Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Öğretmen, öğretim elemanı, usta öğretici, belletmen ya da başka hangi isim veriliyor olursa olsun hepsi bizim için çok önemliydi. Sınıfa giren, bize bir şey öğreten herkes başımızın tacıydı. Onlara saygıda kusur etmek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Onları gördüğümüzde ayağa kalkar, önümüzü iliklerdik. Peki ne değişti de bugün bu noktaya geldik?.. Öğretmenlerimizi ve öğretmenlik mesleğini sıradanlaştıran, değersizleştiren, iteleyip kakalayan, üç kuruş maaşa çalıştıran, protokolde en son sıraya atan, yoldan geçeni sınıfa sokan kim oldu, kim seyirci kaldı, kim üzerine düşeni yaptı ya da yapmadı? Kabahatli ararsak içinden çıkamayız. Neden mi? Bu çorbada hepimizin tuzu var da ondan!.. Dünü dünde bırakıp, onlara Cumhuriyetin ilk yıllarında sahip oldukları saygınlığı yeniden kazandırmalıyız. Bu sadece iktidarların, MEB’in, YÖK’ün, üniversitelerin değil, velilerimizin, sendikaların, öğrencilerin ve diğer tüm yurttaşlarımızın asli görevi.

Haberin Devamı

Birinci yüzyılın mimarı onlardı, ikinci yüzyılın mimarı da yine onlar olmalı. Onlar ne kadar donanımlı, ne kadar mutlu, ne kadar vizyoner ve ne kadar saygın olurlarsa, 2. Yüzyıl’a başlangıcımız da o denli güçlü olacaktır…

Atama ve kariyer

Öğretmenlik mesleği ve kariyer basamakları zaten Arap saçına dönmüştü mülakat ve öğretmen akademisi ile daha da içinden çıkılmaz hale geldi.

Aynı okulda, aynı derse giren çeşit çeşit öğretmen var. Üniversitelerde peynir ekmek gibi dağıtılan akademik unvanların ise neredeyse hiçbir anlamı kalmadı. Yeni getirilen düzenlemelerin gidişatı pozitif yönde etkileyeceğine inananların sayısı ise yok denecek kadar az. En acısı da maaşları yerlerde sürünüyor.

Rekor kırma konusunda enteresan yöntemler geliştiriyoruz.

Örneğin milyonlarca diplomalı işsizimiz varken, üniversite başvurularında rekor kırıyoruz. Bir milyon öğretmen fazlamız varken, atanma şansı neredeyse sıfır olan branşların kontenjanları azaltılacağına hâlâ artırılıyor!

Doktoralı işsiz olur mu?

Olmaması gerekir.

Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir kavramla karşılaşmamız mümkün değil. Peki nasıl oldu da böylesi bir tablo ile karşı karşıya kaldık?

Haberin Devamı

O kadar çok neden var ki hangi birini sayalım.

Örneğin peynir ekmek gibi dağıtılan akademik unvanlar.

Örneğin işsizlik nedeniyle akademik kariyere yöneliş. Örneğin vakıf üniversitelerinin akademik kariyeri bile kazanç kapısı haline getirmeleri. Örneğin YÖK’ün bu konudaki zikzakları.

Örneğin siyasetin bu konulardaki duyarsızlığı.

Örneğin hâlâ dinmek bilmeyen diploma aşkımız.

Ve en önemlisi de plansızlık, programsızlık, vurdumduymazlık…

Profesör?

Profesörlük unvanı, gelişmiş ülkelerde sadece görev yapılan üniversitelerde kullanılır. Birinde aldığınız unvanı, diğer üniversitelerde ve başka yerlerde kullanamazsınız ama bizde sokaklardaki işyeri tabelalarında ve en olmayacak yerlerde profesör unvanından geçilmiyor.

Ücretlere gelince, ne öğretmenlerimiz ne de araştırma görevlisinden profesörüne öğretim elemanlarımız, hak ettikleri maaşı alamadıkları gibi hak ettikleri saygıyı da göremiyorlar. Ücretli öğretmenlerimize verilen maddi ve manevi değer ise asla kabul edilemez bir noktada. Oysa onlar geleceğin mimarları ve her şeyin en iyisini fazlasıyla hak ediyorlar. Hak etmeyenler söz konusu ise onları o mesleğe almaya da, tutmaya da hiç kimsenin hakkı olmamalı!

Haberin Devamı

Hocalarımıza birinci yüzyılın başlarındaki değeri verelim yeter!

Bugünlere onlar sayesinde geldik, geleceği de yine onlarla zirveye taşıyabiliriz. Şunu sakın unutmayalım:

Öğretmenler ve bilim insanları ne kadar güçlü ve mutlu ise ülkeleri de o kadar güçlü ve mutlu oluyor…

Her meslek önemli ama!

Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği ülkemizde bin, gelişmiş ülkelerde ise 15 bin civarında. Pek çoğu işlevini kaybederken, hemen her gün literatüre yeni meslekler ekleniyor. Bu değişim süreci önümüzdeki 10 yıl içerisinde daha da hızlanacak.

Ve, dün olduğu gibi geleceğin meslek adamlarını yetiştirecek olanlar da yine hocalarımız olacak. İşte bu yüzden hem moral ve motivasyon hem de donanım ve saygınlık açısından onları zirveye taşımalıyız.

Taşımalıyız ki onlar da geleceği inşa edecek gençlerimizi zirveye taşısınlar...

Özetin özeti: Öğretmenler mutluysa ülke mutludur!..