Sokağa çıkamasak da gökyüzündeki güneşi, uçuşan kuşları, bahçedeki ağaçları görebiliyoruz.
Dışarıda sanki bahar havası var.
Beton yığınlarından arta kalan mini minnacık toprak alanlar yemyeşil.
Nisan ve mayıs aylarında çiçek açan erik ve benzeri bazı ağaçlar çoktan beyaza boyandı.
Diğerlerinin de tomurcukları patlamak üzere. Adeta kış ortasında baharı yaşıyoruz.
Mevsim koşullarına göre olması gereken kar, kış, yağmurdan ise eser yok!
İstanbul böyle de başka yerler farklı mı?
Çoğu yer böyle deniliyor.
Barajlardaki su miktarı yüzde 20’lere kadar inmiş. Bırakın kentleri, kayak bölgelerine bile kar yağmamış.
Küresel ısınma dedikleri bu olsa gerek!
Mevsim kayması olduğunu söyleyenler de var ama ne kadar kaysa da yine de kışa yönelik bir işaretin şu ana kadar olması gerekirdi.
Eminiz ki iklim bilimcilerin bu konuda söyleyecekleri çok şey vardır.
Belki de söylemeye de devam ediyorlar ama belli ki kendilerine medyada yer bulamıyorlar!
En korkulan ise çiçekler açtıktan sonra birkaç günlüğüne de olsa aniden zehir zemberek bir kışın gelmesi. Olası bir don tüm çiçekleri yakabilir. Tıpkı yağmayan yağmur nedeniyle kurak toprakta kavrulan tohumlar gibi.
Bu da çiftçilerin sonu ve hayatın hemen her alanda daha da zorlaşacağının ilk işaretleri olabilir!..
Küresel uzmanlar, koronadan daha büyük tehlikenin, kuraklık ve ona bağlı kıtlık olacağını uzun yıllardır söylüyor!
Tamam, koronaya hazırlıksız yakalandık ve kimyamız bozuldu ama kuraklık ve kıtlık konusunda hiç kimse bunu söyleyemez!..
Tarım ovalarını betonlaştırıp, akarsuları zehirleyip, köyleri yaşanmaz hale getirirken, günün birinde doğanın bizden intikam alacağını söyleyenlere kulak vermek yerine sadece ve sadece kızdık!
Kış ortasında bahar yaşamanın elbette tadına doyum olmaz. Ama ne olur artık ne azı ne de fazlasıyla mevsim normallerine dönelim.
Küresel ısınma
Küresel ısınma, farklı nedenlerle, dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa verilen isimdir.
Peki, sonuçları ne olur?
Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.
Paris Anlaşması’na göre, dünyanın ortalama ısısı en fazla 2 santigrat olmalıdır.
Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı (UNEP), BM İklim Zirvesi öncesi küresel ısınmayla ilgili hazırladığı rapora göre, küresel ısınmanın bu yüzyılın sonuna kadar 3 santigrat derecenin üstüne çıkacağı tahmininde bulunuldu.
Raporda, küresel ısınmayı 2030 yılına kadar 2 derecenin altında tutmak için uluslararası toplumun, korona kısıtlamalarının ardından ekonomiyi canlandırırken çevre dostu enerjilere ve ağaçlandırmaya yönelmesi, ayrıca başka ekolojik önlemler de alması gerektiği vurgulandı.
Raporda kişilere düşen sorumluluklara da dikkat çekiliyor. Özel kişilerin tüketim alışkanlıklarının da küresel emisyonun üçte birini oluşturduğu belirtilerek dünya nüfusunu oluşturan zenginlerin, yoksulların iki katından fazla sera gazı ürettikleri de vurgulanıyor.
Peki, ülkemiz, 12 Aralık 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı mı?
Türkiye’nin, anlaşmaya imza atmasına rağmen anlaşmanın onay sürecini tamamlamayan sekiz ülkeden biri olduğu söyleniyor. Umarız, bu konular daha çok konuşulur ve daha çok bilgilendiriliriz.
Özetin özeti: Keşke günlük kısır tartışmaların biraz ötesine geçip, biraz da geleceğe odaklanabilsek ve tüketim çılgınlığının boyutlarının nerelere kadar varabileceğini konuşabilsek...