Atatürk, Cumhuriyet Köyü Projesi’ni, feodal yapıyı çökertmek; milletin efendisi köylüyü kalkındırmak, özgürleştirmek için tasarlamıştı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hem bilgi hem de sezgi gücünü askerî başarılarından gururla biliyoruz. Siyasi manevralarla kurduğu genç Cumhuriyet’e nefes aldırdığını biliyoruz. Birçok savaştan sonra ülkenin ekonomik koşullarının yetersizliğini gözlemleyerek iktisat kongreleriyle çözüm aradığını ve bulduğunu da biliyoruz. Kültür, sanat alanlarında birçok bilimsel kurum-kuruluş açtığını biliyoruz. Peki, mavi gözlü dev adam Atatürk’ün bir yerleşim planlamacısı olduğunu biliyor muydunuz? Cumhuriyet Köyü Projesi’ni 1937 yılında tasarlar ve Prof. Afet İnan başta olmak üzere birçok kişiyle bu proje üzerinde çalışır. Anadolu’nun yüzde 80’i o yıllarda köylerde yaşamaktadır. Tarım ve hayvancılık ekonominin iki ana kaynağıdır. Ancak feodal yapı nedeniyle alın terinin karşılığını alamayan emekçilerin gerçek katkısı da ekonomiye yansımamaktadır. Atatürk, Cumhuriyet Köyü Projesi’ni, feodal yapıyı çökertmek; milletin efendisi köylüyü kalkındırmak, özgürleştirmek için tasarlamıştır.
Danimarka uyguladı
Cumhuriyet köylerinde okul, spor alanları, hayvancılık, fabrika, sağlık tesisleri olacaktı. Dairesel planlanan altı parselli köylerin orta yeri sosyal alan olarak düşünülmüştü. Köylü ürettiğini fabrikalarında işleyecek ve kendi ekonomisini oluşturacaktı. Atatürk’ün bu projesiyle ileride olası göçlerin önü alınmış olacaktı. Köy köy, kasaba kasaba, şehirler de şehir gibi olmalıydı. Atatürk bunu öngörmüş ve önlemleri almaya çalışmıştı. Ancak aramızdan ayrılmasından sonra Afet İnan’ın tüm çabalarına rağmen proje uygulanamadı. Atatürk’ün bu planı ise Danimarka tarafından benimsendi ve Brondby’de uygulandı.
Büyük şehirlere 1970’lerde başlayan göç yüzünden, tarım ve hayvancılıkta üretim düşmeye başladı. Sonunda; kendi kendine yeten birkaç ülkeden biriyken, gıdada dışarıya bağımlı hale geldik. Bu sorunun sorumluluğu, son altmış yılda yapılan hatalarda aranmalıdır. Ancak hiçbir şey için geç değildir. Artık hızlanan küresel kıtlığa karşı şikâyet etmek yerine çareler düşünmeliyiz. Anadolu’da her yörenin kendi dinamikleri vardır. Yerel tarım ve hayvancılık ürünleri belirlenmeli, tüm yerel üretim o bölgede değerlendirilmeli ve akabinde yurt geneline pazar edilmeli. Dünyanın neresinde, “Buranın nesi meşhur” ifadesi Anadolu’da olduğu kadar zenginliğe işaret edebilir?
Kültür hafızası
İşte bu yüzden “Anadolu Kültür Akademisi” adı altında bir kuruma ihtiyacımız var. Bu kurumlarda müfredat hem bölgesel hem de ülkesel planlanırsa öğrenci hem bölgesine özgü bilgiyi öğrenir hem de diğer bölgedeki arkadaşlarıyla paralel eğitim alır. Ne yazık ki yaşadığı şehri bilmeyenler var! Şehrini tanıyamayan ülkesini de tanıyamaz. Vatanı herkes sever, lakin vatanını tanıyanlar her türlü fedakârlıkta bulunur. Yurt dışına gitmeyi planlayanlar sebep ne olursa olsun vatanıyla tanışamayanlardır. Anadolu Kültür Akademileri ile kültür hafızalarını geliştiren öğrenciler, Anadolu’yu, geçmişte olduğu gibi dünyayı aydınlatan aydınlanma feneri yapabilir. Hem Osmanlıca bilen, Farsça İngilizce konuşabilen; özetle Doğu ve Batı kültürünü tanıyan, ancak Anadolu medeniyetleriyle haşır neşir olabilen insanlar yetiştirerek Cumhuriyet köylerini inşa edebiliriz. Ülke çapında Anadolu Kültür Akademileri kuralım, yerelde ise Cumhuriyet köylerini inşa edelim. Böylece aydınlatalım tüm dünyayı.