Seçim öncesinde yapılacak çok iş vardı. Verilen vaatler çerçevesinde şimdi daha çok iş var.
Pek çok konuda olduğu gibi eğitimde de ciddi anlamda bir değişim söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta bunun sinyallerini verdi. Sık sık da dile getirdi.
Bu konudaki rahatsızlıklar bakalım nasıl giderilecek?..
Milli Eğitim Bakanlığı, 20 yılı aşan Ak Parti iktidarı döneminde en fazla el değiştiren bakanlık oldu.
Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş (Çubukçu), Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer.
Peki, iz bırakan oldu mu?
Ekonomide olduğu gibi eski Bakanlardan birisine yeniden bu sorumluluk verilir mi?
Örneğin Mehmet Şimşek gibi konuşulan bir isim var mı?
Duyduk desek yalan olur.
Yeni Milli Eğitim Bakanı bir anlamda eğitimdeki yeni yol haritasının sinyallerini verecek.
Erdoğan 2002’den bugüne,
- “Sınavlar azaltılsın, evlatlarımız rahatlasın” dedikçe, sınavlara bağımlılık daha da arttı.
- “Üniversitelerimiz ilk 100’e, ilk 500’e girsin” dedikçe sıralamalar daha da geriledi.
- “Önce meslek, sonra da iş, güç sahibi olsun” dedikçe diplomalı işsiz sayısı daha da arttı.
- “Değerlerimize sahip çıkan nesiller yetişsin” dedikçe değerlerden daha da uzaklaşıldı.
- “Dershaneler kapatılsın” dedikçe, değişen sadece isimleri oldu ve sayıları daha da arttı.
- “Ders kitapları ücretsiz olsun” dedikçe, asıl ders kitapları çöpe atıldı, yardımcı ders kitapları öne çıkarıldı.
-“Okul öncesi ve mesleki eğitim olmazsa olmazımız olsun” dedikçe, rakamların dışında değişen bir şey olmadı.
- “Tam gün eğitim” sözü verdikçe, ikili eğitimden bir türlü kurtulamadık.
- “İkinci yabancı dil şart” ısrarı yeterince ciddiye alınmadı.
Benzeri daha onlarca, hatta yüzlerce madde sıralanabilir. Geriye dönüp baktığımızda, sorunun hedeflerde ya da vizyonda değil, uygulamada olduğu çok net bir şekilde görülebiliyor.
Bakan değişikliğinin bu kadar çok olmasının en önemli nedeni de bu.
Mehmet Şimşek örneğinde olduğu gibi, “Gelsin işleri düzeltsin, kaldığı yerden yola devam etsin” beklentisi yaratan ya da kulislerde isminden söz edilen eski bir Milli Eğitim Bakanı yok.
Peki, öne çıkan isimler var mı?
Keşke bugüne kadar yılmadan, usanmadan eğitime kafa yoran üç beş isim bulunsa ve bunlar içerisinde en çok hak eden, çözüm üreten biri ile yola devam edilse ne iyi olur.
İlk ve orta öğretimde tablo böyle de yükseköğretimde farklı mı?
Eminiz ki YÖK’ü, ÖSYM’yi ve benzeri kurumları içine alan yükseköğretim yapılanmasında da yeni bir düzenlemeye gidilecektir. Tıpkı Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nda olduğu gibi!..
Bakan kim olur?
Böylesi dönemlerde “Bakan Toto” oynayan çok olur.
Oysa bu konuda yetkili tek isim vardır ve onun kafasındaki isim ya da isimleri bilmek ya da tahmin etmek, genelde hep çok yanıltıcı olur.
Demirel de Milli Eğitim’de çok bakan değiştiren isimlerden birisiydi. Son yıllarında, neden hep eğitimin çok uzağındaki isimleri seçtiğini sorduğumda, “Böylesi dönemlerde hep farklı dengelere bakardık” demişti.
“Peki, şu anki siz olsanız, yine aynı Bakanları atar mıydınız?” diye sorduğumda ise ne “evet” ne de “hayır” demiş, topu taca atmayı tercih etmişti.
Görünen o ki yeni kabine listesi hazırlanırken, Cumhurbaşkanı’nı en çok düşündüren isimlerden birisi Milli Eğitim Bakanı olacak.
Onca tecrübe ve yaşanmışlıktan sonra yoğurdu üfleyerek yemeye ve en doğru ismi bulmaya çalışacaktır.
Temennimiz, bu kez hem eğitimi hem de politikayı iyi bilen, sorunları tespit etmek için değil, çözüm üretmek için gelen “kalıcı” bir Bakanımızın olmasıdır. Eğitime vakıf ve bu yönde başarılı çözümler üretmeye kararlı yeni Bakanımızın arkasındaki en büyük güç bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi olacaktır. Umarız bu şansını en iyi şekilde değerlendirir.
Özetin özeti: Yapacak çok iş var. Enerjimizin, kaynaklarımızın, zamanımızın ve en önemlisi de umutlarımızın zerresi bile boşa gitmemeli.