Âşığın sarhoş olurken içtiği vuslat şarabıysa, mezeleri de insanı insan yapmaya yarayan her türden ahlaki ögelerdir
ATEŞ-İ IŞKEST KENDER NEY FÜTAD
CUŞİŞ-İ IŞKEST KENDER MEY FÜDAT
(Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür,
Aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür.)
Dinle cancağızım! Neyden dinlediğin bu sohbetler, seni benlik dairesinden bir süreliğine de olsa alıkoyuyorsa bu dinlediklerin aşkın eseridir, söyleyen de aşkın peygamberidir.
Değerli okurlar, kimileri bu ifadelerle Hz. Mevlânâ’ya “aşkın peygamberi” lakabını takarlar ki bunu ne maksatla söylediklerini anladığımız için hoşgörürüz. Lakin sözü tercüme edenden dinleyenler ya anlayışları oranında şiddetle bu ifadeyi reddederler ya da bu ifadeyi kabul ederek Hz. Mevlânâ’yı peygamberlik mertebesine çıkarırlar. Böyle bir kıyastan en çok Hz. Mevlânâ rahatsızlık duyar; zaten, “Benim söylemediğim bir sözü ben söylemişim gibi söylerseniz sözden de söyleyenden de şikâyetçiyim diye en baştan önünü kesmiştir.
Vuslat şarabı
Aşk yolunda her derinliğin, yükselişin ve genişliğin elbette makamları vardır. Ve âşık o makamına göre söz söyler ve söylediğini yaşayarak bir üst makama geçer. Her makama vermekle, yok olmakla yönelirken âdeta bir perde kapatır, başka bir perde açar. Neyin sesinin her perdeden yükselişine bağlı tesirinin de artması gibi. Bu durum âşıkta Yaradan’a olan hayretlerinin çoğalması sonucu bir aşk sarhoşluğu yaratır. Bir nevi her makamın zirvesinde yükseklikten dolayı sarhoşluk yaşar. Âşığın bu sarhoşluğuna sebep olan üzüm bağından elde edilen şarap değildir. Âşığın sarhoş olurken içtiği vuslat şarabıdır, mezeleri de insanı insan yapmaya yarayan her türden ahlaki ögelerdir. Din Yaradan’ın ahlakı ile ahlaklanmak olduğu için de âşığın meze derdi yoktur.
Ben değil sen diye diye...
Sevginin, özlemin, hasretin bütünüyle yaşanılması hali insanı kendine aştırır, kendinden geçirtir. Kişi ne denli kendini aşarsa, akabinde kendinden geçerse o denli aşk sarhoşudur. Aşk sarhoşluğunun kulluğu gereği de Yaradan ona yeni lütuflarda bulunur. Aşk sarhoşluğu anında Yaradan’dan istenilen her şey aşığın iyiliği doğrultusunda kabul edilir. Keza Yaradan’dan istediğin de istemene bağlıdır. Âşık bu sarhoşluğa ben değil sen diye diye ulaştıktan sonra Yaradan’dan elbette isterken ben diyecek hali yoktur. İşte hali hâl etme ile işi halletme arasındaki fark buradadır.
Aşkın eseri olan âşık: “Benliğinin esiri olmaktan kurtuldun, varlığını doğada bulunan herkesin kıymetini bilerek doğaya harcadın, cennet ve cehennem hesaplarından uzak oldun, O’ndan sadece O’nu istedin ya, sana sarhoşluk çok yakışıyor…”
Yunus Emre der ki;
Ne varlığa sevinirem ne yokluğa yerinirem
Aşkın ile övünürem bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem mecnun olup dağa
düşem
Sensin bütün endişem bana seni gerek seni.