CUMHURBAŞKANI Demirel, Başbakan Yılmaz ve diğer liderler, katıldıkları her toplantıda Türkiye'nin öncelikli meselesinin "eğitim" olduğunu söylüyorlar. İşte kendilerine fırsat: Eğitimin, bu dönemde, artık kangren haline dönüşen giriş sınavlarından daha büyük sorunu yok. Çözsünler bu sorunu, tarihe geçsinler.
Giriş sınavları yüzünden eğitim sistemimiz felç oldu. Öğrenciler okul yerine dershanelere yöneldi. Kaynaklar daha iyi eğitim için değil "manyakça" bir yarış için tüketildi, tüketilmeye de devam ediyor.
Üniversiteye giriş sorunu 20 yıl önce de vardı, şimdi de var. Üniversite önündeki yığılma azalacağına giderek artıyor. Batılı ülkeler, gençleri yükseköğrenim görsün diye teşvik ederken, biz önlerine engel çıkartmaktan öte hiçbir girişimde bulunmuyoruz.
Yükseköğrenimde okullaşma oranı açıköğretim hariç yüzde 17'lerde. Oysa Avrupa ortalaması yüzde 45'lerde, ABD, Kanada, Japonya gibi bilgi toplumlarında ise yüzde 70'in üzerinde. Üstelik eğitimin kalitesi de bizdekinden çok daha iyi.
Son 20 yılda, eğitim sistemimiz, sınav belasından kurtarılacağına, akılcı önlemler geliştirileceğine, sınav sektörü beslendi. Bugün liseden yeni mezun olan öğrencilerin üniversiteyi kazanma oranı sadece yüzde 20. Dershaneye gitmeyen, özel ders almayan sınavı kazanamaz noktasına getirildi. Tüm adaylar dershaneye, özel kurslara yönlendirildi. Ama onların da yarısı kazanamadı. Çünkü kontenjanlar yetersizdi.
Sınavlara dopingli girenlerin kazanır hale gelmesi, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini daha da korkunç boyutlara getirdi. Robert Lisesi mezunu ile Şırnak Lisesi mezununu aynı sınava sokarak en büyük adaletsizliği yaratan sistem, para bulup dershaneye gidemeyenleri iyice sistemin dışına itti.
Gençlerin, sadece eğitim sistemine değil, hükümete, devlete, siyasilere, üniversiteye olan güvenlerinin sarsılmasının en önemli nedenlerinden biri, işte bu haksızlıklar. Geçen yıl 4 bin 355 lise birincisinden bin 59'unun açıkta kalması düşündürücüdür. Gençler elinden geleni yapıp, sadece sınıfını geçmekle kalmamış, yüzlerce arkadaşını geride bırakarak okul birincisi olmuşlar. Verilen eğitim yetersizdi ki, hiçbir yere giremediler. Şimdi kabahat kimin? Eğer suçlu aranıyorsa, en son akla gelen öğrenciler olmalıdır...
Geriye dönüp baktığımızda, devleti yönetenler öğrencileri kandırmaktan öte ne yaptılar? Hemen hemen hepsi tıpkı Çiller gibi sınavları sadece lafta kaldırdı. Uzun vadeli çözümler üretemediler...
Sınavlar ne öğrencilerde, ne de ailelerde moral bıraktı. Üstüne üstlük, aylarca, yıllarca sınavlara hazırlanıp, bir yeri kazananlar da, aradığını bulamamanın hayal kırıklığı içinde. Tabela okullar, bir işe yaramayan diplomalar ve yıkılan hayaller. İşte gençliğin bugünkü hali. Madalyonun öbür yüzünde ise, duyarsız liderler, kendini yenilemeyen üniversiteler, işsiz ziraatçiyi, veterineri öğretmen yapan Milli Eğitim Bakanlığı ve proje üretemeyen DPT var... Yazık, çok yazık!
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr