Osmanlı İmparatorluğu döneminde ticareti azınlıklar yapardı. Askeri ve mülki yönetici yetiştiren okulların dışında, öğretmen ve mühendis yetiştiren kurumlar ancak 18. yüzyılda açılabildi. Diğer alanlarda ise usta çırak ilişkisi hakimdi. Ama öyle "usta"lar çıkmış ki, mekteplilere taş çıkartmışlar.
Cumhuriyet'le birlikte Osmanlı'nın tutucu, ürkek, ezbere dayalı eğitim sistemine son verilerek, her alanda bilimsel bir anlayışla çağdaş meslek adamları yetiştirilmeye başlandı. Henüz Nobel'e aday olan bilimadamlarımız, alanında dünyanın bir numaralı mühendisi, doktoru, iktsatçısı, hukukçusu, mimarı, eğitimcisi, diplomatı yok ama, yetişmiş insan gücü açısından ilk 20 ülke arasına kesinlikle girebiliriz.
Evet dünya çapında uzmanlarımız, yöneticilerimiz yok. Ancak Türkiye'deki kurumlarda söz sahibi olabilecek hemen her alanda yüzlerce, binlerce yetişmiş kadromuz var. Ama eski alışkanlığın bir devamından mı, yoksa yabancı hayranlığından mıdır belli değil, "illa da yabancı olsun" anlayışından henüz kurtulabilmiş değiliz.
İstanbul'daki Türk kolejlerin çoğunun başında yabancı müdür var. Büyük otellerin, şirketlerin çoğunun başında da yine yabancılar bulunuyor. Bu alanda yetişmiş elaman mı yok, yoksa gelenler bizimkilerden çok daha mı iyi? Her iki konuda da bir sıkıntı yok. Eğer eğitim söz konusuysa, düzeyi çok daha iyi olan, üstelik eğitimini dünyanın en iyi üniversitelerinde yapanlarımız bile var ama, yabancı pasaportları olmadığı için hep dışlandılar.
Mimar Sinan'ı çıkaran bir milletiz. Ama İstanbul'a damgasını vuran yapılar hep yabancı mimarların elinden çıkıyor. İşte bazıları: Alisamiyen Stadyumu, Atatürk Havalimanı Yeni Terminali, Şişli Ticaret Merkezi, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Yapı Kredi Operasyon Merkezi, İş Bankası gökdelenleri, Alkent İstanbul 2000, Kemer Country.
Doğan Hasol, Cumhuriyet'teki makalesinde, Koç Üniversitesi'ni İran asıllı ABD'li bir mimarın yaptığına ilişkin yazımdan alıntılar yapıp yukarıdaki örnekleri de vererek eklemiş: Küreselleşme çağında yabancıların gelip Türkiye'de çalışmaları doğaldır diyenler çıkabilir. Ama bu tek taraflı olmamalıdır. Emperyalizm yanlızca topla tüfekle gelmez. Müzikle, dille, eğitimle, örnekte görüldüğü gibi mimarlıkla da gelir. Ve bu kültür emperyalizmidir. Buna çanak tutanların çoğu da nedense, milli değerler konusunda herkesten duyarlı olduklarını ileri süren, milliyetçilik konusunda kimseye söz bırakmayan kişiler ya da kurumlardır.
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr