İnsan bütünsel değeriyle aşk’ın toplamıdır ve aşk sembol dilinde gül, bülbül ve dikenin birlikteliğidir.
Merhaba gülistandan bir süreliğine ayrılarak yeryüzünde insan olarak tecelli bulan gül kokulu canlar, dostlar.. Tasavvuf ehli olan sufiler: “İnsanda güzel yüzdür, yüzde güzel gözdür, insanı insan yapan ise ağzından çıkan sözdür” derler. Buradan hareketle söz; can, beden ve ruhtan ibaret olan insanın “can kokusudur”. İnsan bütünsel değeriyle aşk’ın toplamıdır ve aşk sembol dilinde gül, bülbül ve dikenin birlikteliğidir. Maşuk (sevilen) gül ise O’na aşık bülbüldür. Ya diken? Öldürmek ile değil bilmekle sorumlu olduğumuz nefs’tir. Gül; yaradana ait olan mis kokulu ruhumuzken, kalbimizin sesi bülbülün ötüşleri, aklımızın tüm hesapları ise dikenlerdir. Bu nedenle Hz. Mevlana yaratılmış her şeyi ve herkesi şu ölçüde sevdiğini söyler: “Ben aşk adını verdiğim tüm gül yüzlüleri ne aklım ile severim ne de kalbim ile severim. Olur ya! Akıl unutur kalp durur. Ben ruhum ile severim. Çünkü ruh ne unutur ne de durur.”
Kimileri diken oldu
Gül’ün henüz açılmamış hali olan gonca; insanın ruhlar aleminde yaradan ile beraberliğini, açmış halde iken de birliğin (vahdet) çokluk olarak (kesret) görünmesini temsil eder. Gül, Kur’an-ı Kerim sahife kenarlarındaki işaretler olarak sevde gülü, hamse gülü, cüz gülü adlarıyla belli bölüm ve özellikleri ifade eder. Yüksek sesle okunan dualara ise gülbank adı verilir. Bektaşi ve mevlevi gülbankları özellikle önem arz eder.
Ruhumuzun bedenimizle buluşması (tecelli) öncesinde gonca haldeyken birbirimizin kıymetini aynı kaynaktan olduğumuzu bildiğimizden dolayı iyi biliyorduk. Lakin insanoğlu gonca halinden açılıp gül olarak vücut bulduktan sonra aslını, kaynağını diken olan nefsine uyarak çabuk unuttuğundan dolayı ne kendi kıymetini ne de diğer güllerin (insanlar) kıymetini bilmekten uzaktır. Oysaki tıpkı çeşit çeşit ve farklı renklerdeki güller gibi her bir insanoğlu da farklı şekil ve biçimde olsa dahi yağımız (kaynağımız) aynı. Güle oynaya geldik asıl vatandan. Lakin çok az insan kaynağını kısa zamanda hatırlayarak bülbül oldu kimileri de nefsine uyarak asıl kaynağını unutarak diken oldu. Gül meşreplilere gülmek yakışır çünkü onlar yaşarlarken yaradan ile olan kısa süreli ayrılık zamanında yaradanı her yerde ve her şeyde görürler. Şükrettikleri her yerde yaradanın olduğunu bilerek yaşarlar ve bu nedenle de sürekli gülmekle kalmaz etrafa gülücükler dağıtırlar. Bundan habersiz olanlar ise korku ve endişe dolu türlü sebeplerle ağlar dururlar.
Gül, geldi gülerek; gülleri güldürdü o gül
Gül, güler miydi güle? Gelmezse gülzare o gül
(Şevki)
Gül’ naz gül’e naz
Bülbül eyler gül’enaz
Girdim dost(yaradan) bahçesine
Ağlayan çok gülen az
(Fuzuli)
Her biri açılmış goncanın gül hali olan insanlar birbirlerinin kıymetini yaşarken bilmelidirler. Gül olan gül kokusu yaymalı; gül olduğunu bilenler de gül koklamalı. Gül’den bir başka şey olmayan insanlara Hz. Mevlana der ki: “Ey gül; gül mevsimi bir gün gelip geçecektir. Şayet gül kokusunu almak istiyorsan aşıkların yanma hallerindeki gözyaşlarını kokla.”
Ana vatanı Şiraz’dır
Değerli dostlar gül ismi Farsçadır ve gül’ün ana vatanı Şiraz’dır ancak gül kokusu Anadolu’dan dünyaya yayılır. Gül Anadolu’nun batısında haç ile kardeştir Anadolu’nun doğusunda ise bülbül ile dosttur. Gül’ün adı Anadolu’nun ve dünyanın merkezi olan Ayasofya’dır. Gül’ün kıymetini ise günümüzde Isparta’da gül yüzlü, gül meşrepli, gül kokulu Gülşah Gürkan hanımefendi bilmektedir. Isparta’ya özgü “rosa damascane” gül türü ile gül yağları, gül kokuları üretmektedir. Her yıl mayıs ortasından haziranın ilk haftasına kadar yolunuz mutlaka Isparta’ya düşsün.