İZMİR Türk Amerikan Derneği'nin konuğu olarak önceki akşam İzmir'deydim. 75. yıl çerçevesinde düzenlenen panelde Dokuzeylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fethi İdiman ve Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cemal Taluğ ile üniversitelerimizin dününü, bugününü, geleceğini tartıştık...
Her ne kadar "yeterince izleyici" var denilse de, salonun yarısı boştu. Benzeri toplantılar için Türkiye'nin dört bir yanına gidiyorum. Eğitim konularına İzmir kadar duyarsız olanını görmedim. Son üç yılda İzmir'de benzeri 4 toplantıya katıldım, sonuç hemen hemen aynı.
Eğitime gönül veren bir avuç İzmirli de bu durumdan çok rahatsız. "İzmirliler keyfine düşkün. Ama eğitime biraz daha ilgi gösterseler ne iyi olur" diyorlar, ama arkası gelmiyor.
Pek çok ilde yerel yönetimlerin, özel okulların, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin eğitime olan ilgileri giderek arttı. Ama, nedense İzmir'de yaprak kımıldamıyor. Bu açıdan, her ne kadar salonun yarısı boş kalsa da, Türk Amerikan Derneği'nin girişimi çok önemli. Eğitime ilgileri, umarız göstermelik 75. yıl törenleri çerçevesinde kalmaz...
Rektör İdiman, medreseden darülfünuna, 1933 reformundan günümüze kadar yükseköğretim tarihimizin bir özetini yaptı. Üniversitelerin evrensel görevlerini anlattı. Prof. Taluğ da, Atatürk ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği inkılapları yaşatacak Ankara'daki yükseköğretim kurumlarının nasıl oluştuğunu anlattı.
Ankara Hukuk Fakültesi'nin kuruluşuna ilişkin Meclis tutanakları çok ilginçti. Bir yandan medreseler kapatılıp İstanbul Darülfünunu'na yani üniversiteye çekidüzen verilirken öte yanda Ankara'da inkılapçı hukukçular yetiştirecek bir hukkuk fakültesi kurulması tartışmaya açılır. Yıl: 1921. Henüz Cumhuriyet bile ilan edilmemiş. İtirazlar gelir. Ankara'da ilkokul bile açılamazken, nasıl fakülte açılır denir. Ama 1922 bütçesine para konur. O dönem inkılap zamanıdır. Lozan Antlaşması imzalanır, cumhuriyet ilan edilir. Hilafet kaldırılır, Tevhid - i Tedrisat Kanunu çıkartılır. Tabii bu arada Hukuk Fakültesi de unutulmaz. 1925'te öğrenime açılır. Ardından Ziraat Fakültesi gündeme gelir. Milletvekillerinden yine itirazlar yükselir. "Böyle bir fakülteye Ankara'dan öğrenci bulmak mümkün değil. Yatılı olması gerekir. Peki o zaman dışarıdan gelenler nerede kalacak? Biz kendimize yatacak yer bulamıyoruz. Öğrenciler nerde kalacak?" denir. Atatürk'ün kararlılığı ve eğitim aşkı o aşamada da devreye girer ve o dönemin Ankara'sında en güzel binalardan biri ziraat öğrencileri için inşa edilir...
Cumhuriyet'in ilk yılları, hele hele Atatürklü dönem gerçekten gurur vericiydi. Ama kendimi tutamayıp hem hocalara, hem de İzmirlilere şu soruyu sordum. Atatürk, eğer kabrinden kalkıp şu anda aramıza gelseydi, herhalde bizimle gurur duymazdı. "Siz hala benim 75 yıl önce yaptıklarımla mı avunuyorsunuz? Peki siz neler yaptınız?" diye sorsa cevabımız ne olurdu dedim.
Ona ne gösterecektik? Çetelere teslim olan devleti mi, üniversite demeye bin şahit isteyen yükseköğretim kurumlarımızı mı, hayattan bezdirilen gençleri mi, yoksa Cumhuriyet'in nasıl kurulduğunu unutup mirasyedi çılgınlığında harcamalar yapan züppeliğimizi mi?.. Evet, hangisini?...
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr