Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları’nda kahramanlıklarıyla parlayan mavi ışığı, Anadolu’yu hem emperyalistlerin işgalinden kurtardı hem de karanlık günlerden aydınlığa taşıdı.
Çanakkale Savaşları’ndaki başarı, “Cumhuriyetimizin ön sözü” olarak değerlendirilebilir. Onca yenilgiden sonra Çanakkale’de kazanılan zafer, millete hem moral hem de Dünya Savaşı sonrasında, Millî Mücadele için güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
1. Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden birini Çanakkale’de açan İtilaf Devletleri, üç haftada İstanbul’a dayanacakları hayalini kurmaktadır. Osmanlı Devleti, İngiliz ve Fransızların yanında bu savaşa dâhil olamayınca, mecburen Almanların yanında savaşa katılır; aslında savaşa girmese dahi parçalanmaya maruz kalacağının farkındadır. İttihatçıların lideri Enver Paşa’nın fevri kararlarıyla savaşa giren Osmanlı, pek çok cephede savaşmak zorunda kalır. Savaşın uzamasına neden olacak cephe ise Çanakkale’dir. Dünya savaş tarihinin en kanlı, çetin ve duygusal hatıraları bol olan savaşların başında Çanakkale cephesinde yaşananlar gelir.
İtilaf Devletlerinin, yenilmez sanılan donanması, Çanakkale’de boy gösterir ve Boğaz giriş tahkimatının 3 Kasım 1914’de, 6 düşman zırhlısı tarafından bombardımana tutulmasıyla Çanakkale Deniz Savaşı başlar. Osmanlı toplarının menzili yetmediğinden, pek karşılık verilemez ve binlerce top ağır hasara yol açar. İngiliz ve Fransızlara göre, planın ilk aşaması tamamlanır ve sıra Çanakkale Boğazı’nın en dar yerinden geçmeye gelir.
“Nusret”in mayınları
İtilaf Devletleri donanması (12’si İngiliz, 4’ü Fransız olmak üzere 16 muharebe gemisi, 6 muhrip, 14 mayın tarama ve 1 uçak gemisinden oluşuyordu), Çanakkale Boğazı giriş tabyalarına 19 Şubat 1915’teki taarruzuyla ikinci büyük saldırısını başlatır. Boğaz mayınlardan temizlenmiş, keşif uçakları da bunu teyit etmiştir. Ancak Yüzbaşı Hakkı Bey komutasındaki “Nusret” mayın gemisinin Erenköy Koyu’na 17/18 Mart gecesi döşediği elindeki son 26 mayın, savaşın kaderini değiştirecektir. Saldırıda, Çanakkale Boğazı tahkimatı 7 saat ateş altında tutulsa da “Nusret”in döşediği mayınlar ve kıyı topçularının etkili ateşi altında, kuvvetinin üçte birini kaybederek geri çekilen donanmadaki altı büyük gemiden “Bouvet”, “Irresistible” ve ”Ocean” zırhlıları batırılır, üçü de kullanılmaz hale getirilir. 18 Mart Deniz Savaşı, Osmanlı için zafer, düşman için tam bir hayal kırıklığıdır.
Vefa borcumuz
Seyit Onbaşı da Çanakkale Savaşı kahramanlarındandır. Mecidiye tabyasına bomba isabet etmesi sonucu şehit düşen arkadaşlarının fani bedenleri arasından geçerek, Niğdeli Ali’nin yardımıyla 275 kiloluk mermiyi kaldırıp, topa süren ve dev düşman gemisini batıran Seyit Onbaşı nezdinde, o gün şehit düşen tüm Mehmetçiklerin ruhları şad olsun. Onlara şükran duygularımız daima canlı tutulmalıdır, tutmalıyız. Keza Cahit Sıtkı Tarancı, “Meçhul Asker” adlı şiirinde, Çanakkale şehitlerine vefa borcumuzu sürekli hafızalarda tutmamız gerektiğini dile getirir: “Hangi tarlayı sürmeye kalksam/Sabanıma takılan bu kemik/Bir pırıl pırıl ki güneşte/Alnımdan ak. (…) Bir yanda yaptıkların destanlar dolusu/Bir yanda sürüp gider nankörlüğümüz/Doğrusu yüzüm yok çiçek getirmeye/Dağ taş bellediğim mezarına.”
Yaklaşık bir yıl devam eden Çanakkale Savaşlarında, tüm Mehmetçiklere minnettarız. Bu savaşlarda, mavi gözlü dev adam Mustafa Kemal’in ışığının kahramanlıklarıyla parlayışına da minnettarız. Ve bu mavi ışık, Anadolu’yu emperyalistlerin işgalinden kurtarmakla yetinmedi; Anadolu’yu karanlık günlerinden aydınlığa taşıdı.
Ruhları şad olsun, mekânları zaten cennet...