varken hiç mumdan aydınlık beklenir mi! Dervişliğin şekil ve şemadan ziyade teslimiyetle elde edilmesi gerektiği ön plana çıkarılır. Murakka giyen derviş için gaye zamanın eseri olmaktır. Kimileri gibi geçmiş zamanın söz, kılık kıyafetlerini tekrar ederek esiri olmak değil.
Hırka-i Saadet, Bürde-i Saadet olarak da bilinir. Hz. Muhammed, şair Ka’b bin Züheyr’e Müslümanlığı kabul ettikten sonra kendisine yazdığı bir kasideye istinaden hediye etmiştir. Hz. Muhammed’e ait olan, keçi tüyünden yapılmış geniş kollu hırka olan Hırka-i Saadet 1517’de Yavuz Sultan Selim tarafından Topkapı Sarayı’na getirilmiştir. Has Oda’nın bir bölümü Hırka-i Saadet’e ayrılmış olup o günden günümüze kadar altın bir muhafaza sandık içinde korunmaktadır. Her yıl ramazan ayının 15. günü özel bir merasimle hırka açılır ve padişah yüz sürerdi. Bu gelenek Abdülmecid’e kadar devam ettirilmiştir.
Kuşaktan kuşağa
Hırka-i Şerif, Hz. Muhammed’in miraca yükselirken üzerinde bulunan ve akabinde vasiyeti gereği Hz. Ali tarafından Veysel Karani’ye verilen hırkadır. Veysel Karani’nin vuslatından sonra hırka kardeşi Üveysi’ye geçmiştir. Üveysi Ailesi önce Irak’a sonra Güneydoğu Anadolu’ya yerleşir. Hırka-i Şerif şeyhleri olarak anılmaya başlanan aileyi Sultan I. Ahmed İstanbul’a getirtir. Fatih semtine yerleşirler ve yaşadıkları evde Hırka-i Şerifleri halkın ziyaretine açarlar. Zamanla evin yetersiz kalması üzerine eve özel bir oda ilave edilir. Burasının da küçük gelmesi üzerine 1847 yılında Sultan Abdülmecid tarafından Hırka-i Şerif Camisi inşa ettirilir.
1400 yıllık bu kutsal emanetin sorumluluğu hâlâ aynı ailenin mensuplarına aittir. Gelenek üzere her yıl ramazan ayının 15. gününden Kadir Gecesi’ne kadar öğlen ve ilkindi namazları arasında ziyarete açılır.