Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hani bazen ne söyler- seniz söyleyin bir türlü anlatamazsınız, işte dershaneler konusu da böyle bir şey.
Cumhur- başkanı Erdoğan, çocuklarımıza yaşattığı eziyet nedeniyle, yıllarca dershanelerin kapanmasını savundu.
Çocuklarımız, okul dışı saatlerini, özgürce yaşasınlar, spor yapsınlar, sanatla ilgilensinler, aileleriyle geçirsinler dedi. Çünkü soran, sorgulayan, ayakları yere basan nesiller yetişsin istiyordu...
Peki, ne oldu? Dershaneler kapandı mı?
Hayır, hayır, hayır...
Bırakın kapanmayı, her köşe başı bir dershane oldu.
Değişen, sadece ismi oldu. Sayıları ise üçe beşe katlandı.
Çünkü tüm okulların dershaneye dönüşmesi yetmediği gibi, belediyeler de bu kervana katıldı...
Birileri bu konuda, görünen o ki, devletin en üst makamına yeterince bilgi vermiyor.
Eğer veriliyor olunsaydı, dershane konusu bu kadar istismar edilmezdi!..
Boşuna yarış!
Giriş sınavları, eğitim ve öğretimin kazandırmaya çalıştığı yüzlerce hedeften sadece biri.
Yani amaç değil, araç.
Bir üst öğretim kurumuna öğrenci seçmeyi, öyle de yaparsınız, böyle de.
Pek çok ülkede bizimki gibi merkezi sınavlar da yok, dershaneler de.
Peki, onlarda eğitim bizdekinden daha mı kötü?
Kesinlikle hayır. Hatta çok daha iyi.
O zaman bizim bu sınav ve dershane sevdamızın arkasında yatan ne?
Bu sistemin kazananı kim?
Neredeyse kırk yıldır bu konuda umut tacirliği yapıyoruz.
Sanki dünyanın her yerinde ilkokula başlayan her öğrenci üniversiteye gidiyormuş gibi öğrencilere de, velilere de hayal satıyoruz. Eğitim sistemimizi ona göre dizayn ediyoruz.
Tüm öğrencileri üniversite önüne yığıp, sınav hakkı tanımakla sanki onlara iyilik yapıyoruz!..
Oysa en verimli çağlarını adeta heba ediyor, hayallerini yıkıyor, üç beş kişiyi sevindirirken, üç beş bin kişiyi küskünler ordusuna katıyoruz...
Peki, herkesin üniversite hakkı olmamalı mı?
Elbette olmalı ama önce bir meslek kazanmalı ve sonra da önleri gidebildikleri yere kadar açık olmalı!..
Umut tacirliği!
Herkese üniversite hayali kurdurup, sonra hiçbir donanıma sahip olmadan kapı önünde bırakmak ya da diplomalı işsizler ordusuna yeni neferler kazandırmak hiçbir aklın, mantığın kabul edebileceği bir durum değil.
Çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerini mümkün olduğunca erken yaşlarda belirleyip, onlara en doğru yolu çizmek zorundayız.
Mesleki beceriler 18-20 yaşından sonra kazandırılmaz. Mesleğe yönelme de bu yaştan sonra mümkün değil.
Biz yaptık oldu mantığıyla, hayatta tutunacak hiçbir dalı olmayanlara, hadi gelin size bir meslek öğretelim dediğinizde de iş işten çoktan geçmiş demektir!
Bu konuda yaptığımız en büyük hatalardan biri de en iyi öğrencilerimizi hatta tümünü, matematik ve fen bilimlerine yönlendirmemiz. Mesleki eğitim ve sosyal bilimler sanki hiçbir yere giremeyenlerin son durağıymış gibi bir algı yaratıldı. Oysa mesleki eğitim de, sosyal bilimler de en az sağlık bilimleri, mühendislik, işletme, iktisat kadar önemli...
Doğru olan ne?
Dershaneleri kapattık demekle kapanmadığını bir kez daha görmüş olduk.
İşte bu yüzden, öncelikle, öğrencileri dershane peşinde koşmaya zorunlu kılan bugünkü sistemden vazgeçmek gerekiyor.
Sonuçlar ortada. Her ne kadar sorular iyice kolaylaştırılarak başarı oranı artırılmaya çalışılsa da, ortalamalar yerlerde sürünüyor...
Doğru olan, erken yönlendirmedir.
Eskiden olduğu gibi fen liselerine girişte nasıl ki not ortalaması isteniyorsa, Anadolu liseleri ve kolejlere girişte de not ortalaması aranmalı ve boşuna umut tacirliği yapılmamalıdır.
Yine aynı şekilde, meslek lisesi öğrencilerine, öğrenim gördükleri derslerden sorular sorarak, dershaneye mecbur bırakılmamalıdır.
Her mesleğin onurlu olduğu ve işsiz bir mühendis olmaktansa, işi olan bir teknisyenin daha mutlu olacağı ve asıl ihtiyacın bu yönde olduğu anlatılmalıdır. Ayrıca, sınavlarda değil de, mesleklerinde başarılı oldukları sürece, önlerinin hep açık olduğu özellikle vurgulanmalıdır...
Özetin özeti: Çocuklarımızı sınav kölesi olmaktan kurtarmanın yolu dershanelerden değil, doğru eğitim sisteminden geçiyor!.