“Kitab-ı Dedem Korkut Ata Taif’e-i Oğuz” adıyla bildiğimiz ve 12 hikayeden oluşan Türk dünyasının en görkemli eserinden merhaba.
Türk edebiyat tarihimizin bu ürünü; destan geleneğinden hikaye geleneğine geçişin ilk örneğidir. Öte yandan göçebe hayattan yerleşik hayata ve İslam öncesinden Müslümanlığa geçişi temalar aracılığı ile ifade etmesiyle de önemli bir kaynaktır. Anadolu’nun coğrafi olarak doğu-batı dünyasında üstlendiği köprü vazifesini edebiyatta Türk İslam dünyası bağlamında Dede Korkut hikayeleri üstlenmiştir.
Destan; halk benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar (çekirdek), olayların dile aktarılması (yayılış) ve daha sonra yazıya geçirilmesi (derleme) olarak üç bölümde incelenir, değerlendirilir.
Destan edebiyat türü baştan sona nazımdır; halk hikayelerinde ise sadece koşmalar nazım ile yazılır. Destanlarda düşman toplum dışarısından birisi iken halk hikayelerinde toplumun içinde de düşman figürü görülür. Göçebe hayattan yerleşik hayata geçişle birlikte sosyal sınıf farklılıkları toplumda iyice belirginleşir; bunların çatışması da hikayelerde dikkat çekicidir.
Her milletin destanı yoktur. Bir milletin destanı olabilmesi için o milletin halk hayalinin efsaneler meydana getirmeye elverişli olması gerekir. Öte yandan yurt arayışlarında meydana gelen cenklerde alınan zaferler veya yenilgiler halk benliğinde birçok yaratıma neden olur. Yarı göçebe bir toplum olan Türkler sık sık yurt savaşları verdiği için yeryüzünde en fazla destan edebiyatı örnekleri Türkler’de verilmiştir. Oğuz Kağan, Manas, Şu, Türeyiş, Bozkurt, Ergenekon Destanları bunların en çok bilinenleridir.
Dede Korkut destanına bu bağlamda hikaye demek daha doğru olacaktır. 12O hikayenin sekiz tanesi Oğuz Türklerinin gayri Müslimlerle olan mücadelesini konu edinir; iki tanesi Oğuzların kendi içlerindeki mücadelesini, diğer ikisi ise olağanüstü varlıklara olan olayları anlatır. Hikayeler incelendiğinde destan geleneğinden hikayeye ve İslam öncesinden İslam dinine geçiş son derece belirgin olarak görülmekle birlikte tarihsel ve sosyolojik bilgiler edinilir.
Dresten ve Vatikan nüshaları yayınlanmıştır. Türkoloji kürsüleri disiplininde günümüzde önemli bir araştırma konusu olmaya devam etmektedir. 15. yy’ın ikinci yarısında yazıya geçirilen bu eser, bizlere Oğuzların yaşam biçimleri ve inançları hakkında bilgi vermenin yanı sıra pek çok konuya dair kaynaklık eder. Hikayeler başta Bayburt olmak üzere Trabzon, Erzurum, Kars ve Ahıska bölgelerini içine alan geniş coğrafyada geçer.
Hikayelerde çocuklara isim verme, inançsal ve kültürel ritüeller, toplumun o dönemdeki folklorik uygulamaları hakkında bilgi verilir. Bayındır Bey, Deli Dumrul, Boğaç Han, Bamsı Beyrek ve Azrail önemli figürler olarak öne çıkar. Eski adıyla Papirt olan Bayburt ilimizde bulunan Çinimeşin Kalesi hikayelerde öne çıkar. Şayet Anadolu’da çıkacağınız seyehatlerde yolunuzu Bayburt’a doğru yönlendirirseniz sizi orada Kenan Yavuz Etnografya Müzesi tüm sıcaklığıyla konuk eder ve müzenin serin bahçesinde Dede Korkut hikayelerini okuyabilirsiniz. Kenan Yavuz Etnografya Müzesi sizi misafirperverliğiyle dinlendirirken siz de hikayeleri dinler ve demlenirsiniz.
Bir Anadolu yolcusu olarak önerim Beş Pınar Köyü’ndeki müzemizden ayrıldıktan sonra Otlukbeli çayırına gidiniz ve Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın verdiği mücadeleye yüzyıllar sonra tanıklık ediniz. Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi Bayburt’ta da dağlar dağ gibidir, insanı da olması gerektiği gibi olduğu gibidir. Şehir dervişleri şehir şehir birbirleriyle buluşurlar, yol boyunca Beşpınar köyünde olduğu gibi de köy dervişlerinden çok şey öğrenirler. Beyler, ağalar ve efendiler Bayburt da sizlere hasret. Hasret ehline varırsanız hayretiniz artacaktır emin olunuz...