Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bayramınızın huzurlu ve bir o kadar da keyifli geçtiğini umar ve öyle geçmesini temenni ettikten sonra “Neden ille de eğitim” konusuna kaldığımız yerden devam edelim.

Neden mi?

Yarınlar bugünden daha iyi olsun diye.

“Eğitime gelinceye kadar daha yüzlerce sorun var” diyenleriniz çok olacaktır.

Zaten hep böyle düşünüldüğü için bu noktaya gelinmedi mi?

Günümüzün olmazsa olmaz değerlerinin en tepesinde “sürdürülebilirlik” geliyor ve bunun yolu da eğitimden geçiyor.

Yarım eğitimle, yarım akılla ya da başka referanslarla gidilen yol ya çıkmaz yol oluyor ya da on çıkışı olan bir dönemece dönüşüyor ve hangisine gireceğinize sağlıklı karar verme olanağınız tamamen şansa kalıyor!

Haberin Devamı

Şans hayatta hemen herkesin kapısını öyle ya da böyle bir kez çalıyor. Onu bile değerlendirmenin ve elde edilen avantajın sürdürülebilir hale gelmesi aldığınız ya da alacağınız eğitime ve yetiştirilme şeklinize bağlı.

İşte bu noktada eğitimden beklentilerimizi gelin hep birlikte alt alta sıralayalım.

Öğrencilerin, öğretmenlerin, ebeveynlerin, işverenlerin ve devletin beklentileri ile gelinen noktayı karşılaştıralım.

Kaçı birbiriyle örtüşüyor?

Kaçı sürdürülebilir?

Kaçı kimin işine geliyor?

Kaçı kimi mutlu ediyor?

Kaçı kimi perişan ediyor?

Beklentiler?

Beklentiler hiyerarşisine gençlerden başlayalım.

Olabildiğince özgür olmak istiyorlar. Yaşam standartlarından asla taviz vermiyorlar. Dayatmalara karşılar. Hızlı karar veriyor, çabuk sıkılıyorlar ve önemli olan hep kendi doğruları. Dinamik ve girişimciler. Tırnaklarıyla kazıyan değil yöneten olmak istiyorlar.

Sokaktaki hayatı değil sosyal medyayı tercih ediyorlar. O dünyanın bir parçasılar.

Öğretmenlerimiz bu süreçte üçlü bir kıskacın baskısı altındalar. Devlet, veli ve öğrenci üçgeninde adeta boğulmuş durumdalar. Pedagojik anlamda yapmaları gerekenleri değil, kendilerine dayatılanları yapmak zorunda kalıyorlar. Atama ve kariyer sistemleri kahredici.

Mesleklerinden soğutmak ve kendilerini mutsuz etmek için herkes yangına odun taşıyor.

Ebeveynler çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için her türlü fedakârlığa katlanıyorlar ama ne istiyorlarsa hep tersi oluyor. Çocuklarının gözlerinin önünde mum gibi erimelerine, sınavlar nedeniyle enkaza dönüşmelerine dayanamıyorlar. En acısı da hiçbir şey yapamamanın çaresizliği içindeler.

Haberin Devamı

İşverenlerin diplomalılardan beklentileri ile onları mezun edenlerin beklentileri hiçbir zaman örtüşmedi. Onlar yaratıcı ve farkındalık yaratan öz güvenli, girişimci, donanımlı, tuttuğunu koparan gençler istedikçe, sistem onları köreltti, istedikleri alanlardan çok istemedikleri alanlara yöneltti ve en önemlisi de işverenlerin gözünde değersizleştirdi.

Devlete gelince, anayasal görevleri nedeniyle iyi bir yurttaş, mutlu bir öğrencilik ve en önemlisi de geleceğimizi emanet edeceğimiz donanımlı ve sorumluluk sahibi gençler yetiştirmek istiyor, bütçeden en büyük payı ona ayırıyor. O da doğru olanı yaptığını sanıyor ama diğer paydaşlar gibi tüm kişi ve kurumlarıyla kendisi de sonuçtan hiç memnun değil.

Peki, o zaman nerede hata yapıyoruz?..

Haberin Devamı

En büyük sorun?

 Eğitimin görünen en büyük eksikliği diyalog eksikliği ve ben yaptım oldu mantığıdır.

Bırakın farklı iktidarları, aynı iktidarın bakanları bile dünden bugüne birçok konuda birbirine taban tabana zıt projelere imza attı.

İktidar muhalefetle, üniversiteler işverenle, ebeveynler öğretmenlerle, mezunlar öğrencilerle, sendikalar okul sahipleriyle hep mesafeli oldu. Üniversite/sanayi iş birliği hep havada kaldı. Arzu edilen birlik ruhu maalesef hiçbir zaman gerçekleşmedi.

Hemen herkes, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğinden daha önemli ne olabilir ki görüşünde ama gelinen nokta da ortada.

Özetin özeti: Daha keyifli bayramlar için de daha iyi bir eğitim şart. Niye mi? Onu da bir sonraki yazımızda ele alacağız.