Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı:
“Eğitimde sınav sürecinde olan 8. ve 12. sınıflar ile okul öncesi eğitim kurumları dışındaki tüm kademeler uzaktan eğitimle sürecektir.”
MEB, uygulamanın detaylarını ve kurallara uymayanlara yönelik yaptırımları umarız hemen açıklar, yoksa büyük bir kafa karışıklığı ve keyfiyet yaşanır!
İşte cevap bekleyen bazı sorular:
- 12’ler okula uçarak mı gelecek, toplu taşıma olmayınca?
- İlkokullar uzaktan eğitime geçiyorsa, niye o zaman ilkokul öğretmenleri aşılanıyor, 8. ve 12. sınıf öğretmenleri aşılanmıyor?
- Köy okulları, özel eğitim kurumları ve dershaneler ne olacak? Görünen o ki, sınav odaklı eğitime devam!..
Dünü dünde bırakmak!
Bazen, her şeyiyle dünü dünde bırakmak gerekir. Tıpkı pandemide olduğu gibi. Yoksa dünü tartışmaktan, geleceği inşa edemeyiz.
Ama bu, dün yaşanılanlardan ders çıkartmayalım anlamına gelmemeli, tam aksine, aynı hataları tekrarlamamak için çok daha titiz, kararlı, adil ve en önemlisi de samimi olmalıyız! Yoksa yol alamayız, dünü de arar noktaya geliriz.
Yeni bir başlangıç
Bilim Kurulu önceki gün, Bakanlar Kurulu da dün bir daha toplandı ve çok önemli kararlar peş peşe geldi.
Yeni önlemler tavan yapan vaka sayılarını frenler mi, hep birlikte göreceğiz.
Bu arada, Rusya, Almanya, İngiltere uçuşlara sınırlama getirdi.
Sınırlamanın devam etmesi demek, tam da turizm sezonu yaklaşırken “felaket” olur!
Peki ya eğitim? İlkokul öğretmenlerinin aşıları başladı, haziran sonuna kadar eminim ki aşı vurulmamış öğretmenimiz ve eğitim çalışanımız kalmayacak.
Ne önemi var ki diye düşünmeyin, en azından gelecek öğretim yılına gönül rahatlığıyla girilir.
Turizm mi, eğitim mi?
“Keşke turizmi düşündüğümüz kadar eğitimi de düşünüyor olsaydık. İşte o zaman, alınan kararlar çok daha farklı olabilirdi.”
Böyle düşünenlerin sayısı o kadar çok ki!
Olaya “Biri para kazandırıyor, diğeri para harcatıyor” gözüyle baktığımız sürece, işin içinden çıkmamız mümkün değil.
Bir başkası da çıkar, “Eğer sınavlar için değil de yaşam için eğitim yapılıyor olsaydı vaka sayıları bu kadar artmaz, kısıtlamalara da hiç gerek kalmazdı” diyebilir!
Bu yüzden elmalar ile armutları birbirine karıştırmamak gerekir.
Bu noktada, hangi karar alınırsa alınsın, destekleyen kadar karşı çıkan da olacaktır.
Sorumlusu kim?
Pandemiye yönelik olarak, dünkü en önemli tartışma konularından biri de sorumluluğun kimde olduğu yönündeydi.
Sağlık Bakanı Koca’nın “Vakaların artmasının sorumlusu hepimiziz. 84 milyon!..” yönündeki açıklamasına çok itiraz vardı.
Ne söylendiyse yaptık diyenlerin haklı isyanı, umarız, ilerisi için kelime seçerken ve kuralları ihlal edenleri izlerken daha dikkatli olmayı beraberinde getirir!
Yeni alınan kararlara, hiç tartışmasız uyulması konusunda, ciddi bir iradenin artık ortaya konulması gerekiyor. Yoksa yine bir şekilde delinmeye başlanırsa, yazı da evde geçirmek zorunda kalırız ki bu da hiçbirimizin hoşuna gitmez!..
Eğitim konusunda ise orta noktayı bulmak mümkün değil.
Bu yüzden doğru olan ne ise o yapılmalı. Ama bu zor süreçte, öğrencilerin evde çok sıkıldığı, öğretmenlerin çok yorulduğu, velilerin de çok bunaldığı mutlaka göz önünde bulundurulmalı!..
Her şeyin en hayırlısı ne ise o olsun diyoruz...
Ne kadar adil?
Her çocuk ilgi ve yetenekler açısından birbirinden çok farklı. Bu yüzden hepsine aynı eğitim sistemini dayatmak yanlışların en büyüğü. Bakan Selçuk da bunun eğitimin doğasına aykırı olduğunu söylüyor. Daha vahim olanı ise tüm öğrencilerin aynı sınava girmek zorunda kalmaları!..
Eğitimde artılarımızı ve eksilerimizi çok iyi biliyoruz ama sonuç alamıyoruz. Söylenenlerin, vaat edilenlerin arkası gelmiyor.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Herkese 40 numara ayakkabı vererek ya da herkese aynı içerik, aynı kitap, aynı yöntem; bunun aslında eğitimin doğasına aykırı olduğunun hepimiz farkındayız. Kişiselleştirmeyi nasıl yapacağız? İşte tam da burada eğitim teknolojilerinin büyük katkısı devreye giriyor” demiş.
Doğru olan bu olduğuna göre, peki bugüne kadar gereği neden yerine getirilmedi?
Hadi dünü dünde bırakalım, bugün bu konuda ne yapılıyor?..
Eskiden göreve gelen her bakan yurt dışındaki işçilerimizi, özellikle de Almanya’daki vatandaşlarımızı ziyaret eder ve sorunlarını yerinde tespit ederdi.
Dövize çok ihtiyacımız olduğu yıllarda çok önemserdik. Sonra bir ara seçimlerde oy kullanıyorlar diye yine ciddiye alıyor gibi olduk ama arkası gelmedi.
İşte o günlerden birinde, yine bir ziyaret sonrası, Alman Bakanlardan biri şu serzenişte bulunma gereği hissetmişti:
“Gelen her Bakan sorunları tespit edip gidiyor, ne olur biri de artık sorunları çözüm için gelsin!..”
Şimdi aynı durum Milli Eğitim Bakanlarımız için de geçerli, her gelen sorunları belirliyor ama sorun çözen yok gibi!
Örneğin bireyselleştirilmiş eğitimden, sınav sisteminden, ders yükünden, öğretmen atama sisteminden, dershanelerden rahatsız olmayan yok gibi ama sorunlar çözüleceğine daha da katmerleniyor!..
Özetin özeti: Yarın kesinlikle bugünden daha güzel olacak ama bir türlü gelmiyor!..