Her şeyin başı para, güç, demokrasi, hukuk, üretim ya da farklı argüman sunanlara karşı ille de eğitim demeye devam ediyoruz.
Nedeni çok çok açık: Eğer sağlam bir eğitim altyapısı söz konusu değilse elde edilen tüm o değerlerin sürdürülebilir olması mümkün değil.
Bunu görmek için de çok uzaklara gitmeye gerek yok yakın çevrenize bakın yeter.
Eğitime bakarken de sayılara, oranlara, diplomalara değil kazanımlarına bakmak gerekir.
Örneğin doğru insan, doğru yurttaş yetiştirebiliyor mu, hakkı, hukuku, demokrasiyi, üretimi, paylaşmayı özümsemiş mi, elindeki kaynakları ve gücü doğru kullanabiliyor mu?
Bütün bunlar eğitimin görevi mi diye sorgulayanlar olacak olursa, evet eğitimin görevi.
“Yedisinde ne ise yetmişinde odur” diye yaşamı bir cümlede özetleyen müthiş bir atasözümüz var.
Kökenine indiğinizde bilimsel olarak da desteklenir.
Kişilerin temel karakterlerinin önemli bir bölümü okul öncesinde, devamı da sonraki eğitim kademelerinde şekillenir, iş yaşamında da gelişir ya da körelir…
Duran saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiği bu süreçte hemen herkesin karşısına öyle ya da böyle farklı fırsatlar çıkabiliyor. Peki kaçımız bunu hakkıyla değerlendirebiliyor, sürdürülebilir hale getiriyor?
Ülkelerin olduğu gibi kişilerin yaşam standardı ile eğitim standardı arasında derin bir bağ var.
İsteğiniz kadar zengin ve güçlü olun, eğer demokrasiyi, hukuku, üretimi, paylaşmayı özümsemediyseniz ve önemlisi de aklı ve bilimi referans olarak kabul etmediyseniz sahip olduğunuz tüm o değerlerin nesiller boyu kalıcı olması hayal olmanın ötesine geçemez.
Bu konuda da yine yakın çevrenize göz atmakta yarar var. Örneğin bir, iki asrı geride bırakmış kaç eğitim kurumumuz, şirketimiz, anayasamız, tarihi dokusunu korumuş kentimiz, markamız, gazetemiz, dergimiz, ansiklopedimiz var?..
Eğitimi kurgularken sadece bugünü değil, dünün birikimiyle geleceği de hesaba katmak gerekir. Yetiştireceğimiz öğrenciler de sadece günü kurtarmakla yetinmeyip geleceğe de damga vuracak donanıma sahip olmalılar. Yoksa hiçbir kalıcılığı olmayan dayatmaların ötesine geçemeyiz…
Biz bize karşıyız!
Yabancı ülkeler diplomalarımızı tanımıyor diye kıyametler kopartıyoruz. Peki kendimiz, kendi verdiğimiz diplomaları tanıyor muyuz?
Örneğin MEB’in eğitim fakültesi diplomalarını yok sayıp, Öğretmen Akademisi kurması neyin nesi? İkinci bir eğitime neden gerek duyuluyor. Eğitim fakülteleri yetersiz ise neden düzeltilmiyor?
Yok eğer eskiden olduğu gibi Yüksek Öğretmen Okulları yeniden açılacaksa, neden kaldırıldılar?
Yoksa iddia edildiği gibi amaç arka bahçe sevdası mı?..
Okul öncesinden doktoraya kadar eğitimin hemen her alanında ciddi sorunlarımız var. Pek çoğu da kronikleşmiş durumda.
Peki sorunların çözümü için bir ortak akıl söz konusu mu?
Hayır, hayır, hayır…
İlkokul öğretmenleri okul öncesinden, ortaokul öğretmenleri ilkokullardan, liseler ortaokullardan, üniversiteler liselerden, başta MEB olmak üzere işverenler de iyi bir eğitim veremediği için üniversitelerden şikâyetçi.
Söz konusu bu şikâyet zinciri, mastıra, doktoraya hatta doçentlik ve profesörlüğe kadar uzanıyor.
“İlkokul öğrencilerimiz yetersiz de profesörlerimiz yeterli mi?’ diyen çok kişi var.
Yine aynı şekilde mühendislerimiz donanımsız da doktorlarımız, hukukçularımız, ziraatçılarımız, medyamız, idari ve mülki amirlerimiz çok mu daha donanımlı diyenlerin sayısı da azımsanmayacak derecede fazla.
Görünen o ki insan yetiştirme düzenimizde ve özellikle de kalifiye işgücü yetiştirmede ciddi sorunlarımız var. Daha da vahimi bunu asla kabullenmiyoruz.
Sürekli yeni barajlar, yeni sınavlar, yeni uygulamalar getiriyoruz ama onların ne kadar işe yaradığı da gün gibi ortada.
Gerekli olan sağlıklı bir durum tespiti, özeleştiri, ortak akıl, liyakat ve en önemlisi de çözüm arzusu ama bu da maalesef pek çoğumuzda yok!
Günü kurtarmakla yetinmeye daha ne kadar devam edeceğiz?..
Hemen her alanda kalite, yeterlilik, liyakat ve sürdürülebilirlik çok önemli ama eğitimde çok daha önemli. Eğer bu kavramları yaşam biçimi haline getiremezseniz devamı gelmez.
Sadece günü kurtarmakla yetinirsiniz, o kadar…
Özetin özeti: Eğitimde, bilimde, kalitede, yeterlilikte, liyakatte ve sürdürülebilirlikte yol almadan, topyekûn kalkınma mümkün değil! Ne olur artık bunu anlayalım!..