Eğitim deyip geçmeyin. 50 milyonumuz eğitimle iç içe.
Eğitimde huzuru, mutluluğu, liyakati, fırsat eşitliğini, üretkenliği ve adaleti sağlamadan hayalini kurduğumuz geleceğe kavuşmamız mümkün değil.
İşte bu yüzden devletiyle, milletiyle, öğretmeni ve öğrencisiyle, velisi ve okul sahipleriyle, işvereni ve eğitimin diğer paydaşlarıyla bir an önce bu ortak değerlerde buluşmak zorundayız... Peki bu noktada biz gençlerden neler bekliyor, neler istiyor ve ne veriyoruz? Gelin önce beklentilerimize bir göz atalım:
Üretmekten asla vazgeçmeyen,
Ayağını yorganına kadar uzatan,
Şükretmesini bilen,
Saygılı, hoşgörülü, coşkulu,
Yaşadığı ortamdan mutlu olan,
Gerektiğinde çuvaldızın en büyüğünü kendisine batıran,
Sadece çevresindeki değil dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen,
Başta milli ve manevi olmak üzere değerlerimize sahip çıkan,
Kinle, nefretle değil, huzur ve esenlikle beslenen,
Yaptığı işi seven ve onunla mutlu olan,
Paylaşmasını bilen,
Kendi hakları gibi başkalarının hakkına da saygı duyan ve koruyan,
Doğayla, yaşadığı kentle barışık,
Okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını seven ve onlarla gurur duyan,
Çok çalışan, günde 500 test çözen, itaat eden, elindekiyle yetinen ve daha yüzlerce istek… Peki onlar bizden ne istiyor ve biz onlara veriyoruz?
Hemen her alanda özgürlük, daha iyi bir yaşam standardı ve gelecek güvencesi… Çok abartılı istekler mi?
Kesinlikle hayır.
Çerçevenin iyi çizilmesi, kuralların doğru konulması, herkese adil davranılması ve özellikle de liyakatin esas alınması onlara yeter de artar.
Gelinen noktaya bakıldığında beklentilerle uygulamaların birbiriyle örtüştüğünü söylemek bırakın inandırıcı olmayı, samimiyetin de olmadığını ortaya koyar…
Hepimizin çok iyi bildiği ve bir an önce kurtulmak istediği tabloya bir kez daha göz atalım: Sınavlar yüzünden çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor, İş aslanın ağzında değil, midesinde ve ona ulaşmak artık çok zor,
Gelecek güvencesi yok gibi,
İstediği alanda eğitim gören ve eğitim aldığı alanda çalışan sayısı her geçen gün azalıyor, Sadece maaşla ay sonu getirmek büyük fedakarlıklar gerektiriyor,
Sınavlardan çok bunalmış durumdalar ama başka çareleri de yok gibi,
Her şeyin daha iyisini istiyorlar ama ulaşamıyorlar,
Yorgunlar, kırgınlar, kızgınlar, umutsuzlar...
Sorumlusu kim?
Görünen o ki ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği açısından ortada ciddi sorular var. Benzeri sorunlar sadece bizim değil birçok ülkenin en önemli baş ağrılarından birisi. Yıllar önce bu noktaya gelen Güney Kore, “Mutlu Eğitim Projesi” başlatarak, sorunlardan kurtulmaya çalıştı ve büyük ölçüde de başarılı oldu.
Bu noktada kabahatli arama yerine sorunları doğru tespit eder ve doğru tedavi yöntemleri uygularsak kısa sürede ciddi yol kat edebiliriz.
Sorun kişi ve kurumlardan çok sistemde, çözümü ise akla, bilime, liyakate ve en önemlisi de fırsat eşitliğine, ilgi, yetenek, beklenti ve geleceğe yönelik doğru bir yönlendirme sisteminde. 10 milyondan fazla diplomalı işsizimiz var ve önümüzdeki yıllarda bugünkü mesleklerden çoğu yok olacak, yerine yeni meslekler gelecek!
‘Peki bütün bunların eğitimle ne ilgisi var’ diyenler mutlaka çıkacaktır.
Eğitim ve öğretim iyi ayaklı bir süreçtir ve biz öyle ya da böyle öğretime odaklandık, eğitimi unuttuk. Geleceğin mimarları olan öğretmenlerimizi değersizleştirdik, müfredat programlarımızı yenilemedik, üretim ve istihdam odaklı eğitim yerine sınav odaklı eğitime takılıp kaldık…
Özetin özeti: Geleceğin altın anahtarı eğitimde. Ne olur artık bunu görelim!..