Geride bıraktığımız yılda, Mısır uygarlığının 18. Sülale dönemine ait kayıp “Altın şehir” Aten’in ortaya çıkarılması, arkeoloji dünyasının en çarpıcı keşiflerinden biridir. Altın şehir, bakalım bize neler anlatacak?
Kültür tarihine genel olarak bakıldığında çevre, iklim ve yer şekillerinin bazen doğrudan bazen de dolaylı yollardan insanın eylemlerine ve yerleşme biçimlerine etkilerini görürüz. Bu durumun en çarpıcı örneği Mısır uygarlığıdır. Ve Mısır uygarlığı, varlığını Nil Nehri’ne borçludur. Bununla birlikte Yakın Doğu tarihine baktığımızda şehir devletlerinin ve imparatorlukların nehir yakınlarında kurulup geliştikleri aşikârdır. Fırat, Dicle, Asi gibi büyük nehirler, Anadolu, aşağı ve yukarı Mezopotamya’ya hayat verirken Nil Nehri, Mısır uygarlığının varoluş sebebidir. Anadolulu tarihçi Herodot, “Mısır, Nil’in Mısırlılara armağanıdır” der. Nil’in kaynağı, günümüz Uganda’sında bulunan Viktorya Gölü’dür. Buradan doğan Beyaz Nil, kaynağını Etiyopya’dan alan Mavi Nil ile Sudan topraklarında birleşir. Nil, uçsuz bucaksız çöller arasından geçerek Mısırlılara vaha oluşturur. Nil sularının taşma zamanlarını belirleyen Mısırlılar, bu nehir sayesinde binlerce yıl devam eden uygarlıklarını oluştururlar. “Eski, Orta ve Yeni Krallık” dönemlerinde onlarca sülaleler tarafından yönetilen Mısır devletinin birçok karizmatik kralı (firavun) bulunmakla birlikte 2.Ramses, 3.Ramses, 3.Amenhotep, Tutankamon, Kraliçe Nefertiti ve Kraliçe Hatçepsut ilk akla gelenlerdir.
Gerek Mısır gerekse tüm “Bereketli Hilal” olarak bilinen Mezopotamya ve Anadolu toprakları altında henüz gün yüzüne çıkarılmamış birçok eserin yanı sıra büyük şehir yerleşkeleri de vardır. Geride bıraktığımız yılda, arkeoloji dünyasının en çarpıcı keşiflerinden biri, Mısır Uygarlığı’nın 18. Sülale dönemine ait kayıp “Altın şehir”in bulunmasıdır. Arkeolog Dr. Zahi Hawass, “Aten” adıyla bilinen şehrin bugüne kadar Mısır’da bulunan en büyük antik şehir olduğunu dile getirmektedir.
Kayıp şehir Aten
“Altın şehir” denilen Aten, Mısır’ın en etkili sülalelerinden olan 18. Sülale krallarından 3.Amenhotep’in M.Ö. 1390-1352 yılları arasındaki hükümdarlığı döneminde inşa edilir. Mısır Uygarlığı tarihinde 18. Sülale, yeni krallığı başlatan bir misyona sahiptir. Özellikle istilacı ve barbar Hiksoslar’ı Mısır toprakları dışına çıkararak Mısır’a yeni bir ivme başlatırlar. 1.Amenhotep, 1.Thutmose, Kraliçe Hatçepsut, 3.Thutmose’ye kadar çok önemli başarılar elde ederek, ülkeye refah getirirler. Bu sülalenin en ilginç kişiliği Kraliçe Hatçepsut’tur. Kendisini Mısırlılar’a kabul ettirmek için pek çok kabartmada kendini erkek olarak gösterir. Törenlerde tören sakalı takıp erkek kıyafetleri giyer ve ayinlerde kraliçe olarak yanına kızı Neferure’yi alır. O bir kraldır ve bunu dirayetiyle halkına kabul ettirir; en azından 20 yıl süren hükümdarlığı boyunca. Altın şehrin kralı 3. Amenhotep, ne yazık ki başarısızlıklar ve yenilgilerle dolu bir dönemle anılır. 18. Sülale’nin krallarının, diğer dönem krallarına nazaran savaşçı birer kimlik elde etmelerine karşın, 3. Amenhotep bu vasıftan yoksundu. Bol bol heykel yaptırmasıyla daha çok ünlüdür diyebiliriz. Dr. Zahi Hawass’ın kazmaya devam ettiği Altın şehirden muhtemelen pek çok anıtmezar çıkarılacak. Öte dünya inancının şekillendirdiği Mısır kültürünü dikkate aldığımızda birçok değerli eşyayla dolu mezarların, kült merkezlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Sümer uygarlığı yazının bulunmasıyla başlar. Mısır da hiyeroglifle ifade biçimlerini kutsala taşır. Yazı, resim kutsal, beden kutsal, ruh kutsal, Nil kutsal, başta kedi olmak üzere hayvanlar kutsal ve şehirleri de kutsaldı. Antik Teb, Memphis ve Altın şehir gibi... Yaşamın her alanına kutsalı indirgeyen Mısır, inançsal ögelerin yarattığı bir uygarlıktır. Ve inanç mimariye yansır. İnsanoğlu neye inanırsa mimarisini ona göre şekillendirir. Şehirlerinde, piramitlerinde bu inançsal imgeler çokça yer bulur. Anadolu mimarisi kubbelerle gökyüzünü aşağıya indirir; Mısır mimarisi yukarı doğru yükselen üçgenlerle gökkubbeden öteki dünyaya yükselir...