Yurdumuzun her yerinde yaşlı, bakıma muhtaç her kim varsa; onların en yakınında bulunanlar, birer Darülaceze gibi onlara destek olmalıdırlar
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda, yaklaşık 600 yıl dünya siyasi, ekonomi ve askerî tarihine yön veren Osmanlı İmparatorluğu en ağır yenilgilerinden birini alır. Bu savaş “93 Harbi” diye bilinir ve yaygınlıkla aynı isimle anılır. Bu savaştan kısa süre sonra da asıl büyük yıkım olan Birinci Balkan Savaşı’nda, Edirne dahi Osmanlı topraklarından çıkar. Küçük Balkan devletleri, Osmanlı’dan kopardıkları yerleri aralarında paylaşırken çıkan sorundan iyi yararlanan Enver Paşa, manevi başkentimiz Edirne’yi yeniden Osmanlı topraklarına katar.
93 Harbi sırasında alınan ağır yenilgiden sonra başta Bosna olmak üzere birçok Balkan şehir ve kasabalarından ana kara olan Anadolu’ya yaklaşık 400 bin göçmen gelir. Büyük bir sefalet içinde ve psikolojik yıkım altında anayurda gelen bu insanlar arasında yaşlı, bakıma muhtaç çok sayıda insan için devrin padişahı II. Abdülhamid Han elbette kayıtsız kalmaz ve bu insanlar için barınacakları, bakımlarının sağlanabileceği bir tesis için gerekli buyruğu verir. Hatta kendi değerli eşyasından bir bölümünü satışa çıkararak 7 bin altın değerinde elde edilen meblağı bağışlayarak yardım kampanyası başlatır. Malum olduğu gibi birinci sınıf bir marangoz ustası olan II. Abdülhamid, kendi yaptığı eserleri satarak kişisel masraflarını devletin hazinesine dokunmadan sağlamaya özen gösterirdi.
Bakıma muhtaç, düşkünlerin evi anlamına gelen Darülaceze’ye kabul edilenler arasında ırk, dil, din ve sınıf farkı asla gözetilmez
Darülaceze kuruluyor
Yardım kampanyasından sağlanan 40 bin altın tutarındaki destekle Darülaceze adlı onur kaynağımız olan müessesenin inşaatı başlatılır ve 31 Ocak 1896 tarihinde resmen açılır. Çok daha önce hizmete girmesine rağmen, resmî açılışı yukarıda verdiğim tarihte yapılır. 200 yataklı bir yatakhane kapasitesine sahip Darülaceze’de kadınlar için iki, erkekler için iki olmak üzere dört bina inşa edilir. Bunların yanına bir hastane, bir hamam, bir çamaşırhane ve fırın ilave edilir. Bakıma muhtaç, düşkün, acizlerin evi anlamına gelen Darülaceze’ye kabul edilenler arasında ırk, dil, din ve sınıf farkı asla gözetilmez; kurum, halen bu disiplin ve yüksek ahlakla hizmetine devam etmektedir. Öte yandan Darülaceze yapı topluluğunun içinde cami, kilise ve havra mevcut olup; Osmanlı’nın inançlara gösterdiği üstün saygısının en iyi örneği olarak karşımızda durur.
İronik bir durum
Osmanlı’nın yaşlı ve düşkün insanlarına imparatorluğun en zor günlerinde gösterdiği bu hassasiyet ve sağladığı imkân bizler için onur kaynağı olmaya devam ediyor. Ancak sadece geçmişten onur duymak yeterli olmamalı. Hâlihazırda; geçmişte tarihinden, atalarının eylemlerinden onur duyan insanların günümüzde benzer duyarlılıkta olmamaları ironik bir durumdur. Başta Darülaceze olmak üzere, yurdumuzun her yerinde bu durumda olan yaşlı, bakıma muhtaç her kim varsa; onların en yakınında bulunanlar, birer Darülaceze gibi onlara destek olmalıdır. Gerçi Türk milletinin genlerinde bulunan yardımseverlik başka hiçbir millete nasip olmamıştır, ancak yine de her zaman bu özelliğimizi aktif tutmak veya birbirimize hatırlatmak her birimizin görevi olmalıdır.
Sadece dinî bayramlarda değil, her zaman Darülaceze başta olmak üzere tüm kurum ve münferit ihtiyaç sahiplerinin yanı başlarında olmalıyız. Türkler dinin emri üzerine, vicdanlarının sesi doğrultusunda ve kadim atalar kültü terbiyeleriyle her daim genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocukların yanı başındadır; bundan onur duyarız; sadece zaman zaman birbirimizi motive ederek bakışlarımızı acze düşmüş insanlardan hiç çevirmeyelim.