YÖK'ün kılıcı, şu günlerde Demokles'in kılıcından daha keskin. Üstelik baş üzerinde gezinmekle kalmayıp kafa da koparıyor.
12 Eylül sonrasında yaşanan 1402'likler serüveninden sonra, ilk ciddi kıyım şimdi yaşanıyor. Yarın kaç öğretim üyesi daha görevden alınır hiç belli değil...
YÖK uygulamalarının haklılığı, haksızlığı ayrı bir tartışma konusu. Ne YÖK'ün her yaptığına karşı çıkanlar gibi peşin fikirliyiz, ne de Gürüz'ün "Biz yaptık oldu" dayatmasının doğru olduğuna inanıyoruz.
Ama ortada bir gerçek var: O da YÖK'ten sonra üniversiteler giderek bir batağın içine sürükleniyor...
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Son üç yılda 6 rektör ve onlarca dekan irticai suçlamalar nedeniyle görevden alındı. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Abdurrahman Güzel'i, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Beşir Atalay'ı, Denizli Pamukkale Üniversitesi Rektörü Mehmet Arif Akşit'i, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Şehabettin Yigitbaşı'nı ve peş peşe görevden alınan Şanlıurfa Harran Üniversitesi rektörleri Servet Arman ve Mahmut Sert'i atayan, şimdi onları görevden alan aynı YÖK ve Cumhurbaşkanı değil miydi?..
Onlara oy veren binlerce öğretim elamanı, üniversiteleri bilim yuvası olmaktan çıkartıp tarikat tekkesi haline getirirken seyreden yine onlar değil miydi?..
Bilim adamlarını dayatmacı disiplin yönetmelikleriyle görevden almanın, akademik unvanları kullanmayı yasaklamanın akıl, mantık, demokrasi ölçülerinde savunulacak bir tarafı yok. Peki ama, bırakın görevden alınanları, mevcut akademik personelin ne kadar taşıdıkları unvanı gerçekten hak ediyor? Batılı standartlarda bir akademik yeterlilik değerlendirmesi yapılsa, acaba yüzde kaçı mevcut kariyerini koruyabilir?
Daha geçenlerde yine eski bir rektör olan TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Halil Cin değil miydi, akademik unvanların ulufe gibi dağıtıldığını söyleyen...
Demirel mantığı ile kriz ortamının oluşmasını seyredip ardından alınan önlemleri tartışmak işin en kolay yanı. Bugün rektörlerin, dekanların, hocaların azledilmelerine karşı çıkan protestocu öğretim üyeleri dernekleri, üniversiteler akademik kurum olma özelliklerini yitirirlerken neredeydiler?..
Başta YÖK bünyesinde olmak üzere, üniversitelerin pek çoğunda akademik bir talan ortamı olduğunu hemen herkes biliyor. Peki bu konuda kim ne yapıyor? Kocaman bir hiç...
Üniversiteler ve akademik kariyerler, gerçek anlamda bir erozyon içerisinde. Bu durumdan en büyük rahatsızlığı da gerçek bilim adamları duyuyor. Bilim jürilerinin nasıl oluştuğu, nasıl dayatma yapıldığı konusunda YÖK ciddi bir araştırma yapsa neler çıkar, neler?..
Üniversitelerde ileride çok daha büyük sıkıntılar yaşanmak istenmiyorsa, akademik değerlendirme ölçülerinin çağdaş standartlara yükseltilmesi, kadrolaşmanın önüne geçilmesi, dekan ve rektörlük atamalarının daha titiz yapılması gerekir...
Üniversitelerin saygınlığına gölge düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Ne YÖK'ün, ne de demokratlığı, çıkarları doğrultusunda kullananların ve kuyruklarına basıldığında hatırlayanların...
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr