MİLLİYET'in "trafik canavarı"na karşı başlattığı kampanya başarıyla sürüyor. Bu kampanya çerçevesinde ısrarla vurgulanan konulardan birisi, farların gündüzleri de yakılması. Başlangıçta çok komik gibi karşılansa da, gündüz trafiğinde, özellikle otoyollarda gündüz farlarını yakanların sayısı giderek artıyor.
Gündüz farı uygulması pek çok ülkede yıllar öncesinden başladı. Örneğin İsveç'te farlar, direkt olarak kontağa bağlı. Aracınızı çalıştırdığınız anda far da yanıyor. ABD, Kanada ve İsrail bu girişimi ısrarla uygulayan ülkelerin başında geliyor.
Farların gündüz de yakılması, araştırmalarında ortaya kolduğu gibi kazalarda önemli azalmalara neden olmuş. Olmaya da devam ediyor. Kornadan çok daha etkili. Evet, uzağa gitmeye hiç girek yok. Uygulayıcılardan biri de siz olabilirsiniz. Hiç zaman geçirmeden, bugünden itibaren farlarını yakanlar kervanına siz de katılın!
Her ne kadar gülenler, tiye alanlar çıksa da vazgeçmeyin. İsveç'te bizim Türklerden biri anlattı. Otomobiliyle geçen yaz Türkiye'ye gelmiş. Farları yandığı için trafik polisinden yemediği zılgıt kalmamış. Üstüne üstlük, farların kontağa bağlı olduğuna inandıramadığı için "dalga geçiyorsun" diye bir de ceza yemiş.
Ama eminiz ki, gündüz farının da desteğiyle trafik canavarına karşı açılan savaş başarıya ulaşacak. Yoksa halimiz hiç de iyi değil. İşte size birkaç rakam:
Günde ortalama 400'den fazla kaza oluyor ve ortalama 35 kişi yaşamını yitiriyor, 350'den fazla kişi de yaralanıyor. Ayrıca her gün trilyonlarca liralık zarar söz konusu...
Üç tarafımız denizlerle çevrili olmasına karşın, deniz taşımacılığı yok gibi. Avrupa ülkeleri, taşımacılığı yasalarla demiryollarına kaydırırken, biz en büyük trafik canavarı olan kamyonlarda ısrar ediyoruz. Kamyon sayımızın Avrupa ülkelerinin tümünün kamyon sayısından daha fazla olması, sanırım olayın korkunçluğunu ortaya koyuyor.
Yönetim ve denetim ise tam bir karmaşa. Şu anda 14 değişik devlet kurumu trafik sorunlarıyla iç içe. Trafikten Karayolları mı, İçişişleri mi, Ulaştırma mı, yoksa diğer kurumlar mı sorumlu belli değil. Halbuki bir tek Trafik Bakanlığı kurulup olayların üzerinde ciddiyetle gidilse çok daha olumlu sonuç alınmaz mı?..
13 milyonluk Tokyo'da 11 bin, 11 milyonluk Londra'da 9 bin 500 trafik polisi görev yaparken, 10 milyonu bulan İstanbul'da bu sayı sadece 600 civarında. Üstüne üstlük ne bir işaretleme, ne de doğru dürüst yol var.
Bir uzman, "Türkiye trafik canavarından ne zaman kurtulur, trafiği ne zaman düzene girer?" sorusuna şu cevabı verdi: "Karayolu taşımacığılından vazgeçtiğimiz ve Cumhurbaşakanı da kırmızı ışıkta durduğu zaman" demişti. Bu o kadar zor mu?..
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr