Üniversiteye giriş sisteminde sıkıntılar var.
Bu sistem, üniversite sayısı 50, başvuran aday sayısı 1.5 milyonken tasarlanmıştı.
Şu anda üniversite sayımız 200’ü, aday sayısı da 3.5 milyonu aştı.
Kısacası bu elbise, bu bedene artık dar geliyor.
Dahası bugünün Türkiye’si, bugünün gençliği, 40 yıl öncesinin Türkiye’si ve gençliği değil. Büyük hedeflerimiz, büyük hayallerimiz var.
İşte bu yüzden YÖK ve ÖSYM’nin gençlerimizin yaşadıkları sıkıntılarla ilgilenmeleri gerekiyor...
Hakkaniyet şart
Üniversite kontenjanları dolusun da nasıl dolarsa dolsun mantığı yüzünden, “fırsat eşitliği”, “hakkaniyet”, “akademik donanım”, “kalite”, “adil ölçme değerlendirme”, “liyakat” gibi bu tür sınavların olmazsa olmazı olan kavramları tartışmalı hale getirmeye hiç kimsenin hakkı olmamalı.
Okullarda olduğu gibi 100 üzerinden 50’nin altında not alanın sınıf tekrarı yapacağı ya da açıkta kaldığı bir sistem uygulansaydı, tıp, hukuk, mühendislikler gibi başarı sırası şartı olan bazı bölümleri çıkardığımızda, bırakın üniversiteyi kazanamayanları, kazananların üçte ikisi de açıkta kalırdı.
Peki, bu tablo neden kaynaklanıyor.
Adayların başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. Yine aynı şekilde YÖK ve ÖSYM’nin uygulamalarında art niyet aramak da abartılı olur.
Peki, ne yapmak gerekir?
YÖK ve ÖSYM’nin günümüz koşulları ve “Türkiye Yüzyılı” çerçevesinde yeniden yapılanması ya da yerlerine yenileri gerekiyor...
YKS’de ne oldu?
Gelin önce yerleştirme sonuçları açıklandıktan sonra ortaya çıkan tabloya bir göz atalım:
Adaylardan ancak üçte biri ilk üç tercihine girebildi. Yeni mezunların üçte ikisi açıkta kaldı. Tıp fakültelerinde 700, hukuk fakültelerinde 750 kontenjan açığı var.
Yarım milyon aday başvurduğu halde sınava girmedi, bir milyon aday tercih hakkı olmasına rağmen tercih yapmadı.
Uzun yıllar “en başarılı liseler” ünvanını koruyan fen liseleri, bu ünvanı bu yıl da sosyal bilimler liselerine kaptırdı. Fen liseleri ama tablo ilginç ötesi! Yerleştirme puanı hesaplanan aday sayısı 56 bin, tercih yapan 36 bin, lisans bölümlerine giren ise 28 bin! Yani tam yarısı açıkta!
En başarılı okul türü, bu yıl da yüzde 62 yerleşme oranıyla sosyal bilimler liseleri. Bu okul türünden yerleştirme puanı hesaplan 12.438 adaydan 8.990’ı tercih yaptı 6.135’i bir lisans programına yerleşti.
Ücretleri yarım milyon lirayı bulan yabancı dille eğitim veren kolejlerdeki başarı tablosu ise “Onca fedakârlığın karşılığı bu mu olmamalıydı?” sorusunu beraberinde getiriyor. 195 bin adayın puanı hesaplanmış, 126 bini tercih yapmış, lisans programlarına yerleşen sayısı ise 69 bin!
Anadolu lisesi mezunu 822 bin adayın yeşleştirme puanı hesaplanmış, 502 bin tercih yapmış, lisans programlarına giren sayısı 184 bin!
Meslek liseleri ve imam hatip liselerindeki tablo daha da iç karartıcı ve kesinlikle sorgulanması gerekiyor.
Kontenjanlar doldu diye seviniliyor ama görünen o ki detaylarla ilgilenen yok.
Sınava başvuran 3.5 milyon adaydan 4 yıl ve üzeri lisans programlarına yerleşenlerin sayısı sadece 481 bin! Bunlardan ilk üç tercihine girenlerin oranı ise bunun ancak üçte biri!
En çarpıcı olanlar
160 puan alan Boğaziçi Fizik’e, 509 puan alan Bolu Kanatlı Hayvancılık bölümüne girdi. Aynı üniversitenin aynı bölümüne giren öğrenciler arasındaki puan farkı 400’e, sıralama farkı 2 milyona çıktı!
İlk 10 bine giren adayların giremedikleri bölümlere, ilk 3 milyona giremeyenlerin girmesine olanak sağladı.
Tıp, hukuk, mühendisliklere getirilen başarı sıralaması barajı, kontenjanların altında kalınca yüz binlerce adayın hayalini kurduğu bu fakülteler boş kaldı.
Mühendislikler ve hukukta olduğu gibi başta tıp olmak üzere sağlık bilimlerinde de aynı bölüme giren öğrenciler arasında büyük uçurumlar var. Özellikle de vakıf üniversitelerinde.
Örneğin tıp ilk 50 binden öğrenci alıyor. Aynı fakülteye ilk 100’den tam burslu öğrenci de giriyor, 40 bininci sıradaki paralı öğrenci de girebiliyor. Yine aynı şekilde mühendisliğe ilk binden öğrenci de girebiliyor 250 bininci sıradaki öğrenci de.
Ebelik, acil yardım, fizyoterapi ve çocuk gelişimi gibi hayati bölümlerde durum daha da vahim. Bu bölümlere 3 milyonuncu sıradan gidenler de var…
Özetin özeti: Kantar yanlış ölçüyorsa hiçbir şeyi doğru tartamazsınız!..